Kerata
Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi, Ayçiçek yağı ve şeker stoklarıyla ilgili algı operasyonu yürütüldüğünü belirterek, "Kendi ürünlerimiz bizim stoklarımızda yeterli miktarda bulunmaktadır. ''Bu ülkede o yok, bu yok'' diyenlere de kapak olsun" demiş.
Bakan bunu demişse, benim bu değerlendirmeye "Acaba mı?" deme hakkım yok. Kaldı ki evimde ayçiçeği yağı da yok, şeker de.
Ben hemen evdeki ayakkabı çekeceğini (kerata) alıp, mikrofon gibi uzatarak kapaklara sordum.
Önce gazoz kapağına mikrofon uzattım, keşke uzatmaz olaydım, a demeden tüm alfabeyi saydırdı…
"Arkadaşım, dalga mı geçiyorsun sen? O kapar biz değiliz. Biz eskiden çocukların okul kantininden aldıkları, alırken paralarını hesaplamadıkları mutlu, şirin gazoz kapaklarıydık. Şimdi yine gazoz kapağıyız ama çocukların harçlıkları bizi almaya yetmiyor. O çocuklar kantinde bize, biz de onlara bakıyoruz. O kapak biz değiliz özetle, sen git başka kapaklara salça ol!"
Ne yalan söyleyeyim, ilk mikrofonu uzattığımdan böyle bir tepki alınca üzüldüm ama moralimi bozmadım, "Belki bugün biri onu çalkalayıp çalkalayıp açtığında, birden köpüren gazoz fırlattığı için gergindir" diye düşündüm.
Bu kez mikrofonu bir sürahi kapağına uzattım ve "O kapak siz misiniz?" diye sordum.
"Biz mi? Biz sürahi kapakları olarak her evde dolu sürahilerin bekçisi olarak beklerdik. Şimdi artan su fiyatlarından ötürü sürahilerimiz eskisi kadar dolu değil hatta boş. Eskiden kapaklarımızın ayakları suya değerdi, şimdi sürahinin yarısı dolu olduğundan bizim bulunduğumuz alanda tortular oluşmaya başladı. Hadi gidin başkasıyla eğlenin siz. İşiniz gücünüz kapak geçmek!"
Bir fırça da bundan yiyince "Acaba nerede yanlış yapıyorum" diye düşünmeye başladım.
Ama umutsuzluk benim kitabımda yazmazdı.
Bunu da geride bırakıp diz kapağına sordum "Arkadaşım, o kapağın siz olduğunuza dair bir rivayetler var, ne diyorsunuz?" diye.
Diz kapağı "Ya git işine sabah sabah… Ben de kapağım ama o kapak ben değilim. Bak, kapaklığını yaptığım diz var ya, işte o diz rahatsız. Bana silikon yapılması lazım ki diz daha kolay hareket edebilsin. Daha silikon yapamayan sistem, protez için aylar sonrasında gün veren sistem şimdi de seni mi yolladı başımıza? Kapak kapak konuşma!" dedi.
"Bu kadar da tesadüf olamaz. Ya yanlış bir soru soruyorum ya da yanlış kişilere soruyorum" diyerek kendi kendimi sorgularken aklıma son kapak olan rögar kapağı geldi.
Ayağımın hemen dibindeki rögar kapağına doğru eğildim ve ona sordum "O kapak bu kapak mı?" diye…
"Zaten her gün binlerce, yüzbinlerce kez üzerimize basıp giderken bir özür bile dilemiyorsunuz, bir de gelmiş dalga mı geçiyorsunuz?" diye bağırınca panikten keratayı fırlatıp kaçmaya başladım.
Keratayı nasıl bir korkuyla fırlatmışsam havaya, yoldan geçen bir vatandaşın kafasına düşmüş.
Şimdi hastanede o abinin kafasına dikiş atılmasını bekliyorum. Hakkımda şikâyetçi olacakmış.
Bu da bana kerata olsun!