Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Tanzimat Biterken Genç Osmanlılar

Alim olup binbir şeyi bilsen bile yine de bir bilene danışın der, eskiler. Eğer ülkeler şaşkınlaşıp yıkılış kutbundaysa (150 yıl önceki Türkler gibi) halkını aydınlatacak aydınlar her zaman vardır. Örneğin Mehmet Akif diyordu ki:

"Sahipsiz olan memleketin batması haktır,

Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır,

Feryadı bırak kendine gel, çünkü zaman dar,

Uğraş ki telafi edecek bunca zaman var…"

 

Değerli okuyucularım, bütün çiçekler koparılabilir fakat baharın gelişi engellenemez.

Toplumlararası ilişkiler eski çağlarda sadece galibiyet ve talan için geçti. Orta Çağla birlikte artık toprakların yapılanması ile birlikte bu kez devlet mantığı gelişmekteydi.

Sonuç olarak bakıldığında varsayımlarla eksik anlatılmış tarihlerden uzaklaşıp batılı ve de doğulu bilimsel tarihçilerin belgeleriyle 19. Asıra da çok iyi bakılması gerektiğini anlayacağız, kuşkusuz.

Değerli okuyucularım  köşe yazılarımda Osmanlı  devletinin yaşanmış son yüz yılını anlarsak, ilk adımların uygulanması da sayılacak Tanzimat ile birlikte değişime yönelmişti.

 

OSMANLILAR'IN BATILILAŞMASI VE

GENÇ YA DA YENİ OSMANLILAR GERÇEĞİ

Önceleri Batıda başlatılan Çağdaşlaşma ve de Medenileşme aşamasını anlamak, öğrenmek adına ülke zenginleri ve üst düzey bürokratlar çocuklarını yollar. Bu gidenlerin öncelikli eğitimleri, batıdaki halkın nasıl yaşadığını, nasıl giyindiğini ve nasıl eğlendiği gibi palyalitif konulara eğilmek olmuştu.

Bunun yanında özellikle oldukça ileri düzeylerde eğitim veren Paris ve Londra'daki okullarda bulunmuştu. Bunların yanısıra süratle sayıları artmakta olan bir gazete dergilerin takipleri artık onların var olan kutuplarındaki fikirlerini ve düşüncelerini de kolaylıkla değişimini getirmeye başlamış oldu.

Genelde ülkesini seven, dönemin en büyük ve son imparatorluğu olan Osmanlı'nın nasıl geride kalmış olduğunu tespit edip bu sebeple çareler aramaktaydı. Buna genel olarak Avrupalılaşma ya da kendi ülkeleri için bu ülkeler arası üstünlüğün korunabilmesi adına da Osmancılık olarak benimsenmekteydiler.

O dönem henüz Osmanlı'ya yansımış, aydınlar arasında yayılmış Milliyetçilik ve Türkçülük gibi kavramlar yoktu ki. Sizin asırlardır dünya küresinde en üstün devrede de devlet oluşunuzu tescil edilmiş ise, devletinde bu kez tabelasında asılı ismin etrafında olursunuz.

Osmanlı'da 1868'lere gelindiğinde artık Rüştiye ve İdadiler adıyla oldukça doğru adımla açılmış okullar mevcut olmuştu. Avrupa'yı görüp bilgilerini alanların bu şartlarda ülkelerine gelip devlet hizmetinde görev alacaktı.

Üstelik bu yıllarda Paris'te iken beraberce haftalık gazetelerde yazılar yazmaktaydılar. Onlar arasında şair Ziya Paşa, Namık Kemal, Ali Suavi, Mehmet Nedim Paşanın yakını Sagır Ahmet Bey, Kadri Bey, Reşat Bey ve gazeteciliğini İstanbul'da devam ettiren Agah Bey gibi Yeni Osmanlılar devlet hizmeti için tamamen hazır haldeydiler.

İşte Sultan Abdülaziz'in ikinci döneminde Ali Paşanın vefatından sonra devlet hizmetine girmişlerdi. Devlet hizmeti için asıl olan yönetim kadrolarının çalışma yeri Bab-ı Ali idi. Oraya gelip iyi bir Fransızca öğretmeni olan Ali Suavi, Balkanlardaki okullara müdür olarak tayin edildi.

Suavi ve Namık Kemal'de valiliklerde görev alıp mutasarruf (şimdiki adıyla kaymakam) oldular. Osmanlının son döneminde onlar gibi birçok aydın üst düzey memur olarak görev aldı. Kötü olaylar da olmuş, örneğin yazılanlara göre:

- Sultan Abdülhamit, Ali Suavi'yi öldürtmüştü, derler, işin gerçeği bu değildir.

(devam edeceğiz)

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları