Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Nifak, fesat ve halkı bölmek

İnsan doğası gereği iyidir ya da insan bir bakıma insanın kurdudur der eskiler. Holems: İnsanın doğası durumunda "kavga ve çekişme" içinde olduğunu söyler. Ona göre bir otorite tarafından sınırlandırılmayan insan, kendi arzuları ve çıkarları peşinde koşan ve de sadece kendini tatmin etmeye çalışan bir yaratıktır.

Tarih boyunca devlet yönetiminde akıllarını kaybetmeye başlayınca, o zaman da KİN VE TAMAHLA körlenmeye başlar. Bir şey artık bu duruma gelince de hırslarıyla görüntüleri kamufle etmek için yeni bir yola girmeye başlar.

Artık bu yol "karanlıktan beslenenler" yolu olup, meselenin aslı, grupsal ya da kişisel menfaatlerdir.

Toplumun yapısında böylesine gelinen şartlarda ise yöneticiler kolay bir alternatifte olurlar. Bu konumda toplumun cahiliyetinden yararlanıp, en zayıf tarafları olan İNANÇ VE DİN kavramını kullanmaktır. Oysa Kur'an-ı Kerim'in İSRA suresi, 37 de:

"Yeryüzünde kırılıp korkanlar yürüyemezler. Çünkü sen yeri asla yırtamazsın, uzattıkça dağlara da ulaşamazsın" der.

Kabul edilmelidir ki, insan için şartlar içindeki kirlenmesi ise, bu konuda Kur'an-ı Kerim'in 30 kadar ayetinde çirkinlikleri açıkça anlatır.

Bir başka gerçek daha vardır ki, Kur'an-ı Kerim'in getirdiği kutsal dinin adı ise TEVHİD yani tam anlamıyla birlik-beraberlik denilir. Fakat tarihin herhangi bir boyutunda kitlelerin parçalanmaları yahut tamamen yok olması ise bir tür ŞİRK olarak da bütün çıplaklığıyla ortaya çıkar.

Çünkü tarihte sosyoloji, toplumsal boyutlarda bozulunca, bireysel, grupsal çıkarlar ise TEFRİKALAR (var sayımlı, dediydi, demediydi v.b.) haline yönelir.

Bahsi geçen Tefrika, farklılaşmalara, gruplaşmalara, yeni hiziplere ve kirliliklere görünmekte demektir.

Bu sebeple Kur'an'ın birçok ayetlerinde yazılı Tefrika metinlerinden uzak olmayı da emreder. İşte bu son derece açık emirler bilindiği içindir ki, hedef edinmiş insanlar, bu kez çeşitli çıkarlarında kendilerine inananların toplanacağı FIRKALARA döner.

Özetlenen konular üzerine halkın, toplumlaşıp kitlesel devlet olduklarında yönetimleri için öne de çıkanlara, 20. yy'da SİYASETÇİLER adı verilmiş oldu. Ancak bu yeni şartlar içinde sayısal olarak giderek de kalabalık hale gelmiş, cahiliye kösemler arasında acil yandaşlar bulunursa, oy potansiyeli artabilecektir.

Ancak, bin yıl önceleri ilk kez bilindiği gibi M.S. 8-9 asırlardaki EMEVİLERİN yaptıkları yöntemler oldukça netice getirici olduğunu sanacaklardır. Böylesi gidilen yolda karşınıza çıkanlar, eğer asırlardan beri insanlar arasında zemin bulup isimlenmişlere yönelir. Bunlara TARİKATLAR ve MEZHEPLER denildiği bilinir.

Ancak iktidar olmaya yönelen siyasetçiler için mesele, karşılaştıkları insanları inandırmak yahut da ikna edebilmektir. O zaman adına muhalif, halkın çoğunun anlamadığı fikirler ortaya atıp, karşıt düşman tiplemeleri türeterek, FESAT çıkarmak olmalıdır.

Oysa ruhsal beden yapılarında olduğu gibi de görünüşteki halttan da memnun olan "cahiliye mantık" çabucak çoğalır, taraf bulmaya başlar. Hele böylesine sohbet ya da söyleşilerde, cümlelerin arasına dinleyenlerin yüzde 98'inin bilmediği ARAPÇA kelimeleri de sokarsanız, daha fazla bir saygınlık bulutu dolaşır.

Artık ortaya çıkana NİFAK ya da FESAT denir. Bu konularda ise Kur'an-ı Kerim'in Bakara suresi 11-12

"O ikiyüzlüler yeryüzünde bozgun çıkarmayanlardır denildiğinde, bunun tam tersini derler ki:

"Bizler barış ve esenlik getirmekteyiz" derler.

Dikkat edin bunlar gerçekte bozgunculuğu getiren ve yaratanlardır. Üstelik bunun da hiçbir zaman bilincine varmaz, hiçbir zaman da hedefleri değildir" deniyor.

Değerli okuyucularım, işte bütün mesele toplumun hassas sinir uçlarını iyi seçebilmek olmalı. Sade aydınların MİLLİ ve DİNİ değerleri algılaması, toplumsal reflekslerin harekete geçirilmesinin örneklerini iyi anlamak ve bilmek gereklidir.

Bilinmelidir ki, geçmiş tarihlerimizde ise halk içinde yaşanmış birçok örneklerini bire birde görüp, bunları kaleme alan YUNUS EMRE der ki:

"Ne oturursun dış kapıda, gör içinde neler gezer, tamah arttırır daima, saf bağlamış fitne düzer." (Gelin bu konuyu günümüz siyaset dergâhlarına koyun.)

Bakın ünlü Fransız filozof Luis ARTHUR; "Çağdaş devlet, çoğu kez sanıldığı gibi sadece değneğiyle dürterek koyun güden bir çobandan ibaret değildir" der ki, bunu açıkça bugün görürüz.

Değerli okuyucularım, günümüzdeki devlet yönetimi içine girmiş siyasetçilerin görünen ya da görünmez taraflarındaki gerçekleri sunmaya çalıştım. Ancak bu konuda Bernard SHOW'un güzel bir deyişi vardır: "Demokrasi okudukça güzel, oynarken kötüdür. Bazı yazarların oyunları gibi demokrasi dediğiniz, siyasal deneyler, düzensiz kötü yönetimlerin son durağıdır" der.

Değerli okuyucularım, gelin NOKSANİ'den deyiş:

"Halkın tapınağına mülküm var deme,

Dem ile harmanda hakkım var deme,

Güçlü kuvvetliyim, arkam var deme,

Sırt üstü insanı yere vuran var."

Evet, meseleyi detaylara dalmadan bitirelim.

Gustave Le BON; "Bir milleti, kendi kusurlarını, kendinde değiştirme gücüne sahip değildir. Şiddetli savaşlar, ihtilaller pahasına kurumların isimleri de değişebilir. Fakat esaslarını kısa sürede değiştiremezsiniz." demiş. Bu açıklamayı günümüzdeki çarpık, fesat ve nifak atılmalarının nasıl hedeflerde zemin bulduklarını açıkça görürüz.

Yüz yıl önce yeni bir devlet kurulurken G. Le BON'un dediği, kurumları değiştirmek iyiydi de, halen bile var gibiyi oynayanlar yaşamaktaysa konu zordur.

 

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları