Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Türk ordusu ve kurtuluş yıllarının komutanları

Bilindiği gibi 620 yıl süren, ancak 1911'lerde başlayıp 1. Dünya Harbi ile yenilgiye uğrayan tarihin en son imparatorluğu Osmanlı-Türk Devletiydi. Ortağı Almanya'nın Versay yenilgisiyle, devamında da 1918'deki Mondoros Ateşkesi ülkeyi uçuruma taşıdı.

Büyük harbin getirdiği yenilgiyle kısmen kazanılmış zaferi yaşayan bir ülkeydi Türkiye. Ancak, aydınlar ve üst düzey askerlerin gelinen konumu birdenbire kabul etmeleri düşünülemiyordu. Bir ülkenin tamamen kaybedilmesi ve kendisini yenik sayabilmesi pek mümkün görünmüyordu aslında.

Ancak ortaya çıkan çeşitli ideolojik ve siyasal bakışlar ile ihtiyaçlar ve şartların şu ya da bu şekilde tartışıldığını öğrenmekteyiz. Bu Osmanlı Türk Devleti'nin üst düzey komutanları 1918-1919 döneminde kuşkusuz aralarında tartışmaktaydılar.

Her yönüyle açık şekilde ortaya çıkan bu şartlar içinde gizli-açık propaganda ve savaşın muhaliflerinin bir kısmına göre "Subayların İttihatçı ve savaş suçluları" olarak tanımlanmasıydı.

Diyalogların böylesine guruplaşmaları sonucu iki kutup oluşmaktaydı. Birincisi: "Mondros Antlaşmasını imzalayan siyasi otoriteye itaat ederek bu doğan işgallere kısa vadede ya da orta ya da uzun süre içinde uygulanacak yöntemlere uyabilmek.

İkinci ise, doğan bu yenilgiyi kabullenmeyip gerekirse siyasi otoriteye isyan edip varolan işgallere karşı direnilmesiydi. Ancak çoğu zaman mağlubiyetin ilk safhasında ordunun birlik ve beraberliğini yitirdiği hatta dış etkenleri sonucu bazı komutanlıkların birbirine düşman yapıldığıydı.

Mondros sonrası 1918 Kasımından itibaren bu kez fikir birlikteliği yaşayan komutanların yeni bir Diriliş için gizli ya da açık işbirliği çalışmaları başlatılmıştı bile… Önceliği çeken Mustafa Kemal ve 1902'lerde Kara Harp Okulu mezunu sınıf arkadaşları olacaktır.

Selanikli Mustafa Kazım Karabekir, Ali Fuat, Rauf Orbay, Halil Kut, Fahrettin Altay, Ali İhsan Sabis'ti. 1919'a girildiğinde İtilaf Devletlerinin Londra'da aldığı "Tehdit Notası" İstanbul'a gelince, Harbiye Nazırı Mareşal Şakir Paşa ve 6. Mehmet Vahdettin'in onaylarıyla Mustafa Kemal Paşa 9. Ordu Genel Müfettişi olarak Samsun'a görevle yollanıyordu.

Bilinen tarihlerimizde yazıldığı gibi, Samsun sonrası aldığı tam yetkileri kullanıp Amasya, Trabzon konferansları artık bu kurtuluş kapısını açacaktı. İstanbul'daki Fevzi Çakmak, Sakallı Nurettin, İzzet Çalışlar ve İsmet Paşa artık hedefe yöneliyordu.

Ancak Osmanlı üst düzey subaylarının da Anadolu'ya geçiş süreci, karar verme ve zamanlama açısından farklılıklar içerir. Önceleri "Bekle-gör" politikası İstanbul'daki bu üst düzey komutanların (birisi 1. Ordu komutanı Ali İhsan Sabis) İzmir'in ve İstanbul'un da işgali üzerine hepsi birden aynı karara katılmıştı.

Yazımızın esası bu olmayıp ancak özetlemek gerekirse bu deli yüreklerin sayıları giderek arttı. Bursa'da 14. Kolordu Ordu Komutanı Yusuf İzzet paşa, Konya'daki 12. Suvari Tüm. Komutanı Fahrettin, sınırdaki 3. Kolordu Komutanı Albay Çolak Selahattin vb.'lerinin bu sıra Müdafa-i Hukuk Cemiyeti atağıyla kitleleşen Türkiye için Ankara'ya kurulan Meclis çatısında birleştiler.

Böylece İtilaf Devletleri ve Yunanistan'ın Anadolu'yu işgal eden ordularına karşı aralarında bu kez bir önder seçmişlerdi. Temsili Heyet Başkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı diğer Osmanlı subaylarından ayırt eden en önemli özelliği her şeyi bildiği inancıyla tek başına yapmaya kalkışmamış hepsi kabiliyetli üst düzey subaylardan bir ekip kurmuştu.

Sonuç olarak bakıldığında Kurtuluş Savaşı dönemini kahramanlar ve hainler ayırımına dayatılan siyah-beyaz perspektiften görmek, değerlendirmek hatadır, doğrulardan sapmak olur. Aslında bu milli şuurlu mantık, fikren halkın kendi kendini yönetme hedefini hazırlayacaktır, kuşkusuz.

Evet yıkılmakta olan Osmanlının devamı Türk Milletinin kitlesel bütünlük içinde ölümüne savaşlar verip Dumlupınar zaferi sonrası Lozan'a kadar giden yolu açan ateş gücü Türk ordusu olduğu açıktır.

Kabul edilir ki, parçalanmış, yıkılmış hatta insan kaynaklarını kısmen de olsa yitirmiş, dahası  açlık, sefalet ve ümitsizliğin toplumu çürümüş bir bataklığın içinden başarıyla çıkan Türk halkıydı. İşte bir imparatorluğun köklerinden başarıyla çıkıp yeni bir Türkiye Cumhuriyeti ve onun ateş gücü ordusu oldu.

Kuşkusuz gereken her türlü şartlarda bile ülkede toplumsal yozlaşma bile yaşanmaktaysa bu kez ruhsatlı silahlar devreye girecektir. Bunu açıkça: "Millet, Milliyetçilik, milli kültür, milli kişilikler ile birleşen, dili, dini, atasal töreleri aynı olan bir halk ve bir askeri ve hem de siyasi güçleriyle doğabilecek iç ve dış tehlikeleri mutlaka engeller."

Bunun en açık örneğini, Gazi Mustafa Kemal Paşanın Ey Türk Gençliği hitabında buluyoruz.

Büyük Lider Mustafa Kemal'in 1930'da yayınlattığı bu ifadeden 1 ay önce 5 Haziran'da İstanbul'da iken kendi mezun olduğu Nişantaşı'ndaki Erkan-ı Harbiye'den mezun subaylara söylediğini bilir misiniz?

Bu sözlerin içinde (halen günümüz siyasetçilerinin anlamadığı) "...Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları, kurumları dağılmış ve memleketin her köşesi işgal edilmiş olabilir.

Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur." ifadeleri var.

Değerli okuyucularım.

Devrimler dönemine girilmiş Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın, kendi mezun olduğu Harp Okulu ve Harp Akademisinin ilk kez mezunlar gününde konuşacaktı.

Hiç duymadığınız gerçeği size sunalım. O yıl Kurmay Okulu mezunu olan Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, İrfan Tansel ve denizci Fahri Korutürk,  1960'larda Kara, Hava ve Deniz kuvvetleri komutanlarıydı.

Onlar bu mezuniyet konuşmasında ülkenin her şartta korunması gerektiğini emir olarak almıştı. Bu görev açık biçimde Ey Türk Gençliğinde yazar.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları