Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

İdeolojik körlük gerçekleri  görmekten alıkoyar

Doğada insanlara en adil dağıtılan şey akıldır derler. Çünkü hiç kimse aklını beğenmemek için başka bir akla sabırla dayanamaz. Hayal gücümüz ise bilinmeyen şeylerle pek de uğraşmaz. Çünkü daha çok duyguları aracılığıyla işler de ondan.

Özellikle akıl fukarası olanlar normal halde kolayca dil ukalalığına yönelirler. Kendisini dinleyen kitlenin çoğunluğu cahil ise, kolaylıkla onları bu kez etkileşim altına almayı yaratmış da olurlar.

Kuşkusuz geçtikleri yollarda para ile her şeye sahip olabilirler, ama insanoğlunun aklını hiçbir zaman kolay satın alamadıkları ruhun içinde olurlar. Ancak asırlardır süregelmiş insanların öncelikli de saydıkları inançlar doğasının getirdiği zayıf karnıydı.

Çünkü hemen insan, aslın Biat üzerinde de dünyaya gelmiş olduğundan, ancak var olan ailesinin çevresinin yaşadığı toplumun onu doğuştaki özlü halinde varlığının mevcut olduğunu da söylerler.

Belki düşünülürse insan doğası gereği iyi de olabilir, kötü de olabilir. Böylece de insanoğlu zaten içinde herhangi bir dünya görüşünü savunuyor olması da mümkün değildir. Öne çıkan noktada ortaya da çıkan bu ideolojiyi, bir siyasal partiyi ve hatta dinin yorumcuları olan herhangi birisi de olabilir.

Oysa düşünce eylemi her defasında yeniden başlar, bu yüzden de savunmasızlaşıp kırılgandır ve de bu yüzden düşünmek yorumlamak ise zor şeylerdir.

Bu açıdan bakılırsa birçok insanın yüz çevirdiği konu içindeki Kur'an-ı Kerim'de de değerlendirmeler vardır. (Tur suresi 34)

"Ne kadar az düşünüyorsanız, elbette onlar da düşünür, ancak anlayamazlar" dediği dinen açıktır. İnsan için kabul ettirmek Psikolojisi içinde konuşanlar, olgulara veya hakikat cephesine üç maymunu da oynarlar. Bakıyor, anlıyor dercesine.

Dünya tarihinde hatırlanan en akıllı olanaklar insanlar için Kölelik olduğunu hatırlayacaklardır. Bu da örneğin yıkılmakta olan bir milletin aydınlarının arasında öne çıkanlar kendi aralarında bir lider de belirlerler. Ve de bu lider tartışmasız döneminde en önemli Osmanlı paşalarından olan Mustafa Kemal'di.

Tam yüz yıl öncelerine bakacak olursak ülke bu aşamaları yaşarken Mustafa Kemal'in öne çıkan sözü:

"En büyük köle bir despot tarafından önerilen değil, kendi hâkimiyet cehaletinin esiri ve menfaatperestliğinin açıkça da yapılanmış olan bu ahlaksızlığının eseridir." şeklindeydi.

Aslında bu deyişin, gündemine bakacak olursak bu ülkede Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve de çöküşler vardır. Ancak ulusların oluşumunda toplumsal yozlaşma, bölünme ve de kutuplaşmalar bu defa da kendiliğinden olağanlaşmaya başlar.

Ülkeleri yönetme adına geliştirilen siyasal zeminler de geniş kitleleri sarmış olan ideolojik körlük, toplumsal birliğimize zarar vermekle de kalmaz. Üstelik de gerçekleri görmekten da alıkoyar. Böylece de düşünce ıstırabını çeken ve de toplumun temel hak ve özgürlükleri konusunda mücadeleye giren ve tabela denilen sözde particilik neyse bu kez yorum olarak da biter.

Anlaşılacaktır ki, kitlelerin bu hallerde sorgusuz, sualsiz lidere (Reise, bakana başkana vs.) itaat ve ne yapılırsa yapılsın, partiye de bağlılık bu defa da psikolojik olguya dönüşür.

Böylece ortaya çıkarılan fikri zeminlerde bu kez kutuplaşmalar olarak bilinen (30 yıl önceki) Solculuk-Sağcılık denince tam anlamıyla akıllara da gelen ikinci grup insan çıkar.

Oysa felsefe derinliği olan özgürlükçü, ilerici sınıf bilinciyle siyasi örgütlenmelerini yapan, hatta işçiyi, köylüyü, esnafı dahi ilgilendiren konuydu. Günümüzün yaşanılan mantığında açık biçimiyle bakılınca İslamcılık denilen bir partinin yenilenen politikasıyla özdeşleşmiş yapı mevcuttu.

Hele basitleştirilmiş adıyla Sağcılık denince ortaya çıkan savunmacı reflekslerin etkisiyle aksayan sözde yeni bir sistemin dahi müttefikleri bu kez sanki yenilenmiş gibi akla gelecektir.

O zaman devlet katmanlarında ve aydınlar arasında kitlesel yenilenmelerin getirdiği hallerde insanı da özgür kılan olgulara da açık olmasıdır. Olgusal olan gerçeğe en yakın dünya anlayışının insafındaki temel tuğla olarak anlaşılacaktır.

Kabul edilecektir ki dünya tarihlerinde kitleleri, alışılmış olan 20. yy.'daki demokrasi şuurunun halkın yönetilmesi için parlamentonun ve meclisin asıl sayılmasıyla car edilmiş olmasında saklıdır.

Bunun en açık örneği yüz yıl önceki I. Dünya Harbi sonrasında ortaya çıkarılan devlet yöntemleri olmuştur. Ortaya konulan sözde Demokrasi adına halkın seçimiyle parlamento oluşturmak ve de bu parlamento desteğiyle teokratik sistem kurularak, gizli-açık oligarşik yönetime dönüşmek biçimi olmuştu.

Önce Lenin sonrası ortaya çıkan Jozef Stalin, peşi sıra İtalya'da Benito Mussolini, daha sonra bu kez Almanya'da öne çıkan Adolf Hitler'in yöntemleriydi. Kendilerini koruyucu olacak, Rusya'da KGG, İtalya'da Faşizm, Almanya'da Nazi ve SS'lerin korku diktatörlüğü.

Kabul edilir ki esas olan kitlelere hâkim olabilmek için en basit yöntemleriyle, "mutlak gücü elde etmek için çıktığı yolda kargaşayı-ırkçılığı-dini ve baskıyı halk arasında yaygın olan bilinci tamamen ele geçirmek asıl olmalıdır."

İşte burada ortaya çıkan asıldaki Vatan kavramını en iyi tanımlayan Nazım Hikmet derdi ki:

İnsan vatanını sever, çünkü vatan bir kâtibin kalemiyle çizilen hatıralardan ibaret değildir. Milletin hürriyet, kardeşlik gibi yüce duygularını toplumdaki hâsıl olan kitlesel, şuurlu fikirlerdir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları