Nergishan Tekin'le Kitap Dünyası (09 Ocak 2020)

Nergishan Tekin'le Kitap Dünyası (09 Ocak 2020)
Suriye’de Irak’ta savaş niçin çıktı? İbrahim Varlı, bir gazeteci olarak birçok defa gittiği Suriye’deki iç savaşı ve dış güçleri bir ucundan ülkeyi çekiştirmesini “Suriye Kapanı-Bir Cinayetin Anatomisi” kitabında tahlil ediyor. (Tekin Yayınları, 333 s.)

NERGİSHAN TEKİN / GÜNBOYU

“Suriye Kapanı-Bir Cinayetin Anatomisi” kitabı hakkında bir fikir edinmek ve önemini anlamak için içindekilere göz atmamız yeterli:

BİRİNCİ BÖLÜM: Savaşa Giriş: Yağmurdan Önce / Bir Cinayetin Anatomisi! / Siz Hiç İç Savaş / Gördünüz mü? / Biz Bu Filmi Daha Önce Görmüştük / Şok Doktrini, "Rıza Üretimi" / Ortadoğu'nun Otuz Yıl Savaşları: Coğrafya Kader midir? / Sykes-Picot'tan Lavrov-Pompeo'ya Değişmeyen Kader.

İKİNCİ BÖLÜM: Savaşın Gelişimi: Suriye Neden ve Nasıl Bu Hale Geldi? / Bir Vekâlet Savaşının Öyküsü / Öfkeli Çocuklar mı, ABD Maşası mı? / Kaosu Besleyen "Enerji" / Şam'da Namaza Giderken Eldeki Türbeden Olmak / Cihat Otobanından "Eğit-Donat"a / Şeytanla Dans Edilmez!

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: Savaşın Sonu: Filler Tepişirken Yeniden Karılan Kartlar / Fırat'ın Batısı, TSK-ÖSO Tamponu / Sınırdaki Cihadistan: İdlib / Kuzeydeki Kantonlar, Rojava'nın Geleceği / Fırat'ın Doğusu, Güvenli Bölge, Derinleşen Bataklık / Cenevre'den Astana'ya; Paylaşılan Ülke Kim, Ne İstiyor? / Cenevre Görüşmeleri / Moskova Deklarasyonu, Yeni Anayasa Pazarlıkları / Modelden Model Beğen; Kim Ne İstiyor? / ABD: Doğu Suriye'de Kuzey Irak Modeli / Rusya: Bağımsızlığa Hayır, Statüye Evet! / Kürtler: ABD ile İttifak, Şam ile Pazarlık / Suriye: Diyaloga Evet, Ayrılığa Hayır! / Türkiye: Kırmızı Çizgi Kürtler / Iran: ABD'ye de Her Türlü Kazanıma da Hayır! / Suudi Arabistan-BAE-Katar: Parayı Ver, Taşeronluk Yap.... / İsrail: İstikrarsızlık Sürsün, Suriye Çökertilsin...

*

Kitabın önsözü bilinen bir isimden, Fikret Başkaya’dan. Şu satırlar kitabın nasıl ortaya konduğunu dair bir fikir verecektir:

“Elinizdeki kitapta İbrahim Varlı, Suriye'ye kurulan emperya­list tuzağın, bütünlüklü bir tahlilini ve tasvirini yapıyor. "Orada ne oldu, neden oldu, nasıl oldu?" sorularına odaklanıyor. Suri­ye halklarına dayatılan vahşetin aktörlerini açık ediyor. Gerçek bütündedir, hakikat bütündedir ilkesinden hareket etmesi ona yöntem üstünlüğü sağlıyor ve şeylerin gerçeğine nüfuz etmesini kolaylaştırıyor.

Başkaya, “Savaşlar neden daha çok Ortado­ğu'da odaklanıyor?” sorusunun cevabını arıyor:

“Ortadoğu denilen bölge, dünyanın merkezidir. Bu, Kristof Kolomb'un macerasından önce de öyleydi, bu gün de öyledir. Zira, orası müstesna bir jeostratejik ve jeopolitik konuma sahiptir. Tarih boyunca hegemonik, yayılmacı emelleri olup da gözünü o bölgeye dikmeyen bir güç, bir devlet yoktur. Şimdiler­de sahip olduğu enerji kaynakları (petrol, doğalgaz) ve stratejik öneme sahip madenler, hegemonya emelleri olan güçlerin iştahını daha da kabartmış bulunuyor.

Tabii bir neden de, Siyonist İsrail'in 'güvenliği' meselesidir! Aslında Siyonist İsrail bir bölge devleti değildir. Ortadoğu'ya taşmış emperyalizmdir, oradaki Batı Avrupa'dır, ABD'dir, kolektif emperyalizmidir... Bir tür doku transplantasyondur. Dolayısıyla doku uyuşmazlığı var. İsrail'in misyonu ve varlık nedeni bölge halklarının kendi ayakları üstünde durmalarını engellemek, bu amaçla da sürekli gerginlik, çatışma, savaşlar çıkarmaktır..”

*

Kitabın yazarı İbrahim Varlı esas noktaya temas ediyor:

“Çok aktörlü bir savaşın sahnesi olan Suriye'de, vekillerle, vekâlet verenlerin hesapları tutmadı. Evde­ki hesap Ortadoğu pazarına uymadı. Suriye beklenilenden de dirençli çıktı. Çünkü bu ülkenin toplumsal, siyasal, kültürel dinamikleri bi­linmiyordu. Birtakım ezber okumalarla 'Sünni çoğunluğun Nusayri azınlığın diktatörlüğüne başkaldıracağını, işin kısa sürede çözülece­ğini varsayıyorlardı, düşmedi. Aylar ayları, yıllar yılları kovaladı, ancak istenilen 'zafer' bir türlü gelmedi. Üç günde düşeceği hayal edi­len rejim tüm gücüyle direndi. Bütün bir Suriye ülkesini savunmak için seferber oldu."

Yalnız İbrahim Varlı’nın bu görüşünü genelleyemeyiz. Topyekûn mücadelede ne derece bahsedebiliriz? Önce “ABD, ne için, Rusya ne için, İran ne için ve Türkiye ne için var?” sorusunu cevaplandırmalıyız.

suriye-kapani.JPG

'POST-MODERN HAÇLI SEFERİ SİNEMA'

Yazar araştırıcı Kerime Yıldız, “Post-Modern Haçlı Seferi Sinema” eserinde bu sektörün öbür yüzünü gözler önüne seriyor (Bilge Kültür Sanat Yayınları, 186 s.)

Kitabın başında Hint lider Nehru’nun, tespiti dilebileceğimiz, şu epigrafı yer alıyor:

“Amerika ile baş etmek için iki seçenekten birini tercih etmek gerekiyor. Ya Pantegon’un otoritesini kabul edip özgürlüğünüzü kaybedersiniz yahut da Hollywood’un otoritesini kabul edip kültürünüzü kaybedersiniz.”

Kerime Yıldız kitabının önsözünde şunları yazar:

“Bir fikri aşılamak için en müsait zaman, rüya hâlidir. Çünkü rüya, zihnin en savunmasız ânıdır. Rüyada saf ve sınırsız bilin­çaltı ortaya çıkar. Zihin savunmasızken subliminal mesajlarla bilinçaltına fikir ekmek mümkündür.

Kişinin beynine ekilen fikir, kendi buluşuymuş gibi gelişir. İnsan, fikrin kaynağının nereden geldiğini anlarsa tepki verebi­lir. Bu nedenle zihne sokulacak fikrin gerçek gibi, insanın ken­dinden çıkıyormuşçasına hissettirilmiş olması gerekir. Böylece, ekilen fikrin başkasından geldiği anlaşılmaz.

Sinema, bir çeşit rüya görmektir. Eğer film seyrederken zih­niniz koruma altında değilse çok kolay fikir aşılanabilir. Hatta kendi kültürünüz, kendi tarihinizle ilgili gerçekler, tamamen tersine dönebilir.

Batı sineması, bir asırdan fazladır beyaz perdede Batı kültü­rünü ve yaşam tarzını dayatıyor. Batılı devletler, özellikle Ame­rika, filmler sayesinde yakıp yıktığı coğrafyaların kurtarıcılığına soyunuyor.

Sinema, bir haçlı seferi olarak üstümüze üstümüze geliyor. Hiçbir film, boşuna çekilmiyor. Bizi bizden iyi tanıyanlar, kendi geçmişini de bizim geçmişimizi de iyi bilenler, sinema sanatı­nın gücüne öyle kuvvetle inanıyorlar ki bir kelime, bir cümle, bir hikâye uğruna milyon dolarları harcayıp film yapıyorlar. Müslümanları, Türkleri aşağılayıp, kendilerini kahramanlaştırıyorlar. Gençlerimizin zihinlerini iğfal ediyorlar.

Batılılarla aşırı empati kuran gençlerimiz, kendi tarihlerine, kültürlerine ve dinlerine Batılıların gözüyle bakmaya başlıyorlar.

Haçlı seferleri, hiç bitmedi; bitmeyecek. Dün cephede yapı­lıyordu; bugün beyaz perdede.

Şüphesiz, sinemadaki haçlı saldırıları, bu kitaptaki filmler­den ibaret değil. Verilen örnekler, sinemaya bilinçli bir bakış açısı geliştirmeye katkı sunmak içindir.”

*

Yazar, çok önemli bir noktaya, ideolojik dokuya temas ediyor:

“İdeoloji, değerler bütünüdür. Dünyayı algılamadır. İdeoloji­nin bulunmadığı bir film düşünülemez. İzleyici, filmdeki ideo­lojiyi çoğunlukla görmemektedir. İdeolojinin açıkça gösterilme­mesi popüler filmlerin belki de incelenmesi gereken en önemli özelliğidir. Genelde sinema, özelde popüler film, bir yanıyla yanlış bilinci üretir, bir yanıyla bir sınıfın dünya görüşünü sa­vunur ve aktarır, bir yanıyla toplumu bir arada tutan değerleri oluşturur ve toplumsal bir sıva işlevi görür, bir yanıyla da bütün bunları somut ve maddî bir pratik olarak yapar. Filmler, sosyal gerçekliğin şu ya da bu şekilde inşa edilmesine zemin hazır­layan psikolojik duruşları, dünyanın ne olduğu ve ne olması gerektiğine ilişkin ortak düşünceyi yönlendirerek toplumsal kurumları ayakta tutan daha geniş bir kültürel temsiller siste­minin bir parçasıdır.” (s. 15).

sinema.JPG

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Öne Çıkanlar