Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

İnsanlık tarihini değiştiren büyük harplerle paşalarımız

Değerli okuyucularım, insanlık tarihinde bilinmektedir ki, kuşkusuz halklar arasında Mitolojik alıntılar hep söylenegelmiştir. Buna halk arasında destanlar, öyküler, kahramanlıklar denilmişti.

Avrupalı Hristiyan devletlerde de mevcut olan ve asırlardır söylenegelmiş mitolojileri resmî tarihlerinde sadece %20''lerde tutmuşlardır. Bizlerde ise halkımızın çok hoşuna gittiğinden mitolojik tanımlamaları yüzde yetmişlere çıkarmış olduk.

İşte o zaman sözde tarihi yazan ve adına da tarihçi denilenlerin en kolay ve rahatlıkla yaptıkları konu için birkaç kitabı oku, içinden kes-kopyala-yapıştır mantığıyla çoğu kez anlaşılamaz hale de çabucak getirdiler. O zamanda kala kala %30 kadarlık uluslararası olayları hatta savaşları da alabildiğine kısaca anlatıvermişiz sanırım.

Dünya tarihinde orduların önemi ve oluşumları...

Kabul edilmelidir ki, kendilerine belirlenmiş birtakım coğrafyalarda yaşamakta olan insanların diller ve dinler olarak birliktelik kurmaları sonucu bu kez fikren birleştikleri yeni bir devleti kurarlar.

Ancak kurulacak bu devletin, dışarıdan gelecek her tür tehlikelere karşı korumakla görevlendirilen ve de savaş tekniğini bilen, öğrenen ATEŞ GÜCÜ-ORDULARA ihtiyaçları değil, zorunlulukları vardır, üstelik. Bunları yönetecek savaş deneyimli, tecrübeli ve devlet adına prensipleriyle uygulayacak olanlara, Avrupalı devletler, 19. asırdan beri GENERAL derlerdi.

Bilinen dünya tarihinin bilimsel kabul edilmiş şekliyle, Asya merkezli başlangıçta göçebe, daha sonra kısmen yerleşik kalabalık aşiretlerin birliktelik haline gelip kendilerini yönetecek kimselerin hep beraber oluşuyla, koruma adına ORDULARINI kurdular.

M.Ö. 3. yüzyılda bilindiği gibi kurulmuş olan BÜYÜK HUN İMPARATORLUĞU devletinde dağınık haldeydi ve de savaşı bilenleri toplayarak, düzenli ordu haline de getirdiği METE HAN ile başladığı açıktır. Peki ordu dedikleri oluşumun sistemi, sayıları, kuralları neler olmalıydı? Bu soru anlaşılmadan, her öne çıkana ordu demek tamamen yanlıştır, bugünkü siyasetçilerin de Suriye Millî Ordusu diye tanımladıkları silahlı savaşçıların sacayağı sadece iki taburdur, sayıca da 1200 kadar silahlı gruplar.

Bu söz bütün dünya devletlerinde sadece de gülünç ve alay konusu olacak kadar açık gerçektir. Oysa 33 asır önce Mete Hanın kurduğu ordu düzeninde onlar, yüzler, binler, on binler sayıları aynen hem Türk kavimleri ve hem de diğer milletler tarafından da aynen kullanılır en sağlıklı düzenleme biçimidir.

Günümüzdeki tanımlamayla MANGA-TAKIM-BÖLÜK-TABUR-ALAY-TUGAY ve TÜMENLER biçimidir artık. Burada ayrı ayrı sayısal, askerlerin yönetilmesi içinde konu halkında bilgisi, deneyimi ve savaş tecrübesi de olanlar grupların komutanları sayılırlar.

Hemen bütün dünya tarihlerinde, 18. Yüzyıla kadar Orta Çağ mantığıyla, MONARŞİK HANEDANLIKLAR''la Selçuklulardan itibaren Osmanlı İmparatorluğu devletindeki devlet yapılanmasının oldukça geniş topraklara yaygın oluşu sonucu EYALETLER ya da Sancaklar yönetimiyle devletin adına bölgede uygulamalarıyla yaşadılar.

Her ne kadar Türk devletinin ordusu için şimdiki gibi, TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ gibi düzenlenen kurumlarda mevcut değildi. Doğuda ve batıdaki eyalet yahut Sancak beyleri tarafından korunma amacıyla yetişmiş silahlı ateş gücü görevi alacak cengaverler olurdu.

Devlet olarak resmen düşmanlar ile savaşların yapılacağını ve bunun zamanını bildirip bu sebeple eyaletlerinde sancaklarının konumuna göre silahlı ve süvari askerlerini ordu için devlete yollama görevi verirlerdi. 19. Yüzyıla kadar bu durum aslında hemen hemen aynı şekilde, Avrupalı Hristiyan devletler içinde, şövalyeler, dükalıklar, lordlar şeklinde de oluşup yönetildikleri Kralların isteği üzerine bir araya gelip savaşlara katılırlardı.

Dünya tarihinin son imparatorluğu sayılan Osmanlı Türk İmparatorluğu devleti asırlardır sürdürdükleri dış ülkeler üzerindeki güçlerini etkilerini artık kısmen bölge bölge kaybetmeye başlamışlardı. İşte buna da bizim tarihlerimizde 1699 KARLOFÇA ANTLAŞMASI denir.

Tam bu asır biterken Avrupalı devletlerin yüzyıldır kendi aralarında mücadele ettikleri ünlü olan RÖNESANS ve REFORMLARIN değişimini yaşamaktaydılar. Bu arada onlar arasında ilk kez uyanan Avusturya''nın düzenli ordu kurma çalışması 18. yüzyıl içinde bütünlükle Batılı, Doğulu devletlerin yöneticilerince beğenildi.

Bizim yazılı tarihlerimizde kısaca LALE DEVRİ denen yıllarda ilk kez Avrupa halklar ve milletlerle yakın dayanışmaların başladığını anlatmaktayız. Bu yıllarda ise bütün hakanların dışında konuya en iyi hâkim olanın Sultan I. Abdülhamit olduğunu öğreniyoruz.

18. yüzyıl sonlarında konunun ciddiyetini tespit edip artık alabildiğine dağılmış konumdaki ordu uzun böyle modern sistemlerle düzenlemesi için planlara başlar. Üstelik onun döneminde (1792) Osmanlı''nın en yakın bir ortağı olan kuzeydeki KIRIM hanlığının Rus çarlığınca yenilip işgalini hiç hazmedememişti.

Oğlu şehzade III. Selim Han tahta geçtiğinde babasının sıkça aldığı notlarını inceler ve aynen de onun tespitinde görüldüğü gibi devleti ayakta tutan düzenli orduların kurulması mecburiyetini anlar.

Artık anlaşılmış sancak beyliği sistemiyle de zamanı gelince orduya askeri birlikleri göstermesinin tamamen bozduğunu, buna mukabil sadece merkezi İstanbul olan düzmece paralı asker grubu YENİÇERİ''lerin ise aslında savaşan asker değil, serseri grup olduğunu tespit etmesiyle değişim başlayacaktı.

İşte günümüzde halen kullandığımız Üsküdar''daki ünlü SELİMİYE KIŞLASI iki asır önce kadar açıktı. O tahttan indirildikten sonra gelen II. Mahmut döneminde konu daha ciddiye alınıp çok geçmeden YENİÇERİ OCAĞI tamamen kapatıldı. Hatta eyaletleri düzene sokmak içinde SENEDİ İTTİFAK anlaşması, Ayanlar ile oldu. Artık Osmanlı devleti modern biçimde Batılaşacaktır.

Onun zamanında Avrupa modeli kurulan ilk askerî kuvvette toplam iki tugay (9000) CEREDİYE ASKERİLERİ denilmiş oldu. Daha sonra tahta çıkan Abdülmecid döneminde de hazırlanan TANZİMAT FERMANI artık Osmanlı İmparatorluğu Devletinin Batılılaşma kapısının açılışı olmuştur. Bunun içinde dedesi Selim Hanın istediği gibi orduları yönetecek, Avusturyalılar gibi subayların yetişmesi gereken ordu, 1848''ten itibaren merkezi Rumeli yakası Nişantaşı bölgesindeki MEKTEBİ HARBİYE açılmış oldu.

1852''ye girildiğinde oraya daha genç yaşında alt eğitim ve bilgilendirilmiş, Rüştiye ve İdadiler (ortaokul, liseler) askerî olarak açılmış oldu. (Önce Kabataş''ta kurulan, sonra Çengelköy''e taşınmış olan KULELİ ASKERİ İDADİSİ örneği gibi)

Orduyu yönetecek subayların rütbelerin terfileri için tanımlamaları şöyle olurdu: Harp okulu iki sınıf bitiren 3. sınıfta muvazzaf subay olarak Mülazım-ı Evvel (teğmen öncesi asteğmen) bir yıl sonra da MÜLAZIM yani Teğmen olarak ordunun hizmetine girer.

Üç yıllık hizmetinden sonra Mülazım-ı Sani (teğmen üstü üsteğmen) olurlar. 6 yıllık hizmetin sonunda Yüzbaşı olurlar, 6 yıl sonra da bu kez Binbaşı (bin kişinin başı) anlamında terfi ederler. 6 yıllık hizmetten sonra sadece iki yıl içinde Kaymakam (yarbay) rütbesiyle tayin edilirler. Böylece yıllar sonu deneyim kazanmış olan bu rütbedeki subay terfi ettirilip Miralay (Alayın başı, albay) olurlar.

Eğer onlar bu rütbeye kadar harp okulundan da mezun olduktan sonra üç yıllık Erkan-ı Harbiye''de girişimleri, iki yıl kıdem alan Kurmay subayları olur. Genellikle bugünde olduğu gibi Alaylara komuta etmiş 6 yılı geçirmiş Albaylar kurmay ise GENERAL olurlar.

Osmanlı imparatorluğu döneminde bunlara MİRLİVA denirdi, çünkü o yıllarda tugaylara LİVALAR denilirdi, ondan Osmanlı İmparatorluğu ordusunda Livalarda dört yılını tamamlamış paşalar başarı sebebiyle terfi ettirilip bu kez FIRKALAR (livaların birleştiği tümenler)a komutanlar olarak 1. FERİK rütbesini alırlar (Tümgeneraller).

Dört yıllık hizmetlerinden sonra başarılı ve savaş deneyimleri almış olan 1. Ferikler bu defa da yükseltilerek 2. Ferik olurlar. (Günümüzdeki karşılığına Korgeneral denir) Eğer kolordu düzeyinde bu kez savaşa girip başarı kazananlar ise üç yıl harp kıdemini kazanıp en üst rütbe olan MÜŞİR (mareşal) olurlar.

Genellikle paşa olanların diğer aynı harp okulunu bitiren subaylardan farkları nedir? Bunun cevabı oldukça açıktır. Bugünkü dünya devletlerinde adına KURMAY AKADEMİ denilen iki yıllık uzmanlık okulları vardır.

İşte bu harp akademilerinde oldukça gelişmiş medeniyetin en modern ders kitaplarını okurlar, üstelik oldukça farklı olarak ciddi bir lisan dersini alırlar. Hem bilim kitapları ve hem de ordudaki teknik kitapları mesleklerinin detaylarıyla öğrenirler.

PİYADE-SÜVARİ-TOPÇU-LEVAZIM-İSTİHKAN-MUHABERE ve diğer konuların tam anlamıyla bölgelerini ve hatta derslerin dışında bir başka konu daha vardır, o da 15 günde bir uygulanan SAVAŞ OYUNLARI MASASI''dır. Bu masada kullanılan arazilerin, her biçimde maketleriyle araziye yerleştirilip muhtelif renkte maket askerî kuvvetlerinin arazide dağılımları ve de birlikleriyle nasıl savaş edecekleri galibiyetin veya mağlubiyetin hangi şartlarda olabileceğinin geçmiş tarihlerdeki savaş örnekleriyle detaylı anlatılır.

İşte gerçek savaşlarda orduya birebir komuta eden kişilere Paşalar denirdi. Değerli okuyucularım bu askerî ve teknik bilgiler öğrenilmeden yaşanmış birçok savaşlar ya da zaferlerin gerçeğini anlamak hiçbir zaman olmadı. Hele Komutanın emriyle Allah Allah diyerek gerekirse ölüm emriyle zaferler kazandık sözleri sadece hamasettir, abartılı olur ve gerçekleri saklayan, nasıl oldu, nasıl kazandık sorularının ise hiçbir zaman cevabını verilememiştir.

Bir sonraki yazımızın konusu; ''Çanakkale savaşlarındaki Osmanlı Ordusu Paşaları kimlerdi'' olacak.

 

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları