Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Türk milliyetçiliği nedir?

Değerli okuyucularım dünyaca ünlü düşünür Jan Ansfort demişti: "… İleri gidin geri değil! Ne gerekiyorsa onu yapın.. Öteki insanları ya da toplumu genelde açılardan da bakıp gerçeği anlayamadan ileriye sıçrayamazsınız.…"

Evet biz sanırım artık, kısmen de olsa bizlerin yakın tarihlerini ya anlıyor ya da anlamak bile hiç de istemiyoruz. O zaman karşımıza halen günümüzde oldukça sıkıntılı ve çaresiz geçen günleri ayları hatta en azından yıllarımızı bile anlamak imkansızlaşır.

Eğer biz bütün dünya devletlerinin çok yakından iyi tanıdıkları yüz yıl öncesinde yıkılmak üzere olan bir halkın yeniden el birliği ile tam bir bağımsızlığa nasıl gelindiğini de anlamamıştık.

Oysa bunu o yılları çok iyi bilen Batılı İngiliz yazar Andre MANGO''nun 23 yıl önce doğrudan İstanbul Sabah gazetesince yayınlanan ATATÜRK adı kitabını bana imzalayıp verirken diyordu ki:

"… Gerçek bir bağımsızlık mücadelesi hemen herkesi kapsayan laik bir ilerleme ilkesini de esas almıştır… Hemen her ulus tarafından kendisi için yapılması ve böylece gelişmiş ülkelere karşı düşmanlığa yer bırakmaması gerektiğine inanıyordu artık büyük Kurtarıcı Lider…"

Kabul edilecektir ki umut ve adalet''in battığı yerde artık hayatın değeri de kalmaz, kalamaz da.

Ancak devleti yönetmek zorunda olan akıllı siyasetçiler, başkalarının da aklına hoşgörü ve saygıyla da dinleyip anlamak yorumlamak ve kendisini irdelemek zorundadırlar, kuşkusuz. Kabul edilmelidir ki bir ya da iki şey insanı yoldan çıkarır… Birisi para diğeri ise iktidar hırslarımızdır...

Eğer dünyaca kabul edilmiş ve geçmişleri de en azından yirmi asrı geçen bir millet isek ve tarih boyunca dünyaca kabul edilen 16 ayrı devleti kurup gerektiğinde değiştirmiş isek o zaman en azından kendi geçmişimizden bazı benzer örneklerimizi okuyup anlamak zorunda değil miyiz?

Evet kuşkusuz zorundayız ama ne yazıktır ki son yirmi yıldır iktidara soyunan aslen Türk ve de Müslüman olan siyasetçilerin artık en azından yöneticilerinin yüzde doksanı ne kendi köklerimizi ve ne de Türklerin asırlar boyunca nasıl devlet olup yönetildiklerini hemen hiç bilmek bile istememişler.

Değerli okuyucularım evet bizler hemen bütün dünya milletleri ve devletlerinin yaşadıkları son iki yüz yıl içinde alışılmış, Monarşik, Hanedanlık yönetimini tamamen bırakıp aralarında deneyim için oldukça büyük iki dünya harbini bile deneyim olarak geçirdiler.

Evet biz ileirde en azından I. Dünya Harbi''ne şu ya da bu sebeple girmiş fakat ortaklarımızın beceriksizliği sebebiyle yenilip tarihin tozlu sayfalarına itilmiş konumdayken yine kendi içimizden diriltip kurtulmuştuk. Ama bütün bu imkansızlıklar nasıl olmuştu diye hiçbir zaman kendimize bile sormadık, hamasetle süsledik. Nitekim, Birinci Dünya Harbi''nden itibaren hanedanlıklar yıkılmış halkın kendi kendini yönetimi için bu kez oldukça farklı bir takım İdeolojiler çıkarılmıştı. Sömürgeciliğin türettiği Kapitalizm, Sanayileşmeler, yöresel ya da kitlesel Milliyetçilik ve giderek 19. Yüzyıl sonlarından itibaren Doğuda çıkarılan Sosyalizm mantıkları elbette Türkiye''ye de yansımaktaydı.

Ne yazıktır ki, bütün bunların ne anlamı ne de uygulamasındaki yaşananları yeteri kadar hiçbir şekilde öğrenip incelemeyi de pek istememiştik. Üstelik 620 yılını tamamlamış dünyaca kabul edilen son İmparatorluk Osmanlı-Türk devletini, en azından 19. Yüzyıldaki konumunu araştırıp dinlemeden birdenbire sahip olduğumuz Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kalıpları içine de atıp tarihin sayfaları arasına itelemiştik. Gelin sizlerle sorulara satır başlarıyla gelelim, gerçeğe.

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ NEDİR?

Yazılan geçmiş tarih kitaplarımızda özellikle 18. ve 19. yüzyıl dünya milletlerini hemen hiç bilmeden de deniliyordu ki; "Osmanlılar hiçbir zaman Türkleri sevmemiş ve yönetimin dışında tutmuşlardı…"

Belgesel tarihlerimizde ve Batılı devletlerin bizim hakkımızdaki kabul edilir kitaplarının hemen hiç birisinde bu savın doğru olduğu değil tam da aksi biçimde, Türkler kendi atalarını halen öğrenip de bilmiş değillerdir, arayışlarını sürdürür. Bu söz galiba aynen bugün de böyledir değil mi?

Milliyetçilik''ten önce TÜRK tanımlaması aslen hangi asırlarda ve nasıl ortaya çıkmıştı? Sorunun da cevabı çok açıktır. Özellikle milattan önceki asırlarda yazılmış Çin eski tarihlerinde Asya merkezli daha çok göçebe ve savaşçı kabileler topluluklar için Bodun bilimi araştırmalarına göre Prof. Harun Güngör yazmıştı. Onlar için Çin tarihleri de sadece KÖKTÜRK denilmekteydi. İlk kez Hunlar ile birlikte büyük Devlet olmuş bu kavmin, yöneticileri tarafından Türk tanımı pek kullanılmamıştır, sadece hakan sebebiyle isimler verilişi doğrudur, bu aynen Avrupa devletlerinde de kullanılmıştır, Habsburglar, Romanoflar vb. gibi...

M.S. 7 başındaki Çin tarihlerinde Asya''nın merkezinde Hunlardan sonra egemen komşu kavimleri ise Köktürkler denilmiş bizde bu asırlar sonra tarihlerde Göktürkler olarak kayda geçirmiştik. Aslen kökleri itibariyle Asya kökenli Türkler olan bu kavimlerin hakanları sebebiyle kurdukları Uygurlar, Harzemşahlar, Gazneliler, Karahanlılar ve Selçuklular vb. de aynen uygulamalarında Türk tanımını kullanmamışlardır.

11. asırdan itibaren Horasan, Orta Doğu ve batıya yönelmiş Oğuzların Kanık boyunun Selçuk oğulları da yeni bir devlet kurmuşlardı. Kendilerinin yönetiminden en azından 14 Oğuz boyu kabileleri kuzeydeki daha önce yerleşmiş Kıpçak boylarından milletler vardı.

Hemen hiçbirisi aslen köklerinde olan Türkler tanımını pek kullanmamışlardır. Gerçekler son Osmanlı İmparatorluğu devletinin Türk adını kullanmayıp onları kötüledikleri şeklinde tarih anlatımı gerçek değildir.

Ancak 19. Yüzyıla girilirken 1789 Fransız Devrimi ya da İhtilali sonrası bu sefer halklar arasında da yöresel gruplaşma ve bağımsızlık fikirleri başladı. 19. Yüzyıl başlarından itibaren bu sefer de iki asır açık şekilde yeniliklere yönelmiş büyük devletlerin, çok büyük kazanç sağladıkları Sömürgecilik ile bu kez Sanayileşme ve Aydınlanma yıllarına girilmişti.

1856 Avrupa''daki Paris Konfenransı döneminde de Osmanlı devletinin Avrupalı sayılması sağlanırken henüz yeni devreye giren Almanya ve Polonya bölgesi prensliklerinin, birleşerek bağımsız bir devlete olarak kuruluşlarını başlatan VON BİSMARK Prusyalı prensti.

Böylece 1880''lerden itibaren ortaya yeni bir kavram çıkarıldı. PAN GERMANİZM. İşte ilk milliyetçilik akımı resmen dünyada başlatılmış oldu. Aynı dönemlerde doğuda Çar Rusya''sında da PAN Slavizm atağının çılgın şekilde bir Rus milliyetçiliği olduğu açıktır.

Onların yönetiminde asırlardır varolan muhtelif adlardaki Türk kavimleri Azerbaycan, Türkistan, Kazakistan, Tacikistan ve diğerleri Kırım Hanlığının son kalanlarından bir aydın Gaspıralı İsmail Bey''in Bahçesaray''da başlattığı TÜRKÇÜLÜK akımıydı. İşte bu Türkçülük akımı 1890''lardan itibaren resmen yeni yeni açılmış Osmanlının İdadilerinde (liselerinde) gizli ya da açık konuşulup tanıtılmaya başlamıştır.

İlk olarak da 20. yüzyıl başlarında JÖN TÜRKLER olarak Batı''da eğitim görmüş Osmanlı Türk aydınlarının arasında birliktelikler ve cemiyetleşmeler başladı. Bilindiği gibi adına İttihatçılar denilen cemiyetlerle birlikte Türkçülük akımı Türkiye''ye gelmiş oldu.

Kuşkusuz II. Meşrutiyet dönemiyle birlikte de Monarşiyle yönetilirken, Milliyetçilik tanımlamasının henüz %18''i okumuş olabilen Türk milleti halkını da bu kavramın tanıtılması, anlaşılması oldukça zordu.

Ancak bu aydınlar kitlesinin zaman içinde de Türk tanımı etrafında toplanıp bilinen şekliyle I. Dünya Harbi sonucunda yeniden birliktelikler kurup tam bağımsızlıkla Türkiye Cumhuriyeti''ni kurmuştu. İşte Devrimler dönemiyle birlikte halkın eğitilmesi aşamasında nelerin anlaşılmasına bakalım.

Milliyetçilik, milletin tüm bireyleriyle millî benliğine varması, ülke ve millet bütünlüğü varlığı sürdürmesi, yükseltmesi ekseni de başlatılmıştır. Türkiye''de Milliyetçilik/Türkçülük adı altında elbette II. Meşrutiyet döneminde propaganda aracı olmuştur.

Çağdaş anlamdaki Türk Milliyetçiliği ise ırkçı ve dinselcilik akımlarının bir diğer ifadesiyle Pan Türkizm''in çağrıştırdığı bir dönemde olmuştu. Ancak Türk İnkılabında milliyetçiliğin temeli "Misak-ı Milliye"ye dayandırılınca tam bağımsız da oldu.

Temel olarak da millî egemenlik, millî ekonomi, millî kültür ve milliyetçilik temeline dayandırılan değişimleri getiren inkılapları aslında yapmıştı. Büyük Lider Mustafa Kemal Atatürk''ün milliyetçilik anlayışı sanıldığı gibi hiçbir zaman ırkçı değildir.

Gelin sonuç olarak sizleri M.Ö. 3. asırlara kadar götürelim: "… Siz birbirinizden ayrılırsanız, hepinizi ok gibi birer birer kırıp, parçalarlar... Oysa birlik olursanız, bu beraberlikte hiçbir kuvvet sizi kıramaz, bunu bilesiniz…" demişti.

Sonuçta asırlar boyunca 16 başka isimlerdeki bağımsız devletler kurmuş Asya merkezi Türklerden değil miyiz? Geçmişini bilmeyen ondan örnekleri olmayan iktidarlar, başka milletlerin çabucak esiri olurlar da galiba bizim siyasetçiler halen bunun pek anlamını bile bilmiyorlar… (Devamında 21. Yüzyılda Din, Laikler konusunu işleyeceğiz.)

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları