Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Neden 29 Ekim 1923 Sorusu Hamaset Dışı Gerçeklerde

Değerli okuyucularım. Binlerce kilometrelik yolculuk bile atılacak bir adımla başlar. Ne yazıktır ki günümüzün dünyası genellikle para, kuvvet ve yalanlarla yüklenmiş hale gelmiştir. Tarihler, devletlerin adaletsizlik yüzünden yıkıldıklarını yazar genelde.

Çok açık olarak kabul etmeliyiz ki, şimdiye kadar 20. yüzyılın tartışılmaz, bağımsız devleti olarak da kabul edilmiş Türkiye Cumhuriyeti'ni hiç gerek yok iken öncelikli olarak kahramanlık, hamaset ve destan tanımlarıyla süsleyip anlatılanın yarısını halkın pek de onaylamadığını görmekteyiz.

Şimdiye kadar geçmiş tarihimizden gerekli dersleri alamadığımızı eskiden yaşananların da yalnızca aktörleri değişmiş biçimlerini görüyor ve de aynı zamanda zararları olduğunu da anlamamıştık.

Ne yazıktır ki eğitim aşaması, okullarımızdaki zorunlu sayılmış yakın tarih derslerinde halkımızın etkisine karşı, öncelikli sayılan kahramanlık, destan ve öykülerle süslemeyi etkin tanımlama olarak vardık. Üstelik sadece kuruluşun başındaki lider Atatürk'ü tamamen yanlış tanımlamayı sevdik.

Konuyla ilgili  en değerli hocalardan Prof. Cahit Akyol, yıllar önce şöyle diyordu: "…Mustafa Kemal Atatürk'ün çeşitli zaman ve dönemlerde söylemiş olduğu fikirlerini bir bütün içinde yerleştiremez isek O'nu bu kez parçalamış oluruz… Bu da bizi medreselerin tefsir (yorumları) metoduna götürür… İşte kitlesel bir parçalanma o zamanda başlamış demektir…"

*

Bir açıklama yapalım yeri gelmişken. Örneğin bütün dünya, Orta Çağ dönemlerinde henüz insanların kitle olarak bilimle tanışmadıkları asırları yaşadı. Avrupa Hıristiyan toplumlarını etkisi altına alan Katolik mezhepçi papazlar ve yandaşları kiliseler etrafında küçük evler açarak orada Hıristiyan dinini İncil'in kendilerince anlatımını yaparlardı. Ancak bilimden yoksun cahil kitlelere kendilerince Tefsir (ya da yorumlar) vererek sadece yandaş yaptılar.

Ancak, bilindiği gibi Doğudan gelen ve Ortadoğu coğrafyalarına yayılan bilimin, batıya yönelişini Haçlı seferleri sırasında öğrenince, bu kez papazlar etkisindeki halkı uyarmak için eğitimi başlatmışlardı. Buna bilindiği gibi Rönesans ve Reform denilmişti.

Başlangıç dönemi oldukça etkin oluşan eğitim ve bilim adamlarımızın yerine giderek 19. yüzyılda çoğalan sözde dindar hocalar tarafından çabucak oluşturulan mahalle mekteplerinin giderek yaydırılıp Osmanlı Türk İmparatorluğu coğrafyasına  sokulduğunu birebir yaşamaktaydık.

Sonuç yakın tarihten anlaşıldığı gibi, Monarşi yönetiminin tamamen yıkılmaya gittiği yıllarda ise 1. Dünya Harbi sonrası yeni bir bağımsız devletinde aydınlar tarafından kurulmasını zorunlu hale gelişini birebir yaşamıştık.

Yakın tarihimizi öncelikle masallardan, destanlardan uzak bir yeniden diriliş mantığı ile anlamak zorunda olmalıyız sanırım. Aksi halde geçmiş tarihlerdeki 17 ve 18. yüzyıllardaki son Osmanlı Türk Devleti'nin nasıl yaydırılıp çöküşü getirdiğini hiçbir zaman anlayamayız elbette.

 

KURTULUŞ ZAFERİ SONRASI CUMHURİYET

 

Asırlar önce Asya'dan gelip Anadolu merkezli olmuş ancak Monarşi dışında yeni bir Türkiye'nin de Avrupalılarca ve Atatürkçe anlatımı aslında nedir? Aslına bakılacak olursa, alışılmışın dışında bu yeni Türkiye kavramını ilk kez kullanan kurtarıcı lider Gazi, Mareşal  Mustafa Kemal Paşa olmuştur.

Nitekim Cumhuriyetin ilanından bin yıl öncesinden 22 Ekim 1922 günü Fransa'dan gelen Le Parisiens gazetesine vermiş olduğu yazılı beyanatında görüyoruz:

"… Yeni Türkiye'nin eski Türkiye ile hiçbir alakası yoktur… Bahsi geçen Osmanlı'nın hükümeti de tarihe geçmiştir. Şimdi ise yeni bir Türkiye doğmuştur. Fakat bu aynı Türk ulusu da bu milleti teşkil ediyor. Ancak bu kez idare tarzı değişmiştir" demişti.

Görülmüştür ki, bu kavram daha sonra 30 Ekim 1922 tarihinden itibaren Ankara TBMM'de yapılan genel toplantı da "Yeni Türkiye Hükümeti" artık çöken Osmanlı İmparatorluğu Devleti yerine yetkiyle gelmişti.

Uluslararası Lozan görüşmeleri devam ederken, Ankara merkezli çalışmaların devamı sırasında bu kez  Mustafa Kemal'in detayları hazırlayacak sohbet konuşmaları devam ettirilmekteydi.

"… Zengin bir anılar mirasına sahip olan, birlikte yaşamak konusundaki istek ve görüşünde içtenlikli bulunan ve sahip olduğu mirasın korunmasını birlikte sürdürmek konusunda ortaklaşa istenç sahibi olan insanların birleşmesinden ortaya çıkan topluma da Ulus denilir…" diyordu.

Bilindiği gibi önceki yazımda belirttiğim de 11 Ekim 1922 tarihli Mudanya ateşkes antlaşması takiben Avrupalı devletlerin 27 Ekim bildirisi sonucunda 20 Kasımdan itibaren İsviçre'nin Lozan şehrinde barış antlaşmasına karar verilmişti.

4 Şubat 1923'te kesintiye uğrayan antlaşmanın devamı sonucunda 24 Temmuz 1923 tarihinde taraflarca resmen Lozan Barış Antlaşması imzalanmış oldu. Bunun Ankara'ya getirilip Büyük Millet Meclisinde yapılan tam kadrolu toplantısı sırasında 23 Ağustos 1923'te resmen kabul edilmiş oluyordu.

Hatta, daha önceki saltanatın kaldırılması başlıklı köşe yazımda anlattığım gibi Lozan'da başlayacak olan antlaşmalara henüz gidilmemişken bu kez 2 Kasım 1922'de Ankara hükümetinde verilen önerge sonucu Osmanlı Saltanatı kaldırılmıştı. Bu geçen bir yıllık sürecinde artık halkında yeni bir kuruluş devletinin adı olursa olsun tam bağımsız olarak kurulacağını beklemekteydiler artık. Sultan VI. Mehmet Vahidettin'in İhtilaf Devletleri işgal komutanı General Harrington'a yazdığı resmi bir mektupla, Sicilya'ya götürecekti. 16 Kasım 1922 günü İngiliz Krallığı'nı da telgraflarıyla onaylanıp bu kez aynı tür hanedanlık olan son Osmanlı padişahı törenle kızı Sabiha Sultan'ın yanına götürülmüş oldu.

 

29 EKİM 1923 CUMHURİYET'İN İLANI

 

23 Nisan 1920'den beri önceleri kurtuluş olarak başlatılan Ankara Büyük Millet Meclisi bu kez 30 Ağustos 1922'de zafer kazanıldıktan sonra yeni bir seçimle kurulan meclis artık Kuruluş Meclisi olarak sahneye çıkarılacaktı.

Lozan Barış Antlaşması'nda Ağustos sonunda da aynen kabul edilmesinden itibaren artık tam ağustos sonlarındaki toplantı da aynen kabul edilip ilgili taraflara bildirildi. Lider Mustafa Kemal ve arkadaşlarının bu kez çok ciddi geceleri uyumaksızın, ülkenin yeni bir tür devlet tanımıyla kurulmasını pazarlamaktaydılar.

Arkadaşlarıyla yapılan gizli konuşmalar sonucunda yeni kurulacak devletin adının Cumhuriyet olacağını ihsas ettirmekteydi, artık. Bu sebeple 11 Eylül günü yapılan toplantıda konunun detaylı olarak Meclise bildirilmesine karar verilmiş oldu.

13 Ekim 1923'te Ankara, Meclis kararıyla Türkiye Devletinin başkenti yapıldı. Bu günden itibaren kurtuluş çalışmaların bitiren meclisin varolan hükümeti değiştirilip yeni kuruluş için bu sisteme uygun Bakanlar kendi aralarından tek tek vekilleri seçeceklerdi.

Meclis'teki bu çalışmalar ise Gazi Mareşal Mustafa Kemal Paşaya zaman kazandırmış oluyordu. Bu sürede Mustafa Kemal'in talimatıyla birlikte vekiller heyeti 27 Ekim'de istifa etti. Ancak 28 Ekim akşamına kadar Büyük Millet Meclisi yeni bir hükümette kuramamıştır. Aynı akşam Mustafa Kemal paşa arkadaşlarıyla bu kez gizli olarak Çankaya'da toplanmıştı. Bu toplantı fazla uzun sürmemiş ve netice olarak onlara da:

"… Arkadaşlar yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz…" diyordu. Bu fikir silah ve kurtuluşu hazırlayan arkadaşlar arasında uygun bulunup gerekli şekil için resmi yazıları hazırlamaya başlanmıştı bile.

Bunun için yapılması gereken Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (Anayasa) gereken düzenlemeleri yapmak ve de esasen 1920'den beri varolan rejimin yeni gerçek adını koyup Meclis'ten onaylatmaktı, sadece. Böylece de bu kapsamda mevcut olan birinci maddeye Türkiye Devleti'nin hükümet şeklinin Cumhuriyet olduğuna dair sadece bir cümle eklenmiş olacaktı.

Böylece Cumhuriyet'in ilanına dair kanun tasarısı 29 Ekim'de önce Halk Fırkası Meclis grubunda, lehte, aleyhte yapılan görüşmelerle kabul edildi.

Daha sonra toplanan TBMM saat 20.30'da hazırlanan kanun tasarısını ele alınca bu kez hemen Yaşasın Cumhuriyet sesleri arasında kabul edilmiş oldu. Aynı toplantı içinde Gazi, Mareşal Mustafa Kemal Paşaya da ilk Cumhurbaşkanı ünvanı verildi. Ancak belgelerde ona reisicumhur denildi. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte rejimin gerçek adı kurulmuş, Devlet başkanı sorunu da çözülerek onun önerisiyle hükümet kurulacaktı.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları