Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Hristiyanlıkta Katolik Mezhebi ve de Engizisyon mahkemeleri...

Hristiyan dininde papa'nın Hz. İsa adına Ruhani tek lider sayılmasıdır/Müslümanlıkta halifelik gibi/Roma imparatorluk merkezinin İtalya'da oluşu ve de bahsi gecen papaların burada oluşu krallar için öncelikli bir biçimde verecekleri kararlar için Papa'nın onayını almayı asıl saymaktaydılar.

M.S.11. asırdan itibaren bu etkinliklerin rahat biçimde uygulanabilmesi için papa adına temsili görev yapacak olan ENGİZİSYON MAHKEMELERİ açılmaya  başlar. M.S.15.yy.la kadar süren bu etkinlik uygulamalarıyla Katolik mezhebi olarak vazgeçilmez sapkınlıklarının giderek çoğalması, bu kez farklı Avrupa'da devletler tarafından karşıt fikirli haklar çıkıyordu ortaya böylece de durmaksızın devam eden uygulamalarında klise adamları arasında ve manastırlar da giderek te artan yolsuzluklar, düzensizlikler ve dinen kutsal dahi olmayan sözde kurallar çoklukla ortaya çıkmaya başladığını görmekteyiz./biraz günümüze mi benziyor/

Bu sert  zaman içinde giderek Avrupa'da 15.yy.da başlayan REFORM ve RONESANS atılımlarının öncelikli meselesi büyümekte olan devletlerin, bu kez farklı dili konuşan milletler arasında (İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya) aydınlarının suretle dindeki Reform hareketi sonucunda, şimdiye kadar dört asırdan krallardan öncelikli olan PAPA'nın  ve ??? devlet yönetimindeki egemenlikleri tamamen kaldırılmış oldu. Anlıyoruz ki bugünkü Avrupa devletleri eğer 5 asır önce su reformu yapamasaydı büyümesi ve de dünya hakimiyeti gibi uygarlıklara ulaşamazlardı.

Değerli okuyucularım, şimdi bana soracak: "BÜTÜN BU TARİH ANLATIMININ TÜRKİYE İLE İLGİSİ NE?" ben hiçbir zaman Türkiye ile ilgisi var demedim, fakat siz okuyucularım, leb derken leblebiyi bilenlersiniz.

Kültürel bir olguyu dönemine göre tartarak bu kez dini bir temel üzerine oturtmaya çalışmak dahi gerekebilir. Bunu günümüzde yaşarken de yüzyıllar öncesi halklar arasında mücadele verilen değerler grubuna göz atmak gerekecektir diye aklıma geldi.

Asıl mesele ülkemizin yerleşik insan yapılarını çok iyi  gerektirir. Fakat bu ve benzeri konular maalesef ülkemizde ki Din ve Metafizik olgusu/tıpkı bilim ve bilim felsefesi gibi) açılma sorumluluğudur.

Öte yandan halkımızın büyük bir bölümü asırlardır süre gelmiş efsaneler, öyküler, destanlar, kutsallar içinde bocalayıp durmaktadır. Toplumumuzda zaman zaman öne çıkan terkiplere (yakıştırma yada yerine oturtmalar)'a göre günümüzdeki birkaç farklı ortam oluşumlarını benimser gibi olmakta mıyız?

Her ne kadar önceki satırlarımızda, 16.yyla kadar Avrupa'da süregelmiş Papaların dini öne çıkarma türü halkların yönetimi bitirilirken, bu kavramın bir başka biçimi de bu kez Osmanlı imparatorluğunda yaşandığını hatırlarız.

300 yıl önceleri Padişah 111. Murat döneminde Ulumalar ve sözde dincilerin, devletin üst yönetimi kadrolarında yer aldığı yıllar. Hatta zorunlu olan Din adına Camiler ve hocalar'ın bile sadece çıkarları için görevlerini yapamaz hale geldiği anlatılır.

İşte bu dönemde, çok önemli tahsil görmüş ve de felsefe adamı BEKRİ MUSTAFA vardı. Ancak içkiyi sever ve sohbetlere katılırdı. Cuma günü öğlen vakti Sultan ahmette dolaşırken, Ayasofya camiindeki bin mevta görür. Cemaat toplanmış, cenazeyi kaldıracak, fakat bu kez imam yokmuş. Hemen Bakri hocadan rica ederler.

Oda gelip, cemaatin başında duasını okur fakat okuması bitince, sandukanın başına geçip, fısıldar. Bunu görenler, Hocaya yaklaşıp,-ne dedin derler: Cevabı -Yahu ona dedim ki, sen öte dünyaya gidiyorsun, eğer İstanbul'da durum nedir diye sorarlar ise, onlara deki- Bekri Mustafa Ayasofya'da imim oldu dersin, Cenabı Allah ve melekler durumu anlarlar.

Değerli okuyucularım, fazla bir şey yazmaya gerek yoktur, siz yerine oturtursunuz…

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları