Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Devlerin savaşları Gelipoli'de yaşandı

Değerli okuyucularım, ne yazıktır ki bize anlatılagelmiş, destanımsı, abartılı Çanakkale savaşları, sıradan birçok kahramanın öne çıkarılmasından işaret bir mantık değildir. Batılı Devletlerin bilimsel Harp tarihçilerinin yazdırmaları kitaplarında DEVLETİN SAVAŞLARI GELİBOLU'DA YAŞANMIŞTIR der.

Neden Gelibolu demişler? Marmara bölgesinin de güney kesimindeki yarımadadır. Çanakkale boğazı ile Ege denizi ve Soros Körfezinin arasında kalan ve de Tekeli ile İlyasbaba burunları ile denize uzanan ve 400 metreye kadar yükselen kısmen çorak bölgesidir.

Bulunduğu kuzey doğu, güney batı bölgesinde 15 km.'ye yayılan yörelerdir. Gelibolu Ecebat gibi ünlü asırlık kentlerin yer aldığı bu yarımadanın M.Ö. tarihlerdeki adıyla da TROYA denildiği bilinir. Bu açıdan adı geçen Çanakkale sadece deniz yolunun geçtiği boğaz sebebiyle verilmiştir.

Bilinen 18 Mart deniz savaşı dışında bütün kara savaşları, aylar boyu Gelibolu'da sürdüğünü ise ne çabuk unutuvermişti tarihçilerimiz. Tam 107 yıl önceleri bahsi geçen Avrupalı Emperyal devletlerin 1. Dünya harbine neden girdiklerini ve neden büyük Deniz-Kara yarımadalarıyla Gelibolu'ya geldiklerini bilmeden, anlatılanların yarısı masaldır.

Bilindiği gibi Sömürgecilikten, emperyalizme dönüşen devletlerin sanayi devrimi sonrasıyla bu kez Harp sanayiine yönelmeleri artık birbirleri üzerinde üstünlük kurmak adına kutuplaşmışlardı. İTİLAF ve İTTİFAK Devletleri olarak…

 

DÜNYA SAVAŞLARI OLABİLİR MİYDİ?

Evet tarihin seyri bunun mümkün olabileceğini gösteriyordu. Fakat asla hedef ne yazıktır ki bizim tarih kitaplarımızda yazıldığı gibi, "… Yedi düvel birleşip Müslümanlara saldırmışlardı…" tanımının da hiçbir doğru tarafı yoktur. Peki aslı neydi?

Temmuz 1914'ten itibaren savaşı başlatan İttifak devletleri Almanla, Macaristan, Avusturya'ya da karşı kutuplaşan üçlü ittifak değil İtilaf devlet çıkışlardı, İngiltere, Fransa ve Rusya imparatorluğu devleti. Süreç içinde Osmanlı imparatorluğu devleti ise bütün böyle ittifaklardan uzak kalmışlardı.

Ancak devleti yöneten İttihat ve Terakki hükümeti Talat ve Enver paşaların Sadrazam Sait Halim Paşa'nın katılımıyla, Ağustos ayına girerken gizlice Almanlar ile mutabakat antlaşmasını yapmaktaydılar. Üstelik tam bugünlerde, henüz İngiltere ve Almanya karşılıklı savaşa girmişlerken, Almanların ünlü Geoben ve Breslavu harp gemileri Akdeniz'den, Ege'ye girip, Kayzer Wilhelm'in talimatıyla Çanakkale'den geçerek Osmanlı Devleti'ne sığınmış durumdaydı.

Bütün bunların ötesinde Osmanlı İmparatorluğu Devleti'nin, olası dünya harbine karşı duyarlı mıydı? Evet tam olarak duyarlılardı, çünkü tam 70 öncelerini 1844'te İngiliz, Fransızlar ile birlikte Rusya'ya karşı ünlü Sivastopol savaşlarını yaşamışlardı.

Tanzimat dönemi yaşanan bu uluslararası olayın giderek büyümekte olan Sanayi devrimleri ve peşinden Harp devrimine dönüşmesi sonucu uluslararası oldukça da büyük harpler yaşanabilirdi. Esasen Hristiyan devletlerin, 8 asır öncelerinden beri, Haçlı seferlerinde milli hedef saydıkları ŞARK MESELESİ vardı zaten.

Bütün bu iç ve dış tehlikelerin yaşanabileceği bu son İmparatorluk olan Osmanlı devleti nasıl düşünmüştü? Devletleri ayakta tutan bütünüyle Ulusal güçlere tam anlamıyla ihtiyacı vardır. (Ulusal güç, devlet gücü) Bir milletin varlığının kanıtlaması, geliştirilmesi ve bu varlığa yönelmiş olan veya olası her türlü tehditlere karşı uyanık olmayı zorunlu kılar.

Buna karşı koyabilmek için kullanacağı maddi ve manevi kaynak ve kuvvetlerinin bütünüdür. Devletlerin temel prensipleri arasına sokulacak olursa denir ki: 1- Coğrafi güç, 2- İnsani güç, 3- Bilimsel ve teknolojik güç, 4- Ekonomik güç, 5- Askeri güçler 6- Siyasi güç ve psikososyal-kültürel güçler esas alınacaktır.

Tanzimat hareketiyle gelişmelerin sonucunda da Islahat fermanı yaşanınca artık Avrupa'daki sanayi devrimleri, yanı sıra ticari gelişmeleri ve ilişkileri çok kolay işler hale getiriliyordu. Hele Sultan Aziz'in doğrudan Avrupa'daki ziyaretleri, incelemeleri yerinde görülüp, girişimlere şu ya da bu sebeple Osmanlı'nın da katılması gerektiğini anlamakta gecikmemişlerdi.

Sultan Abdülhamit bilinen Plevne ve Rusya ile birebir yaşanan savaşların sonucu konuya daha açık biçimde eğilmek gerektiğini anlayan bir hükümdar oldu.

Artık harp sanayi gelişmekte olup Fransızların da 1882'de ilk kez keşif ettikleri MAKSİM adlı otomatik makinalı tüfeklerden 600 adet satın alınmıştır.

19. yüzyıl sonlarına gelinirken, İngiltere'nin Dormund Savaş tersanelerinde ise denizaltının keşif edilmesi üzerine ikinci siparişinin Abdülhamit tarafından 1896'da verildiğini bilmemekteyiz.

Almanya'nın ise Kayzer Wilhelm ile ilk ve sonuncu imparatorluğa yöneldiğini takip etmekteydiler. Alman devletinde ise ağır harp sanayi geliştirilirken ünlü KRUP Company şirketinde ise çok geniş çaplı ve de çok uzun menzilli savaş toplarını önce alıp inceletir.

1902 baharında ekip yollayarak, Krup fabrikalarında altı ayda temin edilmesi için 17 adet, 32 cm, çaplı namlu boyu 11.45 cm, çapı 12 inçlik topların siparişini vermişti. Bunlara ilave olarak yine yeni keşif edilmiş, kısa menzilli, 12 ve 16 cm. çaplı OBÜS'lerin gerektiğinde devamlı yer değiştirebileceğini hesaplayarak, 36 kadar sipariş verildiğini bilir miyiz?

Sipariş edilen büyük ve küçük çaplı topların 1903 baharında Türkiye'ye teslimi üzerine Osmanlı'da görevli olan Alman mareşal VON GEOLH paşanın destek sonucu adı geçen toplar ikiye ayrılıp Mecidiye ve Hamidiye tabyaları alarak yerleştirilmeye başlandı.

1- Ertuğrul bataryası 2- Kumkale tabyası, 3- Seddül bahir bataryası, 4- Kumkale ve Orhaniye tabyaları ile Çanakkale iç kıyısındaki Dardanel tabyaları tamamen çakılı toplar olarak yerleştirilmiş durumdaydı.

Değerli okuyucularım ne yazıktır ki, Çanakkale savaşlarını anlatırken öne çıkarılan 18 Mart deniz savaşı sırasında Seyit Onbaşı destanı vardır.

Askeri belgeler ışığında açıklayalım, adı geçen bu çakılı sahra toplarının görevli 35 askeri vardır. Adı geçen Seyit bunlardan sadece birisiydi. Tabyanın da komutanı Topçu Üstğ. Yunus ile emrinde uzman görevli üç ERBAŞLARA (Osmanlı döneminde denizci, günümüzde bu subaylara astsubay denilir) vardı. Biz tarihlerimizde bu değerli komutanları atarak okuma yazma bile bilmeyen kahraman bir askeri gaziyi alıp destanlaştırmıştık. Bu harp tarihinin tamamen yanlıştır.

Diğer küçük menzilli, OBUS denilen toplarda Gelibolu'nun muhtelif yörelerinde konuşlandırılmıştır. İşte bütün bunların komutası için Topçu Albay tayin edilirken, iki topçu binbaşı, dört topçu yüzbaşı ile 12 topçu üsteğmen ve 24 kadar Asteğmenler ile 48 de uzman assubaylar bulunmaktaydı.

Toplam topçu alayının askerleri 760 kadardı, Gelibolu ve Çanakkale boğazı MÜSTAHKEM MEVKİ komutanı olarak tayin edilen Cevat Çobanlı paşa ile onunda Kurmay başkanı Dnz. Yarbay Rauf Orbay olmuştu. Böylece liman bölgesinde, iki Osmanlı zırhlısı ile deniz kuvvetlerine bağlı ikibini geçen askerleri mevcuttu.

Hem deniz hem kara subayları olarak toplamında 3 deniz binbaşı, deniz yüzbaşı ve üsteğmenleri vardı.

 

18 ŞUBAT 1915 GÜNÜ İLK SALDIRILAR

İtilaf Devletlerinin donanımlı armadalarında İngiliz zırhlısı, 4 Fransız zırhlısı, 16 mayın taramalar malzeme ve asker taşınması içinde 9 adet nakliye gemileri bulunmaktaydı, Ege'ye gelmeye başladıklarında.

Toplam deniz ve kara askeri olarak 6400 askerle geliyorlardı. Komutanları üç Amiral, 1 kara generali, 8 albay, 14 Deniz ve kara yarbayları ile 22 binbaşı ve 35 yüzbaşı ve üsteğmen subayları mevcuttu.

Gemiler Ege'ye girip yeri geldikçe karadan 5-6 mil uzaklara demirlemeye başlamışlardı. 6 Şubat ile 16 Şubat günleri İstanbul'daki elçilik kanalıyla Osmanlı devletiyle ilgili kurup, boğazdan geçiş müsaadesini de istemeyi ihmal etmişlerdi.

Bilinen gerçek şudur ki İtilaf Devletleri'nin çok donanımlı gemileri, getirdikleri savaş malzemeleri ve de silahlarıyla doğrudan Rusya'ya saldırmış olan Osmanlı ile savaşmak değildi. Boğazları anlaşmayla geçerek, Çar devletinin birde içerde başlayan isyanlar sebebiyle sıkıştığını görüp yardım istemekten ibaretti.

18 Şubat günü Infexible zırhlısından karadaki Ertuğrul ve Kumkale tabyalarına uzaktan top atışları yapılmıştı. Kara topçuları da buna karşılık verdiler. Durum Müstahkem mevki komutanı Cevat paşa tarafınca İstanbul'a derhal bildirilmişti.

Erkanı Harbiye'deki ve Harbiye nezaretinde görevli Alman generaller ile Osmanlı generalleri de derhal harp masasında buluştular. Meselenin ciddiyeti anlaşılıp o sırada 1. Ordu komutanı olan Alman general, (daha sonra mareşal) Limon Von Senders paşa, Tekirdağ'daki 5. Ordu komutanı olarak tayin edilmişti.

Değerli okuyucularım gelin Çanakkale savaşanın 18 Mart'ta başladığını unutup bir ay öncelerine kadar gidip doğrularını öğrenelim. Bölgeye hazırlıklar için 3. Kolordu komutanı Esat paşa planlamacıydı. Onun yanı sıra 5, 12 ve 11. Tümenlerinde katılması hazırdı.

Esat paşanın dışında Müstahkem mevki komutanı Cevat paşa, Vahit paşa, Ahmet paşa daha sonra Sarıkamış savaşına katılmış gelen Fevzi Çakmak paşa komutandılar. Bunlara ek olarak savaş tümeni olarak 18. Tümen kurulurken, komutan olarak Yarbay Mustafa getirilmişti.

Orduda artık toplam 3 topçu alayı, 2 süvari alayları ile piyade alaylarının 26 kadar olduğunu da neden tarihlerimizde hiç anlatmadılar. Albaylar Halil bey, İzzettin bey, Refet bey, Kemal bey, Hasan Basri bey ile yaklaşık 14 yarbay ve taburların komutanları olan 33 binbaşı ve 65 üsteğmeninde yanısıra 22 yüzbaşı ve teğmenler bulunacaklardı.

Bütün bunlar bilinmeden sadece üç beş yaşanmış savaşların öne çıkarılan kahramanlarında ibaret anlatmak tarihin en büyük çıkarma savaşlarını basit bir kısa süreyle çatışmalardan bahsetmek olur ki bu tamamen harp tarihine aykırı olur. Batılı devletler dünya tarihini değiştiren GELİBOLU HAREKATI diye uzun uzun anlattıklarını hiç anlayamadık ki

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları