Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır bu satıh vatandır!
Müşir I. Ferik I. Ferik E. Amiral
FEVZİ ÇAKMAK MUSTAFA KEMAL FAHRETTİN ALTAY RAUF ORBAY
I.Ferik I. Ferik Milli Birlik
REFET BELE SAKALLI NURETTİN İSMET İNÖNÜ
Türk, ulu bir çınar olan Devleti ayakta tutar. Onu heybetli kılan ve güçlü yapan da işte bu köktür. Bu kök ne kadar derinlere dalmışsa bu ulu çınar o kadar dayanıklı ve de heybetli olur. Ünlü Avrupalı aydınlardan Berhold BİRCE der ki:
"Büyük sıçramayı gerçekleştirmek isteyen birkaç adım geriye de gitmek zorundadır. Bugün yarınlara dünle bakarak yola çıkabilir."
Değerli okuyucularım, dünle beslenen denince, kendimizin köklerini, en azından yakın tarihimize, birebir atalarımıza, yaşadıklarına doğru belgelerle anlamadan, öğrenmeden sıradan var sayımlı destanlar ve de kahramanlık öyküleriyle idare etmek tamamen yanlıştır, eksiktir.
Bu açıdan baktığınızda bin yıllar Türk tarihini bilmeden, hatta anlamadan varsayımlara sığınarak yanlışça şişirmek olur. Örneğin; iktidar olan siyasetçiler eğer: "Malazgirt meydan savaşı 1071de vatanımızı kurtaran Alparslan olmuştu." derlerse tamamen yanlıştır.
Çünkü bahsi geçen Malazgirt savaşı bilindiği gibi Anadolu da ki Bizans İmparatorluğu ile yapılan, onların topraklarında ki bir zaferdi. Sanıldığı gibi başarılı bir savaştı, ancak VATANI KURTARMAK şekli değildir. Çünkü Anadolu'nun Vatan edinilmesi, daha sonra Anadolu Selçukluları ile oldu.
SAKARYA MEYDAN SAVAŞI GERÇEKLERİ
Değerli okuyucularım, 98 yıl öncesinde karanlıkları yakıp ta yıkarak, aydınlığa. Bağımsızlığa kapı açan KURTULUŞ SAVAŞININ kitlesel birlikteliği içinde yaşanmış başarıları eğer doğru belgeler, bilgiler ışığında anlayamaz isek, sadece hikâyeler anlatıp küçültürüz.
Önce gelin, 620 yıl sonrasında Avrupalı Emperyal devletlerin de başlattığı ve onların OTOMANE EMPİRE (Osmanlı İmparatorluğu) dedikleri Türk devleti vardı. Ve bizler 1911-1921'e kadar süren on yıllık savaşların içindeydik. Peki bu Türk ordusunun komuta kademeleri kimlerdi? Sorusu cevapsız kaldı.
A-Savaşlar da orduyu yöneten komuta kademelerindeki ateş güçleri yüksek, deneyimler kazanmış komutanlardı onlar. Osmanlı devletinin üst rütbeli Erkân-ı Harp (Kurmay) subayları Albaylar / Miralay, Tuğ Gen (Mirliva) Tugay Kom, Tuğ Gen (Mirliva) Tümen Kom. Tüm General (1. Ferik), Kolordu Kom. (2. Ferik) ve savaşlara komuta etmiş olanlar 3 yıl terfi alarak MÜSİR (Mareşal) sayılırlardı.
B-Evet Kurtuluş savaşındaki komutanların başında Müsir Fevzi Çakmak, Çanakkale kahramanı 2. Ferik MUSTAFA KEMAL, Emekli Amiral RAUF Orbay, 1. Ferik Rafet BELE, 1. Ferik FAHRETTİN ALTAY, 1. Ferik SAKALLI NURETTİN VE Mirliva İSMET İNÖNÜ vb. paşalar yönetmişlerdi.
Evet gerçek yakın tarihimizde, yıkılmakta olan devletin yerine tam bağımsız bir devletin kuruluşunu hazırlayan, ordularına komuta edenler DİL-DİN-ATASAL TÖRELER VE MİLLİ ŞUUR BİLİNCİYLE YETİŞMİŞ ve zorunlu olan VATANI KURTARMAK şuuru ile ölümüne görevi devir alanlardı onlar.
Üstelik yokluk ve imkânsızlık duruşunda bile ülkeyi kurtarmak adına nasıl başarı kazanacaklardı? İbni HALDUN'un bir sözü vardır:
"Özgür kalmaya talebi olmayan insanlara bunu sunmak bir değer değildir. İşte bu nedenle çıkışın sonu, dirilişin başlangıcıdır" derdi.
Bilindiği gibi 1919 da Samsun'da başlayıp, yetkili, etkili bir kurmay heyetimiz devreye girip, bilinen MÜDAFAA HUKUK birlikteliğiyle Amasya, Erzurum ve Sivas kongrelerini takiben Ankara'da yeni bir T.B.M. Meclisini kurmuşlardı. Bağımsız ve müstakil bir ordu kurulurken 22 Ocak 1921 de Gazi Mustafa Kemal derdi ki:
"Fikir akımları zordur, onları kuvvetle ve şiddetle reddetmekte aksine bunları güçlendirir. Buna karşı en etkili çare, böylesine uluorta gelen fikir cereyanlarına anlaşılır fikirlerle karşılıklı ikna edebilmek esas olmalıdır."
"Sultanlarla, Halifelerle yönetilmiş ve yürütülmekte olan bu ülkelerde, yurt için, ulus için en büyük tehlike ise şudur. Eğer şartlar içinde Sultanların, yandaşlarının düşman tarafından satın alınması ise üstelik birkaç çıkmazları zorlaştıracaktır."
Değerli okuyucularım, böylesine çıplak biçimdeki oluşturulmuş şartlar içinde yaratılan KURTULUŞ SAVAŞI VE SAKARYA savaşları, kitlesel bir bütünleşmeyle mümkün olabilecekti. MUSTAFA KEMAL demişti ki:
"Savaş demek, savaşa giren iki ulusun bütün varlıklarını, bütün maddi ve manevi güçleriyle birlikte vuruşması demektir. Bunlar içinde Türk ulusu düşüncesiyle, duygularıyla ve de eylemci bir biçimde onları da cephe derinliklerine kadar ki savaşı ilgilendirir.
Yalnız düşmanın karşısında olanlar değil, köyünde, evinde, tarlasında bulunan herkes silahla vuruşan savaşçılar gibi kendini görevli bilecek. Böylece de bütün maddi ve manevi varlığını yurt savunmasına vermeleri ancak gevşek ve de ağır, yavaş hareketler ise savaş kazandıramaz."
Değerli okuyucularım bütün bu imkânsız gibi görünen şartlar içinde bu kez yeni bir Türk ordusu kurulurken, lider Gazi Mustafa Kemal'in 4 Ağustos 1921 deki meclis konuşmasında şöyle diyordu:
"TBMM MECLİS BAŞKANLIĞINA,
Meclisin saygıdeğer üyeleri, genel olarak beni, istek ve dileklerinizle Başkomutanlığa istiyorsunuz. Bunu kabul ederim, ancak TBMM'nin vereceği yetkisini eylemli olarak kullanmak koşuluyla kabul ediyorum.
Yaşamım boyunca ölüm pahasına milli egemenliğin en sadık hizmetkârı olduğumu, Milletimizi bir kez daha başarı gösterebilmek için bütün verilen yetkiyi, üç ay gibi kısa bir süreyle sınırlanmasını kabul ederim."
T.B.M.M Meclisi Reisi
MUSTAFA KEMAL
(Değerli okuyucularım, gelin bu Başkomutanlık kavramı ne demektir? Bir ülkede dış ve iç tehlikeler çözülemez hale gelmiş ise, o zaman acil olarak ülkenin meclisi, orduda başarılı hizmetleriyle üst rütbelere ulaşmış komutanlara bu görevi verirler. Yoksa günümüzde var sayıldığı gibi R.T. Erdoğan diye birisi, var sayımlı başkomutan sayılamaz.)
İşte o dönemleri çok iyi anlayabilmek için o dönemlerdeki kitlesel bütünlüğün sağlanarak, imkânsız şartlarda bile ülkelerinin tam bir bağımsızlık mücadelesinde ki KURTULUŞ SAVAŞI öncelik demektir. Meclis tarafından I. Dünya harbi sırasında Çanakkale ve Irak'taki savaşlarda çok iyi komutanlık zaferleri getirmiş bir kurmay lideri seçmesi doğal olmuştu. Kendisi rütbece (2. Ferik/Korgeneral) olup, kendisinden kıdemli olan Genel Kurmay başkanı ise yine savaşlar görmüş MÜSİR/Mareşal/FEVZİ ÇAKMAK vardı.
İşte böylesine yoklara rağmen yeni kurulmuş olan Türk ordusunun İngiliz destekli Yunan ordularına karşı savaşı zorunlu haldeydi. 10 Temmuz 1921'e gelindiğinde 2 kolordu ve 1 süvari tümeniyle toplamda 90 bin kadar askerimiz savaşa hazırlanmıştı. Yunan ordusunun ise Eskişehir'e kadar dayanmış toplam 120 bin ateş gücü askerleri mevcuttu.
Ancak sayıca eksik ordunun savaş kazanabilmesi için bu kez de Fevzi Paşayla aldıkları kararda, asırlardır Türk ordusunun sıkça yapmış oldukları bir savaş stratejisi kullanacaktı. TURAN HAREKÂTI ki bunun anlamı, ayrıca fazla olan düşmana karşı, önceleri kısmen saldırım, sonra da geri çekilmek suretiyle, onları kuşatma sistemiydi. Malazgirt'teki gibi.
Böylece bilindiği gibi 23 Ağustosta başlayıp 13 Eylül de bitecekti. Fakat ordunun her türlü ihtiyaçlarının temini için acilen Meclisten de TEKALÜFÜ MİLLİYE imkân oluşturulmak için halka verilen vergi arttı. Bunun nasıl olduğunu artık sizler çok iyi bilirsiniz.
İşte bu şartlarda savaşa sokulan orduya 14 Ağustos 1921 deki tablo:
"HATTI MÜDAFAA YOKTUR-SATHI MÜDAFAA VARDIR. Bu satıh bütün VATANDIR."
İşte bunun açıklaması ise, bu savaşımızda savunma hattı yoktur, bütün yurtta her karış toprağı yurttaşın kanıyla ıslanmadıkça, düşmana dahi bırakılamaz. Onun için küçük-büyük her birlik (askeri kuvvetler) ilk durabildiği noktada kalıp, düşmanı oyalayacak, istenirse karşı yeni bir cephe kuracaklardır.
21. Ağustos 1921 tarihli 1154 nolu telefon belgesinde:
Erkan-ı Harbiye başkanı Sayın FEVZİ ÇAKMAK paşa hazretlerine:
Düşman üç tümeni olduğu kesinleşen kuşatma kolunu ileri karakollarıyla kuşatılmaya başlanmıştır. Düşmanın bu birlikleri Sakarya ırmağı arasında en az üç tümeniyle hareket halindedir.
Sakarya cephesinde Tugay komutanı TOYDEMİR paşa, Sivrihisar istikametinde kuşatmaya başlatılmış durumundadır. 24. Ve 28. Tümenlerimizde Haymana ve Mangaltepe arasında şaşma, yanılma harekâtı başlatılmıştır. İlgili bataryalarımız, harekâtı takip etmektedir. Buna göre Sayın Paşam görüş ve değerlendirmelerinizi beklerim.
Başkomutan MUSTAFA KEMAL
Özetleyecek olursak, 23. Ağustos 1921, Batı cephesi karargâhı:
BÜYÜK HARP EMRİDİR (savaş buyruğu)
Savunma çizgisi yoktur, savunma alanı vardır, o satıh bütün Vatandır. Yanınızdaki birliğin çekilmek zorunda kaldığını dahi gören birlikler ise ona uyamazlar. Bulundukları mevzilerde sonuna kadar dayanmak ve direnmekle yükümlüdürler.
Başkomutan (2. Ferik)
MUSTAFA KEMAL
Artık Ağustos sonlarına gelinirken, Türk ordusunun 3700 civarında şehitleri 18 bin kadar yaralısı vardır. Yunan ordusunun durumu ise ölü sayıları 2500 civarı, yaralıları ise 15 bini geçmiş durumdaydı. Böylece taraflar günlerce süren böylesine bir VATAN KURTULUŞ SAVAŞI durumunda konu değişiyordu. Başkomutan Gazi MUSTAFA KEMAL'İN son emriyle bu kez 10 Eylül 1921 günü sabahında iki tümeni ve devre arkadaşı Fahrettin Altay Paşanın komuta ettiği Süvari tümeni tam bir saldırıya başlatılmıştı.
Nitekim 13. Eylül'e gelindiğinde Türk ordusu Sakarya nehrinin doğusunu düşman kuvvetlerinden tamamen arındırmıştı. Dönemin İngiliz yazarı F. BULLON Londra Times teki yazısında:
"KAĞNI KAMYONU YENDİ" başlığıyla çıktı.
Kabul edilmektedir ki, Sakarya meydan savaşı dünya tarihinde eşine az rastlanılan meydan savaşlarından birisidir. Bu savaş sadece düşman ordusuna karşı kazanılmış olsaydı, o kadar önemli olmayabilirdi. Fakat bu durumda İngilizlerin bir savaş makinesi olarak nitelendirdiği Yunan ordusunun İngiltere için pek hayati bir önem taşımaktaydı.
Bütün bunların ötesinde bu savaşın kazanılmasında psikolojik faktörlerin çok önemi vardır. Aslında Sakarya savaşını önemli kılan TÜRK'ÜN BATI KARŞISINDA 1683 yılından bu yana devam eden gerilemeye rağmen böylesine bir savaşta zafer kazanmasıydı, kuşkusuz.