Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Fatih Ergin

Fatih Ergin

25. SAAT

Hilafetçilerin Arkasındaki İstihbarat Servisi

Afyonkarahisar'ın Amuriye bölgesinde 'hilafet' çağrısı yapan 5 kadından 4'ü gözaltına alındı. Valilik açıklamasında, söz konusu kişilerin terör örgütü Hizb-ut Tahrir'in propagandasını yaptıkları belirtildi.

Hizb-ut Tahrir'e yakınlığı ile bilinen Köklü Değişim dergisi, gözaltılara ilişkin "Yaptıkları şey, Hilâfet'in ilgasının 100. Yılı münasebetiyle Afyon'un Amuriye kentinde bir video çekimi ile çağrıda bulunmak olan bu kişilerin bir an evvel serbest bırakılması gerektiğini hatırlatıyor, Köklü Değişim Medya olarak gözaltına alınan kardeşlerimize ve ailelerine sabırlar diliyoruz" açıklaması yaptı.

Hilafet meselesi, İslamcı romantizmi şeklinde hafife alınarak göz ardı edilemeyecek kadar önemli. Çünkü işin arkasında, yabancı istihbarat örgütleri ve Türkiye üzerindeki hesaplar var…

Türkiye'de, hilafetçilere en dikkat çeken desteği Alman Dış İstihbaratı (BND) veriyor. Bu köklü desteğin tarihsel arka planına bakmadan bugünü ve hilafet isteğinin bir romantizm olmadığı anlaşılamaz…

Alman istihbaratçılar, jeolog kisvesiyle Osmanlı ülkesine özel olarak II. Abdülhamid döneminde gelmişlerdir. İstanbul, Hayfa, Kudüs, Şam gibi bölgelerde faaliyet göstermişlerdir. II. Abdülhamid döneminin hafiyeleri tarafından saptanmışlar ancak Abdülhamid bir şey yap(a)mamıştır…

Bu ajanlar, Alman Doğu/Orient Enstitüleri ve Alman Arkeoloji Enstitüsü'ne ait kadrolarla faaliyet gösterilmiştir. İngiliz ve Alman ajanlarıyla Michael Buch, Leonard Woolley, David George Hogarth, Mark Sykes, Richard Delbrueck gibi isimler rapor yazma konusunda faaliyetleriyle rol oynadılar.

Cumhuriyet kurulduktan sonra da Alman asıllı Kurt Ziemke'nin ifadelerinde görüleceği üzere benimsenen propaganda çalışmaları da çok farksız değildir. Atatürk, Almanların nasıl para karşılığı 'asker' almaya çalıştığını da görmüştü.

fatih-ergin.png

Almanların propaganda faaliyetleri haricinde Avrupa'da da Türklerin 'sarı ırk' olduğuna dönük karalamaları bilen Atatürk, Türk Tarih Tezi'ni bilimsel olarak ortaya atmış ve çalışmalara da çok ağırlık vermiştir. Atatürk'ün öngörülerinin ne kadar ileri olduğu açıkça anlaşılmaktadır.

Almanların I. Dünya Savaşı sonrasında borçlanması ve ödeyememesi, Hitler'in döneminde 'aryen ırkın' üstünlüğü propagandaları, Oppenheim, Doğu Haber Ajansı faaliyetleri de incelendiğinde çalışmaların doğrudan istihbarat işi olduğu anlaşılmaktaydı.

Reinhard Gehlen, II. Dünya Savaşı sonrasında 1945-1946  yıllarında BND'nin bizzat kurucu şefliği görevinde bulunmuştu. Gehlen'in kitabını iyice okuyanlardan birinin de suikastla öldürülen Hiram Abas'ın olduğunu da hatırlatmak gerekir.

BND'nin kurucusu ve Almanların 'ajanlık' faaliyetlerini anlattıktan sonra şu bilgiyi verelim; Özellikle de Nurcular özelinde, Said Nursî hakkında. Nurcuların günümüzde de cumhuriyete düşmanca tutum sergilediği ve Almanya'da propaganda yaptıkları bilinen bir gerçektir.

Genelkurmay İstihbarat Dairesi Başkanı İsmail Hakkı Pekin, I. Dünya Savaşı sırasında Ruslara esir düşen Said-i Nursî'nin hapishaneden kaçtıktan sonra Alman istihbarat teşkilatı BND'nin eline düştüğünü, BND tarafından devşirilip, desteklendiğini ifade etmiştir.

Pekin, ''Desteklemesinin amacı, o bölgede, yani Dicle-Fırat havzalarında, petrol bölgelerinde kendine özgü bir toplum / yönetim meydana getirmek. Kendine bağlı bir devlet meydana getirmek diye söyleyelim. Yani amaçları bu, adamların ve bunu kullanıyorlar...'' diyerek açıklamıştır.

1970'li yıllara geldiğimiz zaman Alman Devleti, Türk işçileri, işgücü açığını kapamak adına kullanmıştır. Bu dönemlerde Ermeni terörü, politikalarda gerginlik ve protestolar olması BFV'ye yeni görev olarak bu konulara eğilmesi sağlanmıştır.

Alman istihbaratı, üniversitelere ve siyasi partilere bağlı vakıflarla hareket etmektedir. NGO'lar kisvesiyle bunlar yuvalanmaktadır. Bu sözde 'vakıf'  kisveli yuvalanmaların masraflarını da BND-BfV karşılamaktadır. Proje finansmanları da 'Politik Eğitim Fonu' ile temin edildi.

İdeolojik konuma göre, Konrad Adeanuer, Heinrich Böll Vakfı gibi kuruluşlar devreye sokulmaktadır. Hâtta Almanların yapılanmaları o kadar nettir ki; Fetullahçı Faruk Aslan, 'Alman Derin Devleti'nin Gizli Tarihi' kitabında Alman ajanının kendisini bulduğunu da ifade etmiştir.  Almanların 'nasıl' bu iş için para ayırdığı noktasından sonra özellikle Alman Federe İslam Devleti kurdurulması noktalarına da temas etmek gerekmektedir. Temeli Nurculuğa dayanan 'Kaplancılar' olarak bilinen örgütün lideri Cemalettin Kaplan, öğrencileri için Almanya'ya gitmiştir.

Milli Görüş Teşkilatı ile irtibata geçmiştir. Milli Görüş Teşkilatından ayrılarak; 'Avrupa İslami Cemiyet ve Cemaatler Birliği'nin kurucu başkanlığını üstlenmiştir. Köln'de Cami adı altında örgütlenmişler, turist vizesiyle gelenleri ağına çekerek mürit devşirme yolunu izlemiştir.

BND, bu yolla gelen kişileri de ''sığınmacı'' statüsünde kabul etmiş ama çalışma izni vermemiştir, zira Kaplan'ın müridi olmaları ancak böyle sağlanabilmektedir. Kaplancı yapılanmasına sağlanan kolaylıklar sadece bu kadar değildir.

BND, bu kişileri de ''sığınmacı'' statüsünde kabul etmiş ama çalışma izni vermemiştir. Sebebi Kaplan'ın müridi olmaları ancak böyle sağlanabilmektedir. Cihadçı terminolojiyi de kullanmışlar, bomba eğitimine kadar işi ilerletmişlerdir.

Kökü Nurculuğa dayanan Fetullahçılarla benzeri şekilde 'bölge imamları' bile vardır Kaplancılar, Türk Devleti'ne doğrudan savaş açarak 'hilafet çığırtkanlıklarını' ileri düzeye taşımıştır.

Sonradan Almanlar göstermelik operasyon yapmış olsa bile pek üzerlerine gittiği söylenemez. Zira desteği sağlayan BND'nin ta kendisidir. Örneğin bir operasyon sonrası Köln'den Hollanda'ya merkezleri taşındı.

Kaplancılar eylem olarak, Sivas-İstanbul seferini yapan otobüste bomba patlaması, 1998 yılının 10 Kasım'da Anıtkabir'e uçakla kamikaze saldırısı, Fatih Camisi provokasyonları bir kaç örneğidir. Cemalettin Kaplan, Anadolu İslâm Federe Devleti'ni kurduğunu da ilan etmiştir.

Propaganda olarak Atatürk düşmanlığını doğrudan küfre vardıracak düzeye taşımıştır. Zira Atatürk'e saldırmadan 'hilafet' düşüncesini yaymaları da mümkün değildir. Bunun için BND'nin sağladığı kolaylıklarla bant kaset, çeşitli dillerde yayınlar vs. bunların başlıcalarıdır.

Cemalettin Kaplan'ın ölümü sonrası bazı öldürmeler yaşanmış ve yerine oğlu Metin Kaplan geçmiştir. BfV'nin tahsis ettiği parayı kendi üstüne geçirince tutuklanmıştır.

BfV kontrolünde olan gruplardan 'Milli Görüşçü' yapılanmadır. Sözde şeyhülislamlık makamı adı altında bazı resmî işleri sağlamıştır. İslam Toplumu Milli Görüş Teşkilatı'na örneğin hac organizasyonları, para, evlenme akdi, şenlikler vs. ikamet izinleri sağlanması da bilinmektedir.

 Bunun hayalini kuruyor ve hazırlık yapıyor olabilirler; ama ne Türkiye'nin ne İslâm dünyasının -ki İslâm dünyası diye bir şeyin olup olmadığı bile tartışmalı- ne de genel olarak dünyanın gündeminde böyle bir mesele olduğunu asla düşünmüyorum. Dolayısıyla Ayasofya meselesiyle son kart oynandı; şu âna kadar baktığımızda çok fazla getirisi olmadı. Bundan sonra zorlayacaklardır.

Halifelik eğer bütün İslam milletlerinin tek çatı altında toplanması, milli hâkimiyetlerini oraya devretmesi ise hem İslam'da böyle bir şey yok hem de gerçekliğe uymaz…

Afyon'daki olay göstermiştir ki; her an halifelik üzerinden bir fitne ateşinin yanma ihtimali vardır. Devlet yetkilileri, bir an önce harekete geçip fitne ateşini yakanların üzerine en etkin şekilde gitmelidir. Bunlar fikir falan değildir, tarihin çöplüğüne atılmış, Hz. Muhammed'in 'kudurmuş köpeklik' olarak tanımladığı yönetim şeklini bugün gündeme getirmenin karşılığı sapıklıktır.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları