Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Devlet yönetimini sulandıran harakuracı bürokratlar işi

Asırlar önce İbni Haldun diyordu ki: "… Bütün milletler içinde cesaret ve şecaatte  Türkler de daha ileri de olan ve büyük amaçlarını elde etmek uğrunda daha ileri geleceğe bir memleket yoktur. Allah'ü teala onları arslan sütünden yaratmış…"

Bilimsel dünya tarihinde doğulu ve batılı her tür kaynaklar bu tür tanımlamalar için birçok kere açıkça yazmışlardır. Ne var ki bizim tarih kitaplarında ne yazıktır ki, -dediydi-demediydi- vb.  sözleri masallarla, öykülerle süsleyip öğrettiler.

İnsanlık tarihinde kabul edilir ki, insanlar sürekli hareket etmek ve öğrenmek zorundadır. Örneğin düşünür Clause der ki: "Hayat bisiklet gibidir, pedali çevirmeye devam ettiğiniz sürece düşmezsiniz…"

Kabul edilmiş tarihlere göre Asya kökenli Türk halklarının, önceleri göçebe daha sonra zaman içinde yöresel kentleşmeleri oluşturup Devlet yapılanmasını yaşatan milletlerdi onlar. Taşkent, Turan, Semerkant, Kaşgar ve Gazne gibi hiç unutulmayan yerleşim ve yapılanmaları kurdular. 

Asırlar içinde sahiplendikleri Bozkır uygarlığını, Çin ve Hint medeniyetleriyle harman ettiler. Üstelik İslam öncesi Türk Edebiyatının aralarında anlaşıp aşiretleşen halklar arasında kitlesel bir bütünlüğün kazanılmasıyla devletleşmeler doğmuştur.

Kabul edilmesi gereken genelde şudur:

"… Başarısızlıkta zarar göstermeyen bir değer ise şerefle başlar. İşte böyle bir değer halkın keyfiyle ne yükselir ne de alçalır. İnsanlar için kuşkusuz hayatın iki emeli vardır:

"İstediğinde elde etmek ve elde ettiğinin tadına varmak. Akıllı kişiler ikinciyi uygulayanlardır."

M.Ö. Asırlarda geneli göçebe, ancak çok iyi bir de ateş gücü ordularıyla birçok coğrafyalara hakimde olan Asya merkezli Türk kavmi Hunlardan sonra bu kez Göktürk devletlerini kurup en azından asırlardır devam edegelmiş Çin ve Hint topluluklarına karşı egemen olmuşlardı.

Eski çağlarda  aslolan topraklara hakim olmak, tarım ve hayvancılık yapmanın ötesinde, karşı oldukları diğer milletlerin ötesine geçip ganimet toplayarak yaşam sürerlerdi. İşte bu alışılmış mantık düzenini yıkarak Asya'nın hemen hemen tüm coğrafyalarında hakim olacak bir değişim yaratan Uygurlar devleti olmuştu.

Hem hayvancılık, hem tarım ve satabilecek ürünlerin üretimi için atölyeleşme mantığını yarattılar, devamında dünya tarihinin ilk uluslararası ticaret yolu olan İpekyolu dile Batıya, Bizansa kadar giderek alışverişler ve tanışmaların değişimini yaratanlar onlar oldu. M.S. 7 ve 8. Asırdan itibaren Asya'nın da merkezinde kök salmış Türk kavmi batıya kayıp Hazar, Horasan ve Orta Doğu'ya kadar yayılan coğrafyaların, etkilerini kolay sağlayan millet olarak tarihin sahnesine geçmeye başlamışlardı.

Önceki bölüm yazımda söylediğim gibi başlangıçtaki Şamanizm'in devamında birçok inanç dinleriyle ve hatta konuşmak adına dillerle tanışıp öğrenmiş millet olarak çıkmışlardı.

Asırlardır devam ettirip getirdikleri bozkır ülkelerine Çin ve Hint medeniyetlerini hazmederek yeni tanıştıkları eğitim ve bilgi katmanlarına girdiler. M.S. 8. Asırdan itibaren Asya merkezinden durmaksızın batıya Hazar'a Horasan'a sürüklenen bir millet onlar.

Bu asırdan itibaren Halifelikle birlikte bu kez kuzey doğuya yönelmiş bir Arap medeniyeti doğmuştu. İslamiyet bayrağı altında giderek yaydırılan bu atakların arasında bu kez eski Perslerin toprakları içinde egemenlik kuran Sasanilerin kurdukları Farsça eğitim okullarıyla karşılaşmışlardı.

Dönemin ünlü bilim adamlarından olan İbn Mutter yazmış olduğu Dil ve Din dersleri kitapları okunmaya başlatılmıştı. Öte yandan öne çıkanların ise İbn Duruelt ve Tatari gibi bilim adamlarının verdiği kurumların dersleriyle tanışmaktaydılar.

Öte yandan Asya merkezli Türk kavimlerinin de kentleşmeyi ve ticareti devlet için önemli saymış olan Uygurlar döneminin ünlü İpek yolu kulvarında bu kez Arap dünyası ile yakın ilişkileriyle yakınlaşması dünya tarihini tamamen değiştiren merdivenler olmuş.

Dönemler içinde ortaya çıkan Gazali, Farabi ve İbni Sina devamı, Horasan merkezli eğitim kurumlar ve öğrencilerinden Ömer Hayyam gibi bilim adamlarının Buhara merkezli Türk aydınlar olduğu tartılışılmaz.

Öte yandan Uygurlar döneminden sonra batıya göç etmekte olan Türk kavimlerinin bu kez Hazar'ın etrafında Harzemşahlar ve Gazneliler adıyla yeni bir Devlet olarak ortaya çıktıkları açıkça bilinmekte.

Giderek yayılmakta olan Türk kavimlerinin bu kez Horasan'dan, güneye bugünkü Pakistan topraklarında da yeni bir devlet kurmuşlardı, adına Karahanlılardı. O dönemin aydınlarından olan Kaşgarlı Mahmut ve edebi aydınlardan olan Yusuf Has Hacib'in kitaplarını da günümüze kadar unutmadan geldiğini bilmekteyiz.

Hakan Satuk Buğra, halktaki bu giderek  yaygınlaşan Bağdat'tan gelmiş İslamiyet aydınlarının etkisiyle resmi din olarak Müslümanlık kabul edildi. Artık onlar ve onların devamı olacak 10. Yüzyıldaki ortaya çıkan Selçuklular ile birlikte artık şimdiye kadar sahip oldukları Türk kültürüne birde yeni yeni tanıştıkları Arap medeniyetinin kültürünü eklediler.

Ancak Arap Müslüman devletin Halifeler sonrası Bağdat merkezli Emevilerin ortaya çıkışı tartışılmaz biçimde Müslüman devletin dini kullanarak, kendileri için yandaşların yeni bir Halifelik hakimiyetini ortaya çıkarmış durumdaydılar.

Bundan rahatsız olan aydın Arap Müslümanlar iktidar olmak için büyük mücadele vermekteydiler. Fakat bu mücadeleleri sırasında kendilerine henüz yeni tanıdıkları asker gücü üstün doğudan gelen Türk kavminden yararlanılan Japonları yenerek iktidar oldular.

Böylece Horasan'dan İran'a Kafkaslara ve daha yaygınlaşarak Bağdat'a kadar gelmekte olan yeni Selçuklular devletinin hakanlarına Halifelik adına yetkiler verip camilerde onlar adına fetvaları okutarak, bu zincirin birleşmesini sağlamışlardı.

DEVLET YÖNETİMİNDE KURULAN TEMELLER

Artık İslamiyet ile harman edilen ve oldukça geniş topraklara hakim olmuş Selçuklu devletinin ilk kez dünya tarihinde hiç yaşanmamış bir sisteminde getirilmesi olmuştur. Farklı yörelerde hakimiyetin yaşanabilmesi için bugünkü tanımlamayla valilikleri o dönemin tanımıyla, Eyalet bölgelerini kurdular.

Bunun içinde yörelere göre TIMAR sisteminde bu topraklarda halklara sahip olup onların tarım ve hayvancılık, ticaret işleri ile meşgul olarak buradan elde edilen gelirlerin devlet adına paylaşılması biçimiydi.

Bunun günümüzdeki terimine FEDERASYON denir. Dünya tarihinde örneği İngiltere'de olan muhtelif asırların yörelerdeki Kontları, dükleri ve şövalyelerini Londra'da toplayan İngiliz krallığına almış olduğu 1205 yılındaki MAGNA KARTA düzeni olmuştur.

Bunun ötesinde devletin yönetimi sırasında asıl olan ordudaki üst düzey komutanlar, Yabgular ötesinde yerleştikleri eyalet beyleri ve aydınların oluşturdukları Divan (bugünkü bakanlar kurulu)nun benzeri bir iktidar kadrosunun temellerini attılar.

Tuğrul ve Çağrı beyler döneminde kurulan böyle bir sistemde, VEZİRİ AZAM makamına dönemin deneyimli aydınlarından, bizim tarihlerdeki genel adıyla ünlü Nizami Mülk (devlet düzeni) temellerini atarak daha sonraki asırlarda Avrupa'da yayınlanan SİYASETNAME eserinin temel olduğunu ne yazık tarihlerimiz hiç yazmak ve anlatmak gereğini bile bulamamışlardır.

İşte bu dönemde hatırladığım şekliyle ünlü hakan Alparslan'ın batıdaki son imparator sayılan Doğu Roma ya da Bizans Devleti ile yaptıkları savaşın sonucunda da artık Türkler bu kez Anadolu'ya girmeye başladılar.

Ne var ki bu halk akınlarının önderliğini de yapmakta olan din adamlarının yanı sıra Horasan'da gelişen, ünlü aydınların örneğin Hace Ahmet Yesevi'nin o yıllar için yazdıkları oldukça da ilginçtir.

"Dervişim der ibadeti halk içinde,

Gösteriştir işi gücü orda burada,

Allah için ibaretli derviş nerede

Gerçek derviş ıssız yeri mekan eyler…"

Demişti, Türk ve İslam tarihi boyunca ne yazıktır ki günümüze kadar devam eden bu yozlaştırılmış kötü mantık belki bugün bile aramızda devam etmiyor mudur?

Bilinmelidir ki Selçuklular ile var edilen bu Devlet yönetim sistemi zaman içinde farklı kalanları da getirmekte gecikmemiş ve Anadolu'yu yayılmakta olan Türklerin, muhtelif yörelerde, bu kez bağımsız 16 kadar Beylikler yine dönüştüğünü bilmekteyiz.

Anadolu Selçukları döneminde bu kez de batı Hristiyan devletlerini PAPA'nın etkisiyle sözde Hristiyanlık adına başlattıkları HAÇLI SEFERLERİ'nin Anadolu'da oldukça etkili saldırıları yaşanmıştır.

Ancak kökleri varolan Türk milletlerinin bütün bu yozlaşma dönemlerinde bir araya gelerek, bu kez Kayı boyu birliğinde Çetni dedikleri Candaroğulları ile birleşerek bağımsız bir devlet kurmuşlardı ve de adına artık OSMANLI DEVLETİ deniliyordu.

Devamı 18. Asra kadar tarihin en büyük son sayılan Osmanlılara Harhariler iktidarı…

 

 

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları