Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Fatih Ergin

Fatih Ergin

25. SAAT

Cumhuriyetin yok edilen mucizesi: Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü

Yıl 1928, Ankara...

Cumhuriyetin ilk Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam; halk sağlığının korunması, aşı, serum ve hayati ürünlerin üretilmesi amacıyla tarihimizin ilk halk sağlığı laboratuvarını açmaya karar verdi.

Enstitü kurulduktan kısa bir süre sonra ilk aşı ve serumların üretimine başlandı...

Serum üretimi 1932 yılında Türkiye'nin tüm ihtiyacını karşılayacak düzeye geldi. Bu sayede serum konusunda yurt dışına bağımlılığımız son buldu.

1933 yılında kuduz aşısı üretimine başlandı.

1 sene sonra İstanbul Aşıhanesi, Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü bünyesine dâhil oldu ve çiçek aşısı üretimi, ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye geldi.

1935 yılında Farmakoloji Şubesi kurularak yerli ve yabancı ilaçlar ile diğer hayati maddelerin kontrolüne başlandı.

1936 yılında Hıfzıssıhha Okulu açıldı, ilaç üretimi üzerine eğitimler yapıldı. 1937 yılında kuduza karşı serum üretimi başladı.

Başarılı ilaç, serum ve aşı üreten enstitü, kısa süre içerisinde dünya çapında çok saygın bir kurum olarak kabul edildi. Çünkü artık verem, tetanos, difteri, kolera, tifüs, kuduz ve akrep serumları üretiliyor, bütün dünya çiçek hastalığı ile boğuşurken Türkiye yurt dışına aşı gönderiyordu.

1950'lerden sonra ülkemizin farklı yerlerinde Hıfzıssıhha Enstitüsü'ne bağlı laboratuvarlar açılmaya başlandı. Artık ilaç, aşı ve serumlar için 16 şehrimizde üretim yapılıyordu.

Dünyada yeni bir salgın hastalık baş gösterdiğinde enstitü o hastalığı hedef alan ilaçlar ve aşılar üretmeye devam ediyordu. Tetanos aşısı modernleştirilmiş, frengi teşhisine ilişkin modern yöntemler geliştirilmişti. Koleraya karşı laboratuvar kurulmuştu.

1976'da vereme karşı BCG aşısı için deneyler başlatıldı; 1983 yılında Türkiye, verem aşısı üreticisi oldu. 80'li yıllarda başlayıp hâlâ son bulmayan AIDS salgını için 1987'de araştırma merkezi açıldı.

Atatürk Türkiye'sinin yokluklar içerisinde var ettiği, sağlıkta bir dünya markası haline getirdiği bu kurumun aşı üretimi 1997'de durdu. 2011 yılında ise Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı kapatılıp, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu'na devredildi.

Sizin anlayacağınız, insanlığın kâbusu olan nice hastalıkla harikalar yaratarak mücadele eden bu kurum, Türkiye'de de egemen olan "Küreselleşme" ideolojisinin yarattığı neoliberal anlayışın darbesi ile yok edildi...

Şimdi ise başımızdaki korona belasından kurtulmak için aşı ithal ediyoruz. Ölümcül virüsten kaçmak neredeyse imkânsız hale gelirken, ister istemez gelecek aşı güvenli mi değil mi diye düşünüyoruz...

Cumhuriyetin mucizelerinden biri olan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü kapatılmasa ve sürdürülen aşı politikası desteklenseydi, uluslararası endüstriye pazar olmak yerine millî endüstri korunup kollansaydı, bugün dışarıdan gelecek bir aşıyı, ambulans bekler gibi bekler miydik?

"Paramız var ki ithal ediyoruz" anlayışı ile 'Yerli ve millî' pozları veren arkadaşlar anlayamasa da, bu enstitü bizim için işte bu kadar önemliydi...

Para bizim değildi, zaten o da gitti. Elimizdekilerden olduğumuzla kaldık...

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları