Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Fatih Ergin

Fatih Ergin

25. SAAT

Güle güle Muhiddin Nalbantoğlu

Yeniçağ Gazetesi’ne geldiğim ilk gündü. Aynı zamanda hemşerim olan gazetenin İcra Kurulu Başkanı Ahmet Yabuloğlu’nun odasında ilk kez dünya gözü ile görmüştüm onu…
Yazılarını, kitaplarını okuduğum, Yeniçağ TV döneminde programlarını kaçırmadığım Muhiddin Nalbantoğlu olduğunu anlamam uzun sürmemişti.

Kısa boylu, zayıf ve asabi görünüşlüydü. Herhalde aksi adam bu Nalbantoğlu demiştim kendi kendime…

Aradan günler, haftalar geçti. Anladım ki hiç de öyle asabi falan değildi ama aksi adamdı hakikaten. Niye aksiydi, anlatacağım birazdan…

Neredeyse her gün ayaküstü tarih vaazı vermek üzere uğradığı bizim servise elinde gazete ile geldi bir gün. Bana o günkü yazımı gösterip, çok beğendiğini belirtmesi hoşuma gitmişti. Eee, Türk yayıncılık tarihinin efsanesinden övgü almıştım ne de olsa…

Ayaküstü tarih vaazı dediysem yanlış anlamayın sakın. Tam bir ders, belge niteliğindeydi her anlattığının düzeyi. 5-10 dakika dahi konuşsa sizi çok değerli bilgilerle donatırdı…

Ahmet Yabuloğlu onun için bir keresinde, “Eskiden bizim için Google Muhiddin abiydi. Bir şeyin cevabını aradığımız zaman ‘bunu bilse bilse Muhiddin abi bilir’ der, ona sorardık” demişti…

Yeniçağ internet sitesinin Genel Yayın Yönetmeni Orhan Can ise bir bilgisayar olarak görüyordu onu. Düğmesine basıldığı anda konuşan, tarihin hangi devresinde ne olmuş size sunan bir bilgisayar…

İnanın abartı değildi bu yorumlar. Yeri doldurulamaz bir bilgi bankasıydı o!

Türk tarihinde iz bırakmış bütün siyasilerin, askerlerin, bürokratların, yazarların, şairlerin, sanatçıların kültür ve sanat değerlerimizin, edebiyat, müzik ve diğer konuların tartışma kabul etmez en büyük hafızasıydı…

Türkiye’nin en büyük kitap arşivine sahipti belki de. Hangi kitap kimin, ne zaman basılmış, kaç baskı yapmış anında söylerdi size… 

Mehmet Akif’ten, Necip Fazıl’dan, Atsız’dan, Nazım Hikmet’ten ve daha nice bildiğimiz bilmediğimiz şairden ezbere mısralar okuyup, Millî Mücadele dönemi ve Türk siyasi tarihinden hiç duyulmamış anıları aktardığında hafızasına bir kez daha hayran bırakırdı…

Ali Fuat Cebesoy, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Bahattin Ögel, İbrahim Kafesoğlu, Zeki Velidi Togan, Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu ve Halide Edib Adıvar’a kadar siyaset, fikir ve edebiyat dünyamızda ulvi bir varlık oluşturmuş nice ismi yakından tanımıştı.

Yahya Kemal ile Nihad Sâmi Banarlı’nın güzel şiir okuyamadığını, en güzel şiir okuyan şairin Orhan Şaik Gökyay olduğunu ondan öğrenmiştim mesela…

Başka bir adamdı O! Muhteşem hafızasıyla millî tarih ve dünya tarihinin en önemli kesitlerini sanki yüzyılın nüfus memuru gibi sunardı…

Yeni yeni türeyip emperyalizm ve iş birlikçilerinin yalanlarıyla genç zihinleri zehirleyen sözde tarihçilere inat yazdığı bir gazete sayfası bile kitap kokan gerçek bir tarihçiydi… Arslan Bulut’un dediği gibi o, hafızasını da beraberinde götürdü…

Niye mi aksi adamdı peki? İnsanların kitap okumadığından yakınırdı. Kitap okumayanı da adamdan saymazdı. Bu yüzden adı aksiye çıkmıştı!

Hastaneye yatacağı gün, “Bugün kitap yazıyorum. Yarın gideriz” demişti gazetemizin emektarlarından Gülay Tunçel ablaya…

Hastaydı ama “Bir ayağım çukurda” demeden halen yazmanın ve okumanın, bildiklerini aktarmanın sevdasındaydı. Tozlu rafların ve kitapların hamisi gitti, Yeniçağ Gazetesi’ndeki odasında adeta duvar ören kitapları öksüz kaldı şimdi…

Güle güle güzel insan… 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları