Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Tarih boyu biz neydik? Peki şimdi neredeyiz?

Değerli  %7 sınıfındaki Yeniçağ okuyucuları…

İstatistiklere göre, nüfus kağıdında TC ve Müslüman yazan milletlerin yüzde 93'ü okumayı sevmeyip daha çok trene bakmayı sever. Sadece yüzde yedisinin her durumda, gazete, kitap, internet okuma, tarama gibi alışkanlıkları varsa işte siz onlardansınız…

Bizler, Cumhuriyetin üçüncü kuşağından kalanlar olarak hele asker kökenli, askeri mektepler, harbiye vb'lerinde eğitim almış, devlete uzun yıllar hizmet verdiğiniz sırada galiba bu günlere gelinebileceği hissini taşımaktaydık.

Kabahatin daha çok bizim köklerimizi en azından yakın tarihimizi bile tarih olarak yazanların bu kez gerçeklerden tamamen saptırdıklarını görmüştük. İşte bu rahatsızlık beni 23 yıl öncesi hamasetten uzak, belgelere dayalı bilimsel tarih kitaplarının araştırmacı yazar olarak girilmesini gerektirdi.

Yayınlanmış, bazıları 3-5 kez yayınlanan bu araştırılmış tarih kitaplarının, yayılımı ve eğitim kurumlarında sıkça (yaklaşık 1800) okulda fanatikler ve tarihçilere rağmen seminerler vermekteydim.

Bunun listesinde yaklaşık 140 kadar son yirmi yıl içinde günlük gazetelerde köşe yazılarım çıktı.

Konumuza gelince dünya tarihinde eğer kökleri de asırlar öncesine kadar uzanan en azından yazılı tarihe göre 2.400 yıllık Asya merkezli Türk Milleti vardı. Çin ve Avrupa tarihlerine göre bu geçen süre içinde 16 devlet kurmuş, zaman içinde bazen de onları kapatıp yerine bir başkasını kurmuşlardı.

Eğer onlar, aynı dil'i, Din'i, atasal töreleri milli kültürleri ve gerektiği zaman vatan edindikleri ülkeleri adına, ölümü hicap sayıp savaşmayı çok iyi de bilen milletlerin devletleriydi onlar…

İşte bu köklü milletlerin öne çıkarılan halen de bilinen mangal gibi yürekli insanlar denirdi onlara ya da adı geçen Cesaret'in ise büyük düşmanı korkunun da kendisidir. Aslında korkutan şey değil, kendi içindeki korkuyu da yenmeyi başarabilen insan, bu kez halk arasında büyük kahraman ve lider olarak çıkar.

Ancak ne yazıktır ki, bütün milletler devlet olduklarında kendi geçmişlerinin bütün detaylarını da çok iyi hatırlamak zorundadır. Ne yazıktır ki bizde, "yarım yamalak ve fanatik tutucuların, varsayımlara dayalı anlatımlarla süslenip, saptırılmalarını çok iyi beceren, vakanüvis artıkları yazmıştı tarihi.

Fakat dünya gerçeğine bakarsak, 20. yüzyıl başlarına kadar milletlerin devlet yapılarının ortaçağ mantığı devamı olan Monarşik-Hanedanlıklar olduğunu biliniz. Üstelik 8. asırdan itibaren Asya merkezli kavimlerin Çinlilerce Törk dedikleri halklar tarihin en büyük imparatorluğu olarak Hunlar adıyla çıkmamış mıydı?

Avrupa Hunları Atilla, Göktürkler, Uygurlar vb'ler tarihin anlattığı masallar mıydı? Elbet değil çünkü bunu çok iyi bilimsel tarihte araştıranlara göre onlar M.Ö'den itibaren Bozkır Uygarlığını geliştiren kavimlerdi, adları ne olursa olsun.

Peki İslamiyet öncesi Türk Tarihi'ni belgeler ışığında öğrenmekten neden vazgeçilmiştir ki? Üstelik milattan sonraki 8. yüzyıldan itibaren Asya merkezinden batıya kayan Hazarlar, Horasan'da yayılan Gazneliler, Karahanlılar ve onların devamı olan Selçuklular kimdi?

Batılı yazarlara göre onlar bu asırda yeni bir son semavi din olarak çıkan İslamiyet ile tanıştı. Asırlardır taşıdıkları Çin ve Hint medeniyetlerini de Arap medeniyeti ile harman edip kendilerinin sahip oldukları Bozkır uygarlığı ile medeniyeti kurdular.

Horasan'dan başlayıp, Hazar'dan Ortadoğu'ya kadar Bağdat merkezli bir medeniyet harmanı çıkmıştı artık. M.S. 9 ve 12. asırlara kadar tarihin tartışılmaz çok dallı bilim adamları buralarda yetişti. Batılı yazarlara göre medeniyet ve uygarlıklar doğuda gelişip batıya yayıldı, eğer biz haçlı dönemini de yaşamasaydık, Rönesans iki asır gecikirdi, derler.

Evet bilindiği gibi Avrupa merkezli Hıristiyan milletlerin, halklar arasında sadece kiliseler denetiminde papaz ve din görevlilerinin oluşturduğu küçük kilise yanındaki mahalle mekteplerinde sadece dinsel inançlar için eğitim verirlerdi. Bilim hiçbir zaman mevcut olamıyordu.

Ancak bilinen bilimsel tarihlere göre Haçlılar döneminde bu medeniyet eksikliğini anlayan Avrupa'daki devletler, sert biçimde Katolik papazların eğitim noksanı işlevlerine karşı rönesans ve reform hareketi başlatılmış oldu (Ne yazıktır ki biz şimdiye kadar da din etkisini düzenlemek adına hiçbir biçimde reform hareketine girmedik, hatta düşünmedik bile).

Asya merkezli Türk halklarının İslamiyetle birlikte harman oluş dönemleri Selçuklular zamanında  iyi çözmüşlerdi. Devletin insanlarını da nasıl yönetmek gerektiğini, insan haklarını ve adalet mantığının usulü ve kaidelerini yazdılar.

Alparslan dönemi Selçuklu Veziri Nizâmülmülk'ün  yazdığı Siyasetname'yi bile anlamaktan uzak zamanımızın siyasetçileri var. Onun döneminde özellikle çoğaltılan ve adına da ünlü Nizamiye medreselerini de (devlet okulları düzeni) yanlış tarihçilere göre 'sadece din öğretilen ve hocaları imam olan okullardı' diye yazdılar.

Bakınız bilindiği gibi Farabi, Gazali, İbni Sina, Ömer Hayyam, İbn Kuteybe, İbn Heysem, İbn-i Rüşt ve Fahrettin Razi gibi bilim adamlarının eserleri asırlarca Avrupa halklarının bilim kitapları olmuştu. İşte onlar bu bahsedilen medreselerin öğrencisi, öğretmenleri olarak bilinmektedir, gerçek de budur.

Evet dünya şu ya da bu sebeple asırlar içinde kendince değişimler ve yenilikleri yaşamaktaydı. Fakat bütün bunların, halkları devlet olarak yönetenlerin idari sistemi Monarşi ya da Hanedanlıklar oldu. Krallar, çarlar, hakanlar, padişahlar  gibiydi.

Bütün bu bilimsel tarih gerçeklerini doğru dürüst bilmeden anlamadan geçmişimizi ve kendimizi bugüne kadar getirip kimlik kazanmamız mümkün olamadı. Oysa şunu hatırlayalım, ünlü Çin felsefecisi Sun Tzu der ki: "… Başkasını ve kendini bilirsen, yüz kere savaşsan da tehlikeye düşmezsin. Başkasını bilmeyip sadece kendini bilirsen, bir kazanır, bir kaybedersin. Ama ne kendini ne başkasını bilmez isen bu defa girdiğin her savaşta hep tehlikedesindir…"

Değerli okuyucularım, işte bu düşünce birebir günümüzde içinde bulunduğumuz gerçekleri özetliyor. 20. Asırdan itibaren devletlerin yönetim sistemleri Cumhuriyet ve Demokrasi kavramlarıyla hareketteyse.

Ancak zaman içinde özellikle bizde 1950'den itibaren içine girdiğimiz 40 yıl süren soğuk savaş yıllarındaki halklar kavram bulamaz savaşları da yaşamışlardı. Üstelik çok partili rejim henüz zaman olmadan girildiğinde ortaya çıkan siyasetçilerin bir kez popülizm ve kapitalizm etkisiyle halk arasında çıkar endeksli kutuplaşmaların ilk başlangıcı olmuştu.

Dünya siyaset tarihinde değiştirilemez bazı kurallar vardır. Eğer ülkeniz az gelişme dönemlerini yaşamaktaysa, siyasete soyunanların, halkın en zayıf karnı olan din ve dil mantığını kendileri için çok iyi kullanmasıyla başlar, ilerlemeler çok daha kolay olacaktır. Üstelik bunu uygularken, cahiliye mantığın içinde bırakılmış köylü ve kasabalı halkları da çok iyi kullanır, yönlendirir hale gelir siyasetçi.

Dini inançları kullanmayı amaç edinenlerin aslen büyük çoğunluğu akıl fukarası konumundadır. Onlar şeklen 15-20 yıl eğitim görmemiş, liyakatle devlet hizmetinde başarılı olmamış insanlarsa en kolay yoldan din ukalalığına soyunmak olacaktır, öyle de olmuştur.

Son on yıldır devleti yöneten siyasetçi kadroların başındakilerin, zaman zaman her attıkları düşeş oluyorsa, peki bunun hileli zar olduğunu anlamayan veya görmekten kaçan kaç milyon insanımız var? Artık onların kendi köklerinden, atalarından bile haberdar olmadıklarını, açık biçimde kölelik dönemini kabul ettiklerini anlamak zor değildir, kuşkusuz.

Değerli okuyucularım, işte ben yıllardır uğraş verdiğim araştırmacı tarih yazarlığı döneminde çoğu kez hiç hayal bile edilemeyecek şeyleri söylemekten hep kaçınmıştım. Ama şimdi köklerimiz asırlar öncelerine kadar uzanan değerli Türk halkını, hiç değilse az da olsa kendilerine döndürmek zorunda hissetmiştim.

Ünlü düşünür Francis Bacon şöyle der:

"… Yalanlamak ve reddetmek için okuma… İnanmak ve her şeyi kabul etmek için okuma… Konuşmak ve de nutuk atmak içinde okuma… Tanımak, kıyaslamak ve düşünmek için okuyunuz…"

Eğer tarihin en büyük imparatorluğu olmuş Osmanlı Türk Devleti'nin 19. asra girerken dönemi ve devamını öğrenemez isek, anlatılan yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti tamamen yanlış, eksik olur. İşte bu tarzdaki tarih bizi kutuplaştırılmış bugünlere getirmiş oldu.

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları