Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Totoliter rejimlerin yaşanmış gerçekleri

Türkler ve geçmişi hakkında çok şeyler biliyor ya da bildiğimizi sanıyoruz. Ama bütün bu bilgileri birbirlerine bağlayacak olursak ki sanırım bundan yoksunuz. Belki bir konuyla ilgili olarak dünyanın geçmişine suskun kalmak ise var olan insanların bireysel kimliğinin kaybına dahi sebep oluruz, şimdiye kadar olduğu gibi.

20.yy'ın ilk yarısına bakıldığında milletler için tarihte TOTOLİTER REJİMLERİN oldukça etkili biçimde kutupları dağıttığını da görebiliriz. En basit örneği, 1907'lerde başlayıp Çer Rusya'sında Lenin'in başlattığı ve 1917 de Çarlığı yıkarak yeni bir sistem adıyla BOLŞEVİK İHTİLALİNİ görmekteyiz.

Aslına bakılırsa bu tarzdaki çıkış sebebinin 19.yy'da başlayan SÖMÜRGECİLİK kavramının, bu kez 20.yy. başından itibaren EMPERYALİZME dönüşümü oldu. Fakat devletlerin Kapitalizm açısından parasal kaynaklarını HARP SANAYİİNE yatırmış olması bu kez bilinen 1. Dünya Harbi'ni yaratmakta gecikmedi.

Bu kez asırlardır var ola gelmiş MONARŞİK düzen hemen tüm ülkelerde yıkılırken, kuşkusuz yeni bir devletlerin yöntemi ya da sisteminin arayışını kesin olarak getirmek zorunda kalınmıştır.

Büyük harp sonrası ilk etapta halkın yönetime katılımını sağlayacak olan SOSYALİSTLER kavramının öne çıkıp, aydınlar ve uyanıklar arasında albeni bulmakta gecikmeyecekti, öyle de oldu. Fakat yaratılan böyle bir sistemle devletin yönetilmesi konusunun nasıl, hangi şartlarda ve hangi imkânlarla olabileceği çok önemliydi, kuşkusuz.

Bu oldukça yeni imkânların sahip olduğu şartlar için ülkeler halklarının üzerinde şu ya da bu sebepler yaratılarak yapılabileceği öncelik olmuştur. Dönemin aydınları, siyasete soyunmayı hedeflemiş uyanıkları yeni bir buluşu getirmişlerdi. Adına da düşünmeden TOTALİTER REJİM denilivermişti.

Böylece iktidarı ele geçiren gurupların, adına ya da sistemin partisine ne denilirse denilsin, mutlak anlamıyla iktidarın yönetenlerin kararları kesin bir şekilde kabul ettirilmeli, belki de dikte ettirilmeli. Tarih bilimcilerinin tanımıyla buna DİKTATÖRLÜK denir.

Aynı dönemlerde büyük, sanayileşmiş, Emperyal Avrupalı devletlerde, bu kez asırlardır var olan MONARŞİLER yakılmış, yerine nasıl bir yönetimin başa geçmesi düşünülmekteydi. Güney Avrupa'da İtalya ülkesinde ise farklı yörelerde, Roma ve Piyokento v.b. Prens/Krallar yönetimi sözde halkın başındaydı.

Evet, görünüşte İtalya 1. Dünya Harbi'nde İTİLAF devletler gurubunda olduğundan, sözde galip sayılmıştı. Peki, şimdi ne olacaktı? O zaman halkın içinde aydınlar, zenginler ve de siyasette kurtlar ortaya çıkıp, kitlesel bir sistem arayışına girmiş oldular.

Bu tarz arayışlarda, siyasette bütünlüğü belirleme adına şeklen SOSYALİST PARTİ kuruluşu öne çıktı.

Kitleleri bir bayrak altında bağımsız bir devlet yapabilecek partinin, Sosyalist parti olması kesin hale getirilmekte gecikilmedi.

Çok gecikmeden bu partinin resmi adına bu kez de FAŞİST PARTİ denilivermişti. Partinin başını çeken ve halka karşı çok iyi hitabeti olan BENİTO MUSSOLİNİ getirilmiş oldu. 1919'da başlayan bu hareketlerin de 1920'de yapılan düzmece bir seçimler ile devletin tek başına iktidarını ele geçirmiş oldular.

Bu sebeple ilk adımları, harekette öne çıkan işçilerin bağlı oldukları fabrikalara gecikmeksizin el konuldu. Artık sanayiciler ve tüccarlar, iktidar olan partinin belirlediği yolda gideceklerdi.

Artık 1921'lerden itibaren B. Mussolini'nin temel prensiplerini koyduğu "saldırmacı ve yayılmacı" programları, kurulmuş olan ve nasıl bir düzmece seçim ile iktidara geldiklerinde aynen uygulanmaya başlar.

Artık halk için büyük lidere DUÇU deniliyordu. Başlangıç dönemlerinde öncelikli hareketlerin uygulayışı ve FAŞİST MÜCADELELER için ciddi ve kuvvetli ordunun dışında Polis teşkilatı kurulmalıydı.

Özellikle bunun için gençler kullanıldı, onlara Faşist mücadele döneminin milli birlikçileri deniyordu. Bu gençlerin sloganları, özellikle İNAN-İTİAT VE ÖLÜM sloganlarının öncelikli sayılmalarıydı.

Dünya tarihleri tekrardır, örneğin, İtalya'da temelleri atılan gençlerin kullanılması şekli iktidarı ele geçiren siyasetçilerin, aynen İtalya'da olduğu gibi dini kullanıp, DİNDAR-KUNDAR gençlik şekli galiba bir benzerliktir.

Nitekim uygulamaların devamında 1922'lere gelindiğinde, İtalya'da ULUSAL FAŞİST PARTİ'nin uygulayıcılarına KARA GÖMLEKLİLER denilmekteydi. (Günümüzde uygulanmak istenilen particilik yasasında onlara kahverengi elbise geçirerek halkın arasında gece gündüz dolaşma biçimi.)

İtalya'da başlatılan bu halkın devlet olarak da bağımsızlığını, düşmanlara karşı savunmasını yapacak DUÇE'lerin yönetiminde bir ordusu ve Faşist Kara gömleklilerin hedefe ulaşmak için öncelikle KORKUTUCULUK yöntemiyle belirlenmiş hedefleri insanları taşımak.

Artık DUÇE ya da lider Benito Mussolini'nin bu kez ayda bir kere Roma ya da Milano meydanlarında ki halk konuşmalarında (bizdeki örneği balkon konuşması).

"Bizler bir parti gurubu değiliz… Bir tür hedefe yöneltecek eylemcileriz. Sizleri hedefe yöneltecekler gerekirse korku ile uymak zorundadırlar, korkmayınız."

"İşsizlik, büyük grev emekçileri, zayıf ve kötü durumlarınızdan kurtarılacaksınız. Faşist partimizin çok geniş planlarıyla bu hedefe rahatlıkla girmek sizin itibarlarınız ve inançlarınız olmalıdır."

Bu arada Faşistlerin ve DUÇE'nin büyük çapta bayındırlık çalışmaları başlatması, propaganda militanları ve görünüşte bu düzeni sağlamak yoluyla halk yığınları arasında tartışmasız saygınlık kazanmış olan DUÇE'nin hiçbir kararına karşı çıkmak imkânsızdı.

Değerli okuyucularım, köşe yazımızın başında bu TOTOLİTER REJİM'den dünyadan bir örnek verdim, sizler bu özet anlatımın bizde benzeri var diyorsanız, beni bu saatlerden sonra siyasete soyundurmayınız…

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları