Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

"Din bir vicdan meselesidir"

Manevi arınmayı hedefleyen inançlar ve de ibadetler için bir illet (gerekçe, sebep) aramak ya da onun üzerinde tartışma yürütmek faydasızdır. Hatta buna gerek de yoktur, çünkü ibadet kişi ile Tanrı arasındaki ilişkilerdir, çünkü dinde vicdan özgürlüğü önde gelir...

Bütün açıklığıyla bilmeliyiz ki dünyada 110 yıl önceleri yıkılmakta olan Osmanlı-Türk İmparatorluğu devletinin 11 yıllık uzun süreli savaşlardan sonra yeniden bağımsız olarak kurtuluşu yaşanmıştı. Sonuç tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti oldu.

Bu kurtuluşu yaratan, Osmanlı'nın sivil ve askerî aydınları, aralarında lider seçmişlerdi. Kabul edilir tanımlamayla o lider Gazi Mustafa Kemal Paşa idi. Meclisteki yapılan çalışmalarda söyledikleri:

"... Din bir vicdan meselesidir... Bizler dine de kuşkusuz saygı duyarız... Ancak hasta ve fiile dayalı bir tür taassuplar (fanatik, tutuculuk) hareketlerinden ise sakınılmalıdır."

Millet elbette ki dindar, toplum ise kuşkularıyla ilgili önerilerden beslenir. Hatta ayrı konularda ise farklı ögeler de verilebilir. Bundan yola çıkarak da meseleye bakacak olursak soralım: "Ahlakın temeli nerede kaldı?"

Kabul edilmelidir ki Allah'ın vasıflarında ise yetki devri olamayacağına göre, Dinin önerdiği belirli (kültürel özgüler) kurallar, aslında ilahi kurallar olarak atıflanmamalıdır. Burada esas olan suçlamaların, siyasi otorite ya da hukuk tarafından anlamdırılmasının dinen de meşru olduğu ise asıl sayılmalıdır.

Günümüzdeki yaratılan dini tartışmalarında görülen tanımlamalar çıktıkça nasıl bakmak, anlamak gereklidir, pek anlaşılmıyor. Ancak Müslüman zihinler, yaşadığımız dünyada ve de insanların geçirdiği asırlar içinde bilinen ve süregelmiş açıklamalardan da şu ya da bu sebeplerle yerleştiğini bilmekteyiz.

Cevapsız sorular

Kuşkusuz din uygarlık devriminin ise hangi aşamalarda yeterince din güçlenebilmiştir ki ya da yeterince etkin biçimde güncellenebilmiş midir? Bunu gösteren detaylı ve de doğru kanıtlara rastlamak ise pek mümkün değildir...

Kabul edilmelidir ki özellikle Müslümanların son yüzyılda insanlık için ortaya koyduğu ve tartıştığı bir proje oldu mu, gibi sorular hep cevapsız kalmıştı. Maalesef kendimizdeki din ve metafizik olgu, tıpkı bilim ve bilim felsefesinde olduğu gibi olur-olmaz sorunlu hâle getirmek gibi siyaset yaratılmış.

Buna sebep daha çok inanç sahipleri arasındaki var olan cahil gruplarına yönlendirilen kolay uygulama hâline getirildiğini bütün çıplaklığıyla görmekteyiz. Oysa devlet yönetimindeki vazgeçilmez temellerden sayılan DİN ve LAİKLİK konusunu 60 yıl öncelerinde bütün açıklığıyla yazan Prof. Dr. F. Başgil şöyle demekteydi.

"Türkiye'yi bu yoldan çevirmek ve de milletin hayatını yeniden DİYANET (dinsel konular) çerçevesinin içine sokmak, kimsenin elinde ve iktidarında da değildir. Örneğin dereleri yokuş yukarı akıtamayanlar sadece yolları açıp çıkış akışlarını düzeltebilir..."

Üstelik bu konuda çok iyi atıflar da çıkaran bu rahmetli değerli hocam, ... Dinin devlet gücüyle donanmasının (sözlerle saptırıp, donatılması) aslen dine de zarar vereceğini bütün açıklığıyla yazmıştı.

Dahası bu konuda devlet yönetimi içinde:

"... Memurlaşan, üniforma ve saltanat sevdasına kapılan adamların ilmi ve de ahlaki kıymeti düşmüş ve de gözlükleri şahsi menfaat duygularına bürünmüş olmalıdır. Aslolan diyanet (dini değerleri uygulayan kurum) böyle sahalarda siyasete kurban edilmiş olur." tespitinde de bulunmuştu.

(Galiba değerli okuyucularım, bizler aynen tarih tekrarı gibi günümüzde bir asır sonra bu konuların şu ya da bu adlandırmalarla siyasete alet edilmesini de bütün çıplaklığıyla görmemekte miyiz?)

İslam tarihinde asırlar önce Emeviler döneminde olduğu gibi öne çıkarılan din bayrağı etrafında kendilerini göstermeyi amaç edinenler bir konuyu ortaya koyar:

"... din siyasete alet mi ediliyor?" yahut da başka bakışla "siyaset -dinleştirilip- din devleti mi oluyor?"

Öncelikle dinimizi doğru belgeler ve bilgilerin ışığında anlamak, tanımanın gereği olduğunu biliriz. Çünkü dinin İslamiyet'e göre Hz. Adem'den başlayarak son Peygamber Hz. Muhammed'e kadar bütün Semavi dinlerde ortaya konulduğu ve hatta bazı isimler içinde tekrar edildiğini biliriz.

Bütün bunlar inançlar arasından evrensel, ahlaki ve metafizik değerlerdir. Bu açılardan bakılınca dinlerin birbirinden fazla farkları da yoktur…

... Dinlerin kuralları olan ŞERİATLAR'a gelince, hemen hemen her dine ait kendi şeriatları vardır. Örneğin, Hz. Musa'nın şeriatı, Hz. İsa'nın şeriatı gibi asırlardır dinlerde değişmemiş ilahilerdir, ancak ŞERİAT (dinlerin kendilerine özel kuralları) kuşkusuz değişmemiştir.

Dinlerin zaman içinde bütünleşip şu ya da bu şekilde kültürlerinde de değişimler, yenilikler hatta dini söylemlerde olunabilmiştir, kuşkusuz. O zaman devletin yönettiği halklarda kısmen de olsa şu ya da bu şekilde kopmalar, gruplaşmalar da olabilir.

Burada mesele şudur, çünkü devlet şeklen siyasi organizasyon olduğu için, bazı hallerde bir tür dini organizmadır diye adlandırmalar da olabilir. Bundan dolayı ne devlet için özellikle bir tür din devleti olarak algılanmasının din bilimi açısından hiçbir doğruluğu ve değeri yoktur.

Hiç kendimize sormadık, peki İslamiyet nedir?

Cumhuriyetimizde öncelikli sayılan laiklik açık şekilde İslamiyet'in ruhuna uygundur. Tarihsel kitlelerin vazgeçilmez değeri kabul edilip bunun açıklığını ise Kur'an-ı Kerim'deki ayetlerde görmekteyiz.

1-            İslamiyet bir dindir,

2-            İslamiyet bir hukuki devlet düzenidir.

3-            İslamiyet bir uygarlıktır...

Aslına bakılacak olursa dini siyasete alet etmek isteyenlerin, halkın cahiliye kesimlerini kişisel bir tür çıkarlar ile yandaş etmeleri, meseleyi açık biçimde yozlaştırıp, gruplaşmayı getirmektir sadece.

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları