Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Yeni devlet kurulurken ordu gücü - Mareşal Fevzi Çakmak

Yakın tarihimizin masal, destan ve kahramanlık öyküleriyle doldurulmuş anlatımlarda, dağılmış olan halkın, Türklerin yeniden kuruluşunu hazırlayan zorunlu ateşgücü/ordu hakkında çok az şey yazıldı.

Asırlardır süregelen Türk toplumunun, zamanlar içinde dağılma aşamalarını yaşıyorsa, yine kendileri için asıl olan Milli Şuur altında tekrar ülkesinin kurtuluş ve kuruluşunu yaşadıklarını belgelerin ışığında anlatabilmek için kaleme almış oldum.

Biyolojik olaylarda olduğu gibi toplumsal her tür birebir yaşanmış olaylarda da öne çıkan yüreği ölüme hiç kıymet vermeen grupların elele vermesi ile mümkün olarak Ateş gücüne/ordulara ihtiyaç var.

Üstelik 11 yıllık uluslararası savaşlar sonucunda, bilinen Mondros Antlaşması sonucu varolan ordu birliklerinin dağıldığını satır başında bilmiştik. Kısa da olsa anlatılmış tarihlerimizde 19 Mayıs 1919'dan itibaren Anadolu'da başlatılan toplumsal birliktelik mücadelesini öne çıkan Osmanlı ordusunun üst düzeyinde yer almış harp görmüş paşalarıyla başlatmışlardı.

Değerli okuyucularım bugünkü köşe yazımızın 12 Kasım 1944 (yani tam 77 yıl önce) ordunun ayaklanma ve birleşimiyle kazanılmış savaşların başında yer alan iki Mareşal vardı, Fevzi Çakmak ve Mustafa Kemal. İşte 77 yıl önce 24 yıllık Genel Kurmaybaşkanlığı'nı bıraktı.

Aslında izinli olarak kendisi 12 Ocak'ta ayrıldı, Genel Kurmay Başkanı, vekaleten yardımcısı Korgeneral Kazım Orbay olmuştu.

Daha sonra Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün de görüşme teklifi sonrası, Ankara'da Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Omurtak paşaya resmen devir etmiş oldu. Bilinmelidir ki, Fevzi Paşa, Osmanlı döneminde Mondros Antlaşması sonrası Osmanlı Devleti'nin bir süre Genelkurmay Başkanı ve daha sonra da Harbiye Nazırı olan, 2. Ferik (Korgeneral) Fevzi Paşa idi. Ancak bir yıl sonra 1920'de terfileri gelmiş olduğundan Mareşal olarak devam etmekteydi.

Kendisi Mustafa Kemal Paşa'dan 6 yıl kıdemliydi. Birinci Dünya Harbi sırasında Mirliva (Tuğgeneral) olarak Sarıkamış savaşlarında. Daha sonra Irak'ta tümen komutanı ve oradan 1915 Çanakkale Savaşı'nda 12. Tümen Komutanı olarak birebir savaşın içindeki komutanlardandı.

1916'da Tümgeneral, daha sonra Irak ve güneydoğudaki savaşlarda yer alıp üç yıl kıdemli 2. Ferik (Korgeneral) olmuştu. İttihatçılarda Talat, Enver ve Cemal paşalarla birlikte hareket edenlerden başarılı ve ordunun son derece saygın üst düzey komutanıydı.

O ve ondan sonra gelen kendisinin talebeleri olan birçok generallerin, hem 1. Dünya savaşında ve hem de Kurtuluş Savaşı'nda başarıyla zaferleri bütün harp deneyimleri ile kazanılmasını sağlayan üst düzey Osmanlıdan kalma Kurmay komutanlardı.

Bilinen şekliyle, Kurtuluş Savaşı sırasında onun teklifiyle Meclis kararıyla Başkomutan tayin edilenler Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın yanından hiç ayrılmayan ve onun kendisine Hoca Paşam diye saygıyla hitap ettiği biriydi. Kabul edilir ki, Osmanlı dönemi dahil, 24 yıl süreyle Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti ordusunun değerli Genelkurmay Başkanı olarak tartışmasız tanınmış bir askerdi Fevzi Çakmak Paşa.

Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatı sonrası başa geçen Reisicumhur İsmet paşa döneminde görevine yaşlı olmasına rağmen yılmadan devam eden komutandı. Aşağıda tek tek isimlerini göreceğiniz Türk ordusunu yöneten generallerin tartışmasız yöneticisi olmuştu.

Nitekim bütün Avrupalı devletlerin, 2. Dünya Harbi'ne girmesini istedikleri Türkiye Devleti'nin böyle bir badireye girmesini engelleyen ve ordunun tartışılmaz gücünü koruyan Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Mareşal Fevzi Çakmak Paşa olmuşlardı.

İngiltere ve Almanya ile Fransız ordusunun üst düzey subayları da bizzat kendisini iyi tanırdı. Hatta Fransız Mareşali Fatain, 2. Dünya Harbi başladığında güçlü Alman ordularına karşı Kars sınırlarını nasıl koruyacağıyla ilgili bizzat kendisine mektup yazar.

Fevzi Paşa'nın, General Fatain'e çizimini bizzat kendisinin yaparak gönderdiği sınırdaki Majino hattı planı yüzünden, Almanya altı ay süreyle Fransa'ya giremedi. Bunun üzerine Hitler, yaz aylarında saldırı bölgesini tamamen değiştirmek zorunda kaldı.

Atatürk zamanında oldukça enterasan şekilde ordunun Trakya tatbikatı sırasındaydı. Her zaman askeri tatbikatlarda bulunan Gazi Mustafa Kemal paşa kendisine bir mektup yollar:

"Hoca paşam kalbim orduya karşı takdir ve şükran hisleriyle doludur… gelemedin, bilesiniz efendim"

28 Ağustos 1938 / Manevre için mektup /

 

Bir başka gerçeği daha yazacağım, Ordumuzun 1. Dünya harbine birebir katıldığında, olası İkinci Dünya Harbi'ne girecek olursak, Çankaya'da yapılan ordu toplantısında konuşulanlar, tarihte bilmediğimiz gerçek:

Mareşal Fevzi Çakmak, İsmet Paşa'ya:

"… Reis-i Cumhur İsmet paşam, durum oldukça kötüdür. Dünya Harbi başlamış ve biz dışındayız. Ancak olası şekilde hiç beklemeden harbin içinde olabiliriz.

Bu sebeple ordumuzun hazırlıklı olması gerekir. Bu içinde olduğumuz 1941 başından itibaren olası bir savaşta komuta kademesinin subaylarımızın fazlaca da olma mecburiyeti vardır. Vereceğiniz bir kararla da üç yıl boyunca Mekteb-i Harbiye öğrencilerinin 260 kişilik mezunlarını 4 veya 5 misline çıkarmalıyız.

Ayrıca ordunun erzak ihtiyacımızın acilen depolama mecburiyetimiz var, bunun eksikliğini 1. Dünya Harbi ve Kurtuluş Savaşı'nda biliyorsun çok çekmiştik. En iyisi Vilayetlere bir emir yollayınız, uygun binalar varsa silo için orduya tahsis etsinler."

Evet bu emir derhal yerine getirilmişti ve Harbiye'den 1945 yılına kadar her yıl 1400 subay mezun oldu. Cumhurbaşkanı İsmet Paşa'nın Mareşalin teklifi için Vilayetlere yolladığı mektuplardan depo olabilmeye uygun yerlerini verenlerin sayıları oldukça azdı.

Konuyu iki ay sonra Mareşale sunar. Onun cevabı: "İsmet Paşa, siz de ben de biliyoruz, bizim oldukça çok sayılarda en az 2 bin bazıları 10 bin cematlerin de katılacağı yerler vardır. Bunların uygun olanlarının bir bölümünü Arpa-Buğday vb. kuru erzaklar için Siloya ayrılmasını sağlasınlar, olur biter.

Evet ordunun isteği ve Cumhurbaşkanlığı'nın Valilere yolladığı emirname ile bahsi geçen büyük camilerin uygun bölümleri siloya tahsis edilmiştir. Ne yazıktır ki, dini öncelikli sayan fanatik dincilerin anlattığına göre: Reisicumhur İsmet İnödü de harp yılları bizzat camilerimizi kapatmıştı" denildi.

İşte yakın tarihimizi ve ordumuzun isteklerine ve hangi şartlarda devam ettiklerini ne yazık bilmedik.

 

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNDE ORDU KOMUTANLARI

Doğrudan doğruya 1. Dünya Harbi ve devamında Kurtuluş Savaşı'ndan sonraki yıllarda terfi almış komutanların birebir adları şöyledir:

- Mareşaller: Fevzi Çakmak, Mustafa Kemal Atatürk

Orgeneralliye terfi edenler: Cevat Çobanlı, Asım Gündüz, Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir, Fahrettin Çalışlar, Yakup Şevki Subaşı, Fahrettin Altay ve Nihat Alınmış paşalar.

Korgeneralliğe terfi edenler: Nurettin Sakallı, Naci İldeniz, Şükrü Naili Gökberk, Hikmet Ayerdem, Kazım İnanç, Kazım Dirik, Emin Kural, Kenan Dilbasar, Kemalettin Sami ve Ahmet Derviş.

Tümgeneralliğe terfi edenler: Zeki Topdemir, Halit Karşıgalan, Zeki Kural, Seyfi Özgörür, Cavit Hayri Tarhan, Refet Bele, Sebahattin Adil, Tayyar Eğilmez, Mürsel Baki, Hüseyin Nurettin Emin Çalık, Sabri Erdemgil, Nurettin Kuruş, Muhittin Akyüz, Rüştü Sakarya, Niyazi Koptagel.

Daha sonra Tuğgeralliğe terfi edecek albaylar: Veysel, Aziz Ürgüz, Reşat Çigilkaya, İbrahim Çolak, Salih ile Şefik Akar, Mehmet Arif, İsmail Hakkı, Fuat Balçı, Sadullah Güney ve başarılı üst düzey komutanlar.

Değerli okuyucularım, bunları Türk Silahlı Kuvvetleri'nin resmi kaynaklarından bulabilmek çok mümkündü. Özetlenecek olursa bunlar, ordunun içinde çocukluklarında Osmanlı Askeri ortaokullarından ve İdadilerini bitirip, Harp Okulu'na giderek Erkanı, Harp okulunu bitiren kurmay subaylardı.

Özetlenecek olursa Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Cumhuriyetin kuruluşla birlikte çok sağlam ve de becerikli komuta kademelerin yetiştirmesinin temeli de budur. Ancak 1950'den itibaren Çok partili rejime de girildiğinde, ilk kez Menderes zamanında ortaokullarına askeri lise kökenli olmasa da en azından 15-20 kadar sivil liselerden öğrenciler alınmaya başlanmıştır.

1960'lardan sonra bu kavram özellikle ülkeyi yöneten siyasetçilerin etkisiyle ordu içindeki üst düzey komutanların terfi ettirilmesi için Mustafa Kemal ve Fevzi Çakmak paşanın kurduğu subay alınmalarındaki şartların değiştiğini görmeye başladık.

Birebir yaşadığımız bir örnek, 1980'deki 12 Eylül komutanı Kenan Evren, sivil liseden harbiyeye gelmiş "kaydıkabak" bir subaydı.

Daha sonra 1992'lerde sivil liseden gelmiş Doğan Güreş, daha sonraki yıllar günümüzde hasbel kader Genelkurmay başkanı olacak olan Necdet Özer ve bugün eski Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın da kaydıkabak, sivil liseli olduklarını biliyor musunuz? Sanırım demek istediğimi anlamışsınızdır.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları