Yahudi ilim adamlarını Türkiye’ye davet ettik...

Yahudi ilim adamlarını Türkiye’ye davet ettik...
Bir Türk’le evlenen ve Türkiye’de ders veren Stanford J. Show’un önemli bir çalışması da “Yahudi Soykırımı ve Türkiye-Türkiyeli ve Avrupalı Yahudilerin Nazi Zulmünden Kurtarılmasında Türkiye'nin Rolü, 1933-1945” kitabıdır. Kitabı Prof. Dr. Fahir Armaoğlu çevirmeye başladı, vefatından sonra oğlu A. Kutluk Armaoğlu tamamladı. (Timaş Yayınları, 511 s.)

NERGİSHAN TEKİN / nergishan@gunboyugazetesi.com.tr

Bir Türk’le evlenen ve Türkiye’de ders veren Stanford J. Show’un önemli bir çalışması da “Yahudi Soykırımı ve Türkiye-Türkiyeli ve Avrupalı Yahudilerin Nazi Zulmünden Kurtarılmasında Türkiye'nin Rolü, 1933-1945” kitabıdır. Kitabı Prof. Dr. Fahir Armaoğlu çevirmeye başladı, vefatından sonra oğlu A. Kutluk Armaoğlu tamamladı. (Timaş Yayınları, 511 s.)

Türkler , Hitler zulmünden kaçan Yahudi ilim adamlarını Türkiye’ye davet etti. Yahudi ilim adamları, İstanbul ve Ankara Üniversitelerinde binlerce öğrenci yetiştirdiler, ilmî çalışmalarda öncü oldular.

Hitler ordularının işgal ettiği ülkelerde, elçilerimiz, konsoloslarımız çok sayıda Yahudi’yi himayelerine alarak katliamdan kurtardılar.

Hangi başlıklar altında hangi konuların ele alındığını “İçindekiler”den takip edebiliriz:

 

1-Türkiye ve Yahudiler:

1933-1945: Türkiye, 1930'larda, Nazilerin Attığı Meslek Adamlarını Koruması Altına Alıyor

1930'larda Türkiye'de, Nazilerden Esinlenen Yahudi Aleyhtarı Hareketlerin Bastırılması

II. Dünya Savaşı Sırasında Türkiye Yahudileri

Varlık Vergisi Faciası.

 

2- Yahudi Soykırımı Sırasında Yahudilerin Nazilerden Kurtarılmasında Türkiye'nin Rolü

Alman İşgalinin Başında Fransa'daki Türkiye Yahudileri

Fransa'da İşgal Sırasında

Yahudilere Yapılanlar

Vatandaşlığını Kaybeden Türkiye Yahudilerine Türk Pasaportu ve Vatandaşlık Belgesi Verilmesi Yahudi Aleyhtarı Kanunların Fransa'daki Türkiye Yahudilerine Uygulanmasını Önlemek İçin Türkiye'nin Diplomatik Teşebbüsleri

Türkiye Yahudilerinin Evlerindeki Mühürlerin Sökülmesi İçin Türkiye'nin Teşebbüsleri

Fransa'daki Türkiye Yahudilerine Ait İş Yerlerine El Konulmasına Karşı Türkiye'nin Teşebbüsleri Yahudilerin Doğu'ya Sürülmelerini Önlemek İçin Türkiye'nin Teşebbüsleri

Türkiye Yahudilerinin Türkiye'ye Geri Gönderilmeleri

Nazi İşgali Sırasında Türkiye'nin Yunanistan Yahudilerine Yardımı

 

3- Avrupa Yahudilerinin Kurtarılmasında İstanbul'daki Faaliyetler

EK 1: II. Dünya Savaşı Sırasında Fransa Ve Yunanistan'daki Türk Diplomatları ve Konsolosluk Personeli

EK 2: II. Dünya Savaşı Sırasında Paris Büyükelçiliği Arşivlerinde Fransa'daki Türk Yahudileri Üzerine Araştırmalar Hakkında Büyükelçi İlter Türkmen'in Raporu

EK 3: II. Dünya Savaşı Sırasında Fransa'daki Türk Yahudileri İle İlgili Olarak Emekli Büyükelçi Namık Kemal Yolga'nın Hatıraları

EK 4: II. Dünya Savaşı Sırasında Marsilya'daki Türk Yahudileri Kurtarması İle İlgili Olarak Emekli Büyükelçi Necdet Kentin Hatıraları

EK 5: L943 Yılında Türkiye Cumhuriyeti

Başkonsolosluğu Yönetiminde Olan Temsilciler Vasıtasıyla Yönetilen Paris’teki Yahudi Türklere Ait İş Yerleri ve Mülkleri

EK 6: Şubat-Nisan 1944 Arasında Türk Yahudilerinin Türkiye'ye Transferi İçin Türkiye Başkonsolosluğuna Yatırdıkları Paralar

EK 7: Drancy Temerküz Kampı'ndan Sürgün Edilenlerin Milliyetleri

EK 8: 1930'larda Naziler Tarafından Görevlerinden Atılıp Türkiye'ye Gelen Göçmen Öğretim Üyeleri, Profesör ve Bilim Adamlarının Kısa Biyografileri

EK 9: II. Dünya Savaşı'ndan Önce Türkiye'deki Nazi Aktiviteleri Hakkında Amerikan Diplomatik Raporu           

EK 10: II. Dünya Savaşı'ndan Önce Türkiye'deki Yahudilerin Durumu Hakkında Amerikan Raporları…

*

Stanford J. Show “Yahudi Soykırımı ve Türkiye-Türkiyeli ve Avrupalı Yahudilerin Nazi Zulmünden Kurtarılmasında Türkiye'nin Rolü, 1933-1945” kitabını neden yazdığını şöyle anlatır:

 Binlerce Yahudi'nin Yahudi Soykırımı'ndan (holocaust) kurtarılmasında Türkiye'nin oynadığı rolü, ilk defa, The Jews ofOttoman Empire and the Turkish Republic (Osmanlı İmparatorluğu Yahudileri ve Türkiye Cumhuriyeti) adlı (New York University Press, New York, 1991) araştırmamı yaparken fark ettim. Bununla beraber, bu trajik fakat heyecanlı olaylara ait mevcut belgeler ancak söz konusu kitabım baskıya gittikten sonra elime geçti. İstanbul'daki Beşyüzüncü Yıl Vakfı'nın ve aynı zamanda Profilo Şirketi'nin baş­kanı olan Jak V. Kamhi ile emekli büyükelçiler Tevfik Saraçoğlu, Behçet Türemen, savaş sırasında Fransa'da oturan Türk Yahudileri ve Paris'teki Türk Konsolosluğu ile Alman diplomatları, Gestapo yetkilileri, toplama kampı komutanları ve aynı zamanda o tarihte Yahudi zulmüne karışmış olan Fransız yetkilileri arasında teati edilen bazı mektupların kopyalarını bana gösteren Beşyüzüncü Yıl Vakfı Müdürü Nedim Yahya'yı ziyaret ettikten sonra, konuyu doğrulayan kapsamlı bilgileri aramaya koyuldum. Bu doğrula­yıcı belgeleri, Ankara'da Türk Dışişleri Bakanlığı, Paris'te Türk Büyükelçiliği ve Başkonsolosluğu arşivleri ile Washington DC'de Amerikan Dışişleri Bakanlığı, Fransız Dışişleri Bakanlığı arşivleri ve aynı zamanda, o olaylar içinde yer almış olup, kendileri ile mülakat yapmış olduğum kişilerin çeşitli yayınlanmış veya yayınlanmamış anıları ile incelemelerinde buldum. Tabiatıyla, Fransa dışında Nazi işgaline uğramış Belçika ve Hollanda gibi ülkelerin günümüze intikal eden arşivleri ile diğer mahallî Türk ve Alman arşivlerini de incelemek gerekmektedir. Kaldı ki, bu kitapta belirtilen olaylar hakkında kişisel bilgilere sahip olan okuyucuların, katkılarının ışığında bu kitabın daha sonraki basımlarını zenginleştirmek için, deneyimlerini yazar ile paylaşmak istemelerini yazar şükranla karşılayacaktır. (…) Yahudi Soykırımı sırasında Avrupa Yahudilerine yardımda Türkiye'nin oynadığı rol, konu ile ilgili inceleme ve konferanslar­da büyük ölçüde bilmezlikten gelinmiş veya göz ardı edilmiştir. Eğer başka bir sebebi yoksa bunun nedeni, gerek Naziler tarafın­dan öldürülenlerin ve gerekse kurtulanların sayılarının, Naziler ve sempatizanları tarafından yaşamlarına son verilen 6 milyon Yahudi'nin ancak çok küçük bir yüzdesini teşkil etmesidir. Yehuda Bauer, Raul Hilberg, Serge Klarsfeld ve diğerleri gibi tanınmış bilim adamlarının Yahudi Soykırımı konusunda yaptıkları abidevi incelemelerin içine girdiğimizde, gerek Fransa ve Batı Avrupa'nın diğer yerlerindeki Yahudilere yardım etmede ve gerek merkezle­ri İstanbul'da bulunan fakat Doğu Avrupa'da faaliyet gösteren Yahudileri kurtarma örgütlerinin faaliyetlerini kolaylaştırmada, Türkiye Yahudilerinden ve Türkiye'nin rolünden üstünkörü söz edildiğini görürüz.

Bu Yahudi örgütleri üyelerinin ve kurtarılan kişilerin anılarında bile Türkiye'nin rolü hakkında çok az şey söylenmiş fakat şu veya bu bürokratik sorunlar dolayısıyla Türk memurlarının çıkardığı güçlüklerden söz edilmiştir. Bu anlatımlar, belirgin bir şekilde herhangi bir minnettarlık duygusundan yoksun bırakılmış ve ister Yahudi ister Müslüman olsun, bu anlatımlarda Türklere daima tepeden bakılmıştır. (…) Bugün Eşkenazi Yahudileri'nin ve kendilerine özgü sebep­lerle Yahudi olmayan bazı grupların, Yahudi Soykırımı sırasında Türkiye'nin Yahudilere yardımda oynadığı önemli rolü andırma­mak ve tanımamak istemeleri de, keza, şayan-ı teessüftür. Yahudi Soykırımı'ndan Yahudileri kurtarmada Türkiye'nin oynadığı rolü anlatan bu kitabın, tarihi, kabuklaşmış bir peşin hükmün tahrifatı ile değil, sunulan hikâyenin ışığında algılama arzusunu harekete geçirmesini dilerim.”

ahudi-soyk.JPG

 

ELEŞTİRİNİN ESTETİĞİ

Sevim Kahraman, “Eleştirinin Estetiği-Edebiyatta Aydınlanma ve Post Modern Gericilik” kitabında, Türk edebiyatından seçtiği gerçekçi ve karşı-gerçekçi romanları edebiyat kurumları ışığında inceliyor. (Tekin Yayınları, 190 s.)

Sevim Karaman, “Hocam” dediği Cengiz Gündoğdu’ya ithaf ettiği kitabına Boris Suçkov’un “Gerçekliğin Tarihi”nden bir alıntıyla başlıyor:

“Gerçekçi yazar, bireysel olaylarla görüngülerin ardında yatan çe­şitli toplumsal güçlerin hareket ve karşı hareketinin genel çizgisini ortaya koyar. Bunun için gerçekçilik yazarın gerçeklik bilgisine da­yanır. Shiller'in de bir zamanlar söylemiş olduğu gibi; ‘Akıp giden görüngüleri yakalayabilmek için, insanın bu görüngüleri bir yasanın boyunduruğu altına alması, güzelim gövdesini kavram parçalarına ayırması ve yaşayan ruhunu ayrı bir söz çerçevesi içinde saklayıp ko­ruması gerekir.”

Eserde şu yazarların kitapları ele alınıyor:

Ahmet Mithat Efendi, Halide Edib Adıvar, Kemal Tahir, Halid Ziya Uşaklıgil, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Orhan Kemal, Kemal Bekir, Sevgi Soysal, Orhan Pamuk, Ahmet Ümit, Elif Şafak, Ahmet Altan

*

Sevim Karaman, “Edebiyat Ne İşe Yarar?” başlığı altında şöyle der:

“Gerçekçi sanat ve edebiyat, yaşamı yansıtır. Yansıtma özelliği gerçekçiliğin en belirgin özelliğidir. Doğayı ve insan ilişkilerini olduğu gibi kopya etmez. Gerçekçilikte, her sanat dalında oldu­ğu gibi, her türlü görüngü edebiyat yapıtlarının nesneleri olabilir. Kimi zaman gerçek yaşamda hayal edemeyeceğimiz kimi olay ya da nesneler yapıtta yer alabilir. Gerçekçi denilince yapıtta yer alan her şeyin gerçek ya da gerçeğe uygun olması anlamına gelmez. Sanat, yaşamı yansıtarak, insan ve doğanın özünü bize göstermeyi amaçlar. Sanat yapıtının bize bir bildirisi olması, gerçekçi bir ya­pıt olabilmesi için ön koşullarından biridir. Ele alınan yapıtların bildirisi olup olmadığı üzerinde özellikle durulmuştur. (…)

Rus düşün adamı ve eleştirmen Nikolay Gavriloviç Çernişevski (1828-1889) sanatın anlam ve amacını şöyle belirtiyor:

‘Sanatın asıl önemi, yaşamda insan için ilginç olan her şeyin yeniden yaratılmasıdır; yaşamın açıklanması, yaşamdaki olaylar hakkındaki yargı, çok sık olarak, özellikle edebi yapıtlarda birinci planda öne çıkar.’

Pospelov sanat yapıtını, Alman filozof Georg Wilhelm F. Hegel'den bir alıntıyla gösteriyor; ‘her gerçek sanat yapıtı, yaşam içe­riklerinin ve yaşam gerçeğinin, imgesel bir biçim ve 'suret'te açığa çıkarılışıdır.’

Gerçekçiliğin önemi üzerine söylenmiş daha yüzlerce tanım ya da geçerlilik bulunup yazılabilir. Gerçekçiliğin insanı ileri götüren, toplumları aydınlatan yanı en önemli özelliğidir. Gerçekçiliği yad­sıma insanın tarihine hakarettir. Buna karşın günümüz yazarlarının birçoğu ister bilinçli ister bilinçsiz olsun gerçekliği yadsıyıp karan­lığa gömülürken okuru da bu bataklığa çekiyor. Kendini ilerici bu­lan ve davranışları genellikle bu duruma uygun kimsenin gerçekçi yapıtları görmezden gelerek karşı-gerçekçi yapıtlar okuması ken­disiyle çelişmesidir. Karşı-gerçekçi yazarlar, gerek mistisizm, gerek karamsarlık ve umutsuzluk dolu yapıtlarıyla yaşamı aşağı çekerler. Çalışmamda ele aldığım kimi romanlar böyle. Göreceğiz.

Edebiyat, boş zamanlarımızı dolduracak, yalnızca haz almak için okunacak yapıtlar yığını değildir. Edebiyatın bir bilimi ve bu­nun bileşenleri olarak tarihi ve kuramı vardır. Buna ilişkin, Pospe­lov ‘Edebiyat Bilimi’ adlı yapıtında;

‘Edebiyat bilimi, insanlık tarihine ilişkin, tüm öteki tarihsel bilimlerle bağlantılı olarak, dünya halklarının edebiyat tarihlerin­deki yasalıkları araştırıp inceler’ der.”

*

Sevim Karaman, sözünü esirgemiyor, lafını eğip bükmüyor.

Orhan Pamuk’a “okunamayan yazar” teşhisini koyarken, Elif Şafak’ı yazar bile kabul etmiyor.

Elif Şafak üzerinde dururken “Bayağılığa Övgü” başlığı altında şunları yazar:

“Elif Şafak'ın yine bir pazarlama ürünü olan "Havva'nın Üç Kızı" adlı kitabı piyasaya çıkar çıkmaz, beklendiği üzere yine çok satanlar listesinin ilk sıralarına tırmandı. Her ne kadar söz konusu ürün, "roman" diye adlandırılsa da öncelikle belirtelim ki, buna roman demek olanaksız. Neden roman olmadığını dahası Elif Şafak'ın da bir yazar olmadığını gösterelim.

Her şeyden önce, şu ‘çok satma’ dışında Şafak'ın bu kitabı neden yazdığını, derdinin ne olduğunu anlayamıyoruz. Kitapta (dikkat, roman değil kitap) bunu anlatacak ya da duyumsatacak hiçbir şey yok. Belli bir izleği (tema) bulunmayan bir ‘roman’ ile karşı karşıyayız. Zaten şu ‘çok satma’ işi de büyük ölçüde imal edilen şöhretinin bir sonucu olarak değerlendirilebilir.

Kağan, "Güzellik Bilimi Olarak Estetik ve Sanat" adlı ya­pıtında; "Yaratıcılık süreci, bomboş bir biçim fikriyle başladığı zaman, yapıt da daha başından ya cılız kalır ya da hiçbir sanatsal değer taşımaz" diyor. Şafak'ın kitabı tam da bu tanıma uyuyor. Kitabının biçimi ve içeriği bir edebiyat ürünü olmaktan o kadar uzak ve roman sanatıyla öylesine ilişkisiz ki, ona "roman" demek olanaksız hale geliyor.”

*

Orhan Kemal için de sözler ağırdır:

“Bir edebiyat yapıtını neden okuruz? Başından beri üzerinde durduğumuz konu bu. Neden okuduğunu bilmeden doğru bir okuma mı yoksa yanlış bir okuma mı yapıyorsunuz bunu bilmek olanaksız. Okumak, ciddi zaman ayırıp emek vermeyi gerektir­diğinden ne okuduğun çok önemlidir. Dahası biraz ileri giderek, nedenini bilmeden yapılan okumanın gerçek bir ‘okuma’ olma­dığı da söylenebilir.

Örneğin, Orhan Pamuk'u neden okuyoruz ya da okumalıyız? Başka bir ifadeyle neden okumuyoruz ya da okumamalıyız? Bu soru, çok tartışılan ve üstelik bir de Nobel ödülü almış bir yazar söz konusu olunca daha da önem kazanıyor. Ayrıca Orhan Pa­muk'un ‘neden okunduğu ya da okunmadığı’ sorusunun ötesinde, ortada bir de ‘okunamamak’ gibi ciddi bir sorunu da var. Bildi­ğiniz gibi Pamuk'un yapıtlarına başlayıp yarım bırakanlar dernek bile kurdular.”

elestiri.JPG

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Öne Çıkanlar