Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Milletimizin unutulmuş olan sinir uçları ve yöneticiler

İnsanoğlu asırlar içinde toplanır, bütünlük kazanır ve kitleleşirler... Ancak bu mücadele dönemlerinde tarih boyu yaşanan çatışmaları vermek zorunda kalan insanoğullarının bazen hiç de beklemediği ve engelleyemediği imkânsızlıklar karşısında oldular. Hatta bazen buna temel sayılacak açlık hali de denilir.

Gelin size 18. yüzyılda yaşamış ünlü bir düşünür olan Victor Hugo'nun dediğini hatırlatalım:

"Öyle alçak bir kahırdır ki "açlık" seçilmesi de zaruri (zorunlu) oldu mu insan artık ne kadar büyükse o kadar çok eğilir..." diyordu. İşte insanoğlunun bu öncelikli şartlar olduğunda yapmakta olduğu gibi.

Diplomasi ve siyasette kullanılan TEOKRATİK sistemlerde 20. yüzyılın ilk çeyreğinden beri Avrupa'da ortaya çıkarılan, halkların yönetimini halklara da kabul ettirmek yöntemiydi.

Sözde 'Demokrasi' önceliğiyle halkın içinden de seçilmiş ve adına PARLAMENTO denilen meclisleri bu kez siyasette öne çıkıp parti kurmuş liderlerin her duruma tek karar veren olarak kabul ettirilmesi İtalya'da Benito Mussolini ve daha sonra Almanya'da Adolf Hitler'in meclisi kullanarak, tek başına her tür kararların onaylandığı Teokratik Sistem.

Değerli okuyucularım, gelin bunu yüzyıl önceki sonu gelen Osmanlı Türk İmparatorluğu Devleti'nin Dünya Harbi ve Kurtuluş Savaşı mücadelesinden sonra ortaya çıkan yeni devlet sisteminin adı CUMHURİYET oldu.

İşte bu türdeki öne çıkan liderler için kurucu lider Gazi Mustafa Kemal diyordu ki:

"... Dil, din ve kültür ile ülke birliği ile birbirine bağlanan vatandaşların teşkil ettiği (kurduğu) yönetenler, siyasi ve içtimai heyettir.

Milletin emelleri, millî irade yalnızca bir şahsın düşüncesinden ibaret değildir. Bütünleşmiş millet fertlerinin arzuları ve de emelleridir..." diyordu.

Ne yazıktır ki bizler, şu ya da bu sebeple bütün bu gerçekleri ya okuyup unuttuk ya da unutturulduk mu?

Asırlar önceki ÇİÇERO'nun bir deyişinde:

"... İnsanlar her şeyi farklı gözler, farklı düşüncelerle görürler, düşünce ayrılıklarının gerçek sebebi de zaten budur..."

Kuşkusuz aydınlar arasında öne çıkan iyi düşünceler vardır. Ama genellikle incelemeye, araştırmaya hiçbir zaman araştırma, anlama gereğini de duymayız. Dünyayı tanır ama genel olarak kendi milletimizi hâlen bile tanımayız..." diyordu, rahmetli üstadım ve ünlü şair, aydın Attila İlhan'ın 1960-70 yazıları.

O zaman gelin asırlardır süregelmiş Asya'nın merkezinde batıya yönelip, birçok devletler kurmuş olan Türkler nasıl tanımlanmalıdır?

"... Aynı dinde bulunan insanların bütünü ifade için kullanılan terim ÜMMET olmuştu. Fakat genellikle dinde, dilde ve kültürde ortak olan, aynı coğrafyadaki toplumların tümüne açıkça MİLLET denir."

O zaman gelin kendimize soralım, Francis BACON:

"Yanıltmak ve reddetmek için okuma,

İnanmak ve her şeyi kabul etmek için okuma,

Konuşmak ve nutuk atmak için de okuma,

Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku..."

Evet, eğer millet olmuş ve kültürel bütünlüğe de ulaşmış aydınlarımız, kısmen de olsa kitapları, gazeteleri ve dergileri alıp okumaktadırlar. Ancak kendilerini yöneten, gerçek dışı, yarım bilgili anlatan siyasetçileri anlayabilmek için F. Bacon'a bakalım.

İşte içinde bulunduğumuz, kararsızlık dönemi yansıyan günlerimizdeki oluşuma bu açılardan bakıp okumayı benimseyenlerin, dünya ülkelerinde de kabul edilip değerlendirilmiş yeni bir devletin kurucuları kuşkusuz demokrasi adına siyasetle uğraştıklarını sanırım yeterince pek detaylarıyla anlamamışız.

Kurucu Lider Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümü sonrası yaşanan 2. Dünya Harbi ve gelinen çok partili yıllar yaşanmaktaydı. O yılları bizzat yaşayan ünlü Prof. rahmetli Cahit Tanyol Hoca derdi ki:

"... Görülüyor ki halkçılık, Halk Partisine ve de Devletçilik ise ulus adına gerçekleştirilmiş kavram hâline getirildi. Bunun bir grup insan tarafından sömürülmesine ve yeni bir devlet simgesi tipini zaman içinde ortaya çıkarmış olacaktı..." diyordu.

Evet, yaşadığımız bu 21. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren görmekteyiz ki zaman içinde kuruluş dönemindeki millet yapısının yozlaştırılıp öne çıkanların peşinden her halükârda sürüklenen kitlelerin siyasete girmesiydi.

Ünlü düşünür Gustave Le Bon'un deyişinde:

"... Bir milletin kendi kusurlarını kendisinin değiştirme gücüne de sahip değildir. Yaşanacak olan şiddetli ihtilaller pahasına bazen kurumların ismi bile değişebilir fakat yükseldiği görülen esasları ise kısa sürede değiştirilemez... diyordu.

Ne yazıktır ki tarih birçok yönüyle tekrardır. Örneğin 20. yüzyıl başlarken Osmanlı'nın son yıkılışının da yaşandığı yıllar, birkaç kez sadrazamlık yapmış olan Sait Halim Paşa, ortaya çıkan İSLAMCILIK için der ki:

"... İslamcılık, İslam'ın itikat (inanç), ahlak ile içtimaiyat (cemiyetçilik) ve de siyaset sisteminin de zaman ve mahiyetinde (tarafında) ihtiyacına muvafıktır.

Bu suretle (sebeple) kolayca tefsir ve yorum edilip bunlara uyulması gereğini halka yansıtmaktır..." der.

Anlaşılıyor ki bazı şeyler sanıldığı gibi çok da eskilerde kaldı demeyin. Anlaşılmalıdır ki, 1902 anayasasının getirdiği serbestiyeti kullanan sözde aydın geçinenleri soğuk savaş döneminde ortaya çıkışıydı.

Yüzde doksanı Arapça bilmeyenlerin, nasılsa halkın yüzde doksan beşi bilmeyen, cahiliye kesimlerine dediydi, demediydi, diye yozlaştırılmış, saptırılmış din kavramlarını, öncelikli hâle getirip siyasetinde yozlaştırılması başlatılmış oldu.

Rahmetli dostum, arkadaşım Prof. Mustafa Erkal'a kulak verelim:

"... Milletleşme olmadan demokrasi olmaz ve yaşatılamaz… Zemin ve de bodrumu olmayan binanın üst katları da yoktur. Demokratik bir devlet ile MİLLİ DEVLET hiçbir zaman çelişemez ve birbirini tamamlar..."

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları