Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Şeriat ve şeyhülislamlık nedir

Gazi Mustafa Kemal Atatürk derdi ki: Din birliğinde bir ulusal oluşturmada etkin olduğunu söyleyenler vardır. Ama biz, gözlerimiz önündeki ulus tablosunda bunun tersini görmekteyiz.

Türkler İslam dinini kabul etmeden önce de büyük bir Ulus idi. Bu dini kabul ettikten sonra bu din -ne Arapça, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de başkalarının Türklerle birleştirip yeni bir ulus oluşturmaları etkisinde bulunmamıştır.

Çünkü Hz. Muhammed'in kurduğu kutsal dinin de amacı, bütün ulusların üstünde kapsamlı bir ümmet siyasetiydi. Böylece bu Arap siyaseti benimseyenler tarafından ümmet sözcüğüyle saygınlaştırıldı."

Hz. Muhammed (s.a.v.)'in kurduğu İslamiyet dini geçen 14 asır içinde farklı fikirlerin yozlaştırılıp üstelik insanları yönetme aracı olarak sahiplenmesi asırlar öncesinde de yaşanmıştır. Asıl olan Kur'an-ı Kerim'deki ögelere dikkat etmek gerekir. Bunları da kendince yorumlayanlara göre üç kutup yaratırdı.

1- İslamiyet dindir

2- İslamiyet bir kanun ve de devlet demektir

3- İslamiyet bir uygarlıktır şekli de temel anlamıyla din olarak birtakım inançları ve ibadetleri içerir bu bakımdan bakılınca Kur'an-ı Kerim'de iki türlü emir vardır: 1- İnanca ve ibadete ait emirler. 2- Muamelata /uygulamalara ait emirler.

İnançla ilgili olanlar, Kelime-i şehadette de özetlenir. Bu da Allah'ın birliği ve Muhammed'in kurucu ve haberci olduğunu dille söyleme, kalple tasdiktir.

İbadete ait emirler ise: Namaz, oruç, hac ve rekat gibi dinsel görevlerdir, kuşkusuz. Bunlar kul ile Allah (Tanrı) arasında geçerli sorumluluklardır.

Muamelata ait emirler ise: Bunlar toplum düzenini ve yöneten devleti ilgilendirmektedir. Hiçbir zaman Nas ve Dogma eğilimidir. Çünkü zamanın değişimiyle hükümlerinde değişebileceği "kurallarına da bağlıdır. İşte dincilik siyaseti yüklenenlerin sahiplendikleri yol basamakları da zaten budur. Kabul edilmelidir ki toplumları sürekli bir değişim içinde olduğu ve de bu değişimlerin ayrı ayrı toplumlarda farklı özellik gösterdiği gerçeği karşısında İslam kelamcıları da Kur'an'ın emirlerini ikiye ayırmışlardır.

1- Tamamlanmış emirler 2- Tamamlanmamış emirler.

Özetlenecek olursa rahmetli dostum, arkadaşım Prof. Yaşar Nuri Öztürk adlı din bilgini bunu şöyle  özetledi: "…İslamiyette öne çıkan Kur'anın temel kavramlarından sonra Kur'anın temel buyrukları vardır. Adı geçen temel buyruklar, emirler ve yasaklar halinde bölümlenip düzenlenmiştir. Anlaşılmalıdır ki bahsi geçen buyruklar, surelerin vahyediliş sırası dikkate alınarak sıralanmıştır."

İşte günümüzde dincilik siyasete soyununca  dinci aydınlar cahiliye guruplar arasında konuşurken bu temel buyrukları söyler. Ancak bunun Kur'an'da Arapça anlatımını dinleyenlerin zaten yüzde 95'i bilmediklerinden kendilerince yorumlamakta.

İşte dinin siyasete sokulma yöntemi basitçe bu. Örneğin Alak suresinde "Yaratan Rabbinin adıyla oku-oku-oku" denir. Bunu kendince yorumlayanların nasılsa Arapçasını bilmiyor diyerek öne çıkarılan Arapça yazılmış Kur'an'ı ezberlemesini ve yine onun yandaşlarınca bastırılmış bir katibi verirler. Dinleyenlere söyledikleri ise: "başka hiçbir şeyi karıştırmayın, size bilim dedikleri şeyler, islam düşmanlıklarıdır, günahtır, gavur icadıdır." demeyi ihmal etmezler. O zamanda çokta kolayca cahiller arasından yandaş bulur ve adına ümmet bağımlıları denilir.

Bütün bunların ötesinde çok kutsal olan ayetlerden birisi de, Maide 2'dir, der ki:

"Ey iman edenler! İyilik ve takvada (hayırlı hizmet yapmak ve başkalarını kötülükten sakındırmak konusunda) yardımlaşın.

*

Değerli okuyucularım, günümüzün Diyanet İşleri Başkanı'nın Kur'an'ın bu ayetinden hiç bahsettiğini duyan var mı? Sadece kendilerince İslamiyet'i tanıtıp, kutuplaştırmak hedefindeler, bu açıktır.

Milletleri toplum olduktan sonra Devlet yapan ve bunu zorunlu kılan Kur'an ayetleri de vardır. (Araf 56-Bakara 60-Şuara 183)

"… Yeryüzünde orası barışa kavuştuktan sonra bozgun çıkarmayın…" Bu buyrukta yasaklananlar ise fesat yani Türkçemizdeki Bozgunculuk. Anlam olarak bir şeyi az veya çok itidal çizgisinden çıkarmaktır. Örneğin fesatçılıkla müslümanlık birbirinin aksidirler.

Günümüzdeki Din üzerinde kavga mantığı var. Aslında Din gibi mukaddes kimliği siyasete alet eden bütün demagog politikacılar'ın ise söyledikleri ise kendilerine karşıt olanları dinsizlikle itham etmek üzerine oturtulmaya başlanmıştır.

Böylece de bir yandan yandaşlarına kendilerinin aslında ne kadar dindar oldukları mesajını verirken, öte yandan karşılarını dinsizlikle suçlar. Üstelik kabul edilir ki yaptıkları hırsızlık, yolsuzluk, haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlikler olmuş ise durum oldukça vahim demektir.

Bu sonucu gördüğümüz zaman karşımıza çıkan ise "dini siyasete ait eden bütün demagoglar, politikacılar, laikliğe,  çağdaş, pozitif demokratik yasalara karşıdırlar.

Aslına bakılırsa her ne kadar bütün dinler adalet ve barış temelleri üzerine kurulmuşlarsa da, tarihler, devletle egemen olduklarındaki bu adalet ve barış temalarının sadece kendilerince yorumlanan inançlarına sahip olanlar bakımından uygulandığını bütün çıplaklığıyla görürüz.

 

İSLAM DEVLETLERİNDE ŞERİAT NEDİR?

Temel anlamıyla Kur'an-ı Kerime dayanan bir tür İslam hukuku kavramıdır. Özet olarak Allah'ın Hz. Muhammed aracılığıyla insanların eylemlerini düzenlemek için koyduğu yasalar anlamına gelen Şeriat, temel anlamıyla Fıkıh bilimi tarafından incelenir. Günümüzde şeriatı savunan sözde aydınların ise bahsi geçen fıkıh ile ilgili ne bilgisi ne alakası var.

Şeriatta sorunların çözümü, özellikle Kur'an da ve hadislerde aranır. Bu kaynakta yaşanılan sorun ile ilgili açık bir hükme rastlanamaz ise, bu kez  hüküm bulunan başka bir şeriatla yorumlanabilir.

(İşte günümüzde İslam ve şeriat hükümlerinin kutsal ve öncelikli sayan sözde siyasetçilerin de sıkıştıkları yerde buldukları yöntemler bunlardır ve bu gerçekleri halkın anlaması da mümkün değildir.)

 

OSMANLI DÖNEMİNDE ŞEYHÜLİSLAMLIK

Osmanlı Devletinin beylikten devlete dönüşüm aşamaların da dinen ulemaya saygınlık duyulurdu. Ancak Fatih'ten sonra büyüyen devletin bu seferde oğlu ve torunu Yavuz Selim doğuya yapılan çok önemli savaşların sonucunda, asırlardır süregelen halifelik tamamen Osmanlı'ya geçmiş oldu.

İşte 16. Yüzyıldan itibaren Osmanlı da en saygın din görevlisine şeyhülislam denilmiştir.  Üstelik hakanların, ya da sultanların kurdukları Divan'ın başında sorumlu devlet adamı sadrazam olurdu. Ondan sonra divanda alınan kararların şeriata uygunluğunu onaylayan şeyhülislam olurdu.

Ancak bu görevlere gelebilmek için bahsi geçen kişinin din adına bilgin derecesinde bilgili olup, daha önceleri en az 10 yıl Devlet hizmetinde ve Rumeli veya Anadolu Beyliklerinde kazasker (mali işler konusunda) başarıyla hizmet vermeleri asıl olurdu.

Ancak siyasi konudaki yükselişleri önceden başarıyla devam etmişse de, 18. Yüzyıl son çeyreğinden itibaren var olan yetkileri kaldırılmıştır. Bugün din adına kişisel çıkarlar öne çıkmıştır. Aynen bugün Devletimizin üst düzey bürokrasisinde reisin talimatıyla din işleri sorumlusu protokolde öne geçirilmiştir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları