Türkiye'de ekonominin durumu malum. Uzun süredir iyi yönde ilerlemiyor. TL yabancı para birimleri karşısında düzenli olarak değer kaybediyor. İç ve dış piyasada ekonomi dara girmiş durumda. 2020 sonu itibariyle de göstergeler daha büyük bir sıkışma olacağını gösteriyor.
AKP iktidarı ise, her krizde olduğu gibi sorumluluk almayan bir tavır sergiliyor.
Seçmenine ise, 'üst akıl, faiz lobisi' argümanlarını kullanıp Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu kim olduğu bir türlü ortaya çıkarılmayan 'dış güçler'in etkisi olarak açıklamaya çalışıyor.
'Dış Güçler'in etkisiz kaldığı noktada ise 'müjde'ler sahne alıyor.
İktidar, daha önce bu müjdelerle uzun vadeli gündem oluşturup seçmenini elde tutmayı başarıyordu. Ancak son yıllarda bu 'müjde'ler o kadar da uzun vadeli olmamakta.
Yollar, hastaneler, köprüler teker teker kahramanlık destanı olarak anlatılıyor ve 'milli duruş' vurgusu yapılıyor olsa da ışığını çabuk kaybeden bu 'müjde'ler artık AKP seçmenine eskisi kadar uzun vadeli etki etmiyor.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın son kabine toplantısının ardından yaptığı konuşmaya bakılırsa, dış güçlerle bağlantılı yeni hikâyeler yine iktidarın gündeminde olacak…
ABD Başkan adayı Joe Biden'ın kendisi ile ilgili aylar önce söylediği ortaya çıkan sözleri nedeniyle Erdoğan'ın, "Türkiye'de darbe ile yapamadıklarını, muhalefeti destekleyerek gerçekleştirmek istediklerini kameralar önünde söylemekten de çekinmiyorlar… Seçimlerde delikanlıca milletin karşısına çıkıp, yarışmaya bile cesaret edemiyorlar." şeklinde konuşması, bunu gösteriyor…
Madem dış güçler masalına yeniden saracaklar, öyleyse şu soruları şimdiden şuraya bırakalım;
Londra faiz lobisi mi kasada para yokken gidin Ahlat'a, Van gölü kıyısına, Marmaris e saray yapın diyor?
Dış güçler mi gidin kamu bankalarının yönetimine güreşçi, hazinenin başına damat atayın diyor?
Küresel sermeye mi bütün okulları katma değer üretmesi mümkün olmayan imam hatiplere çeviriyor?
Muhalefet mi faizleri düşük tutup TL den kaçışı hızlandırıyor, Merkez Bankası rezervlerini boşaltıyor?
İsrail mi daha ucuza mal edilmesi mümkün olan büyük yatırımları, komisyon karşılığı aynı şirketlere verdirip hazine ve Londra Mahkemesi garantisi verdiriyor?
Komisyon karşılığı beş kat fazla maliyetle şehir hastanelerini yaptırıp hazine ve hasta garantisi verdiren tapınak şövalyeleri mi?
Cuma günü dahi sadece 34 kişinin gittiği Çamlıca Camiini 100 milyona, tepeye çıkacak yolu 30 milyona yaptıran Vatikan ve Papa mı?
Gazetecileri yargılamaları bitmeden Silivri de tutup, "yok artık" dediğimiz haberlere bile birkaç saatte erişim yasağı getiren, haber alma hakkımızı engelleyen Fransa Başkanı Macron mu?
Kamu harcamalarını vatandaş ve meclis adına denetleyen Sayıştay'ın çalışmasını ve raporlarını görmemizi engelleyen Almanya Başbakanı Merkel mi?
Kamu kredilerini maliyetinin altında ve komisyon karşılığı müteahhitlere verdirip, o bankaları zarar ettiren vatandaş mı?
Üniversitelere, kamu kurumlarına eşinizi, dostunuzu, kritikleri, maceracıları doldurun, vasıflı olup olmadıklarına bakmayın diyen üst akıl mı?
Ülkedeki enflasyonu % 12 civarı ilan eden, gelişmişliği buzdolabı satışı üzerinden anlamamızı isteyen TÜİK'i yöneten MOSSAD mı?
Yasama yürütme ve yargıyı tek merkeze bağlayan İngilizler mi?
Peki o meşhur dış mihraklar, bütün bunları ve daha da fazlasını yapan bir iktidarı, niye istemesin?
Başkanı kim olursa olsun; ABD, bu iktidarla mı yoksa kendine ters düşecek bir iktidarla mı daha kolay çalışır?
