Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Çırağan baskını ve Ali Suavi

ALİ Suavi kimdir deyip anlamaya çalışalım. 1838'de İstanbul Cerrahpaşa'da doğdu. Babası Çankırı'nın Çerkez kazasından Hasan Ağa, İstanbul'da dükkan açmak üzere göç eder. Kağıtçı Hasan Efendi denirdi.

Oğlu Ali Suavi medrese tahsili sonrası, 1852'de açılan ilk Rüştiye'ye (ortaokul) girdi. Sultan Abdülaziz dönemi 1865'lerde bu kez çıkmakta olan Muhbir gazetesinde zaman zaman yazıları çıktı. Bu arada Genç Osmanlılar ile tanışmış fakat onlarla sıkı ve yakın ilişkilerinde hep tutarlı olmayıp fikirleriyle onlardan ayrılmıştır. Sonra Fransızcasını geliştirmek için Paris'e gitti. İki yıl kadar onu yakından takip eden Sadrazam Ali Paşanın isteği üzerine İstanbul'a geldi. Fransızca öğretmeni ve Edebiyatçı olarak Balkanlar'daki Osmanlı köy ve kasabalarında okul müdürü olarak tayin edildi. Yaklaşık sekiz yıllık bu çalışma sırasında bölgedeki Arnavut ve Boşnak halkları arasından birçok kişiyle tanışıp yakınlık kurdu. Sonra Abdülaziz sonrası tahta çıkan Abdülhamid döneminde öğretmen olarak İstanbul'a geldiğinde iş arar durumdaydı.

Bu sıra paşanın hemşerisi Bahriye Nazırı Müşir Eğinli Sait Paşa onunla ilgilenir.  Padişaha onu tavsiye edince, İstanbul'daki Galatasaray Okuluna Türk müdür olarak tayin edildi. Zaman zaman Ziya Paşa ve Namık Kemal ile görüştükleri oldu.

Çünkü Ali Suavi'nin aklında, aynen 1789'daki Fransa İhtilali gibi bir darbe fikri yatmaktadır. Tam bu sırada ünlü 93 Osmanlı-Rus savaşları sona ermişti. Bu arada Kıbrıs'ın İngilizlere kullanmalarıyla ilgili haklar verilmesi Ali Suavi'yi tedirgin etmişti. Devamlı düşünceler içindeyken okulda bile müdürlüğü sırasında öğretmenlere de bu yönde siyasi düşünceler yaydığına a şahit olunmaktaydı artık. Artık Ali Suavi kendisini Galatasaray'ın müdürü tayin eden Abdülhamid'e karşı kin duyuyordu. Maksat onu tahtından indirip yerine mutedil ve müzik sever, içkici, saraydan çıkmayan, rahat kullanılacak şehzade olan V. Murat olmalıydı.

Vaktiyle kendisinin Filibe taraflarındaki okul müdürlüğü sırasında yakından tanıdıkları vardı. Onların arasında Sırbistan ayaklanmasına katılanların İstanbul'a kaçıp geldiklerini biliyordu. Bunların arasında onların göçlerini sağlayan Nişli Salih'i de bulmakta gecikmemişti. Kalıbı şık biri olan Nişli Salih de Balkan Rus savaşı sırasında Türk ordusu askerleri arasına girip kendisi ve yakınları için itimat temin etmiş biriydi. Onun askerler arasında sürekli padişah karşıtı ve de İstanbul'dakilerin sadece para yediklerini anlatıp iç terör fikirlerini yaymaya başladığı bilinirdi.

Bütün bunlardan deneyimli olan Nişli Salih'ten ve Balkanlardan göç ettirdiği isyancılardan kendine de darbeyi sağlayacak silahlı güçler bulmaya başlamıştı. Galatasaray lisesi müdürü Ali Suavi hoca. Nihayet bu zemini bulan Ali Suavi için hareket günü 20 Mayıs 1878 olacaktı.

O gece Üsküdar Kuzguncuk'a gelerek oradaki Kuzguncuk korusunda saklanmış olan Balkanlı Nişli Salih ve adamlarını bularak konuşmalar yapıyordu. Hazır durumda silahlı ve bıçaklı, baltalı olan bu ekip sayıları iki yüzü bulunca önceden hazırlandıkları şekilde, sahildeki demirlemiş iki balıkçı takalarına bindiler.

Hedefleri gece sabah olmadan karşı kıyıdaki Çırağan Sarayı'nın sahiline yanaşıp buradan ayrılmadan bekleyen Şehzade Murat'ı enterne edip tahta çıkarmak üzere önlerine katıp Dolmabahçe'ye gideceklerdi.

Bu nasıl bir mantık ve hesapsızlıktı, asırlardır süregelmiş bir imparatorluk devletinin, Padişahlarını ulu-orta gelip tahttan indirmek mantığı hiçbir zaman olamazdı ki, Ali Suavi henüz 40 yaşında Genç Osmanlı aydınlarından biriydi. Devletin yapısını, yönetiminin içinde ordusu, polisiye teşkilatının ve idare mekanizmasının olmadığını bilmek gibi hatası olmazdı.

Sarayda bulunan Harem ağalarının birisi de sanki bunları bekler gibi karşılamıştı. Nişli Salih ve silahlı ekipleri yanaşan tekneyle, sarayın bahçesine girdiler. Bu sırada durumdan haberi olan Şehzade Murat ve annesi Şevketzan Hanımefedi de uyumuyorlardı.

Saray bahçesine giren Ali Suavi'yi balkondan gören Şehzade Murat

- Biraderi ne yaptınız, der. Ali Suavi de

- Ona bir şey yapmadık, evvela size biad edeceğiz. Sonra da onu zorluk çekmeden tahttan indireceğiz…" der. (tarih tekrardır, bugünkü gibi)

Ali Suavi'nin bu sözleri şehzadeyi tatmin etmedi. Çünkü topu topu birkaç yüz kişi,  silahlı ve bıçaklı ne oldukları belirsiz eşkıyalarla birlikte koca Osmanlı devletinin tahtı ele geçirilemezdi.

Şehzade Murat bu arada merdivenden çıkıp şehzadenin elinden tutarak onu indirmeye çalışmakta olan Ali Suavi'ye garip garip bakmaktaydı. Öteki koluna da Nişli Salih efendi girmiş, sırıtmaktaydılar.

Bu sırada Çırağan Sarayının korumasız bırakıldığını sanmak ise imkansızdı. Nitekim saraya yapılan denizden saldırı çok geçmeden hemen bugün Ortaköy'ün sırtındaki Balmumcu kışlası ve İstanbul Merkez komutanlığı bulunmaktaydı. Halen de aynen devam eder.

İstanbul Garnizonun da Merkez Komutanı devletin saraylarını korumakta görevli komutan  Plevne savaşına katılan Albay Hasan'dı. Kendisi savaştan sonra Mirliva (tuğgeneral)  yapılarak bu göreve getirilmişti.

Kendisi 1878 başında tayin edildiği için imzalarının üstüne sadece 7-8 işaretini koyardı. Bunun için ona Yedi Sekiz Hasan Paşa derlerdi. Savaşların getirdiği deli yürekli bir askerdi. Gece yarısı henüz sabah namazı okunmadan Çırağan'da denizden saldırıyı duyar duymaz, komutanlık karargahından çıkıp yanına sadece bir bölük silahlı ve kılıçlı askerini alarak yokuş aşağı iner.

Bu arada sarayın bahçesine giren Yedi Sekiz Hasan Paşa ise elinde sallamakta olduğu kalın bastonuyla, önüne çıkanları kolayca yere yatırmaktaydı.

Aslında onun asıl adı Küçük Sait Paşaydı. Ünlü Said Paşa ile karıştırılmaması için denirdi. Oysa lakabı Hasan'dı. Gür sesiyle darbeyi başlatanlara savaş gibi saldıran Yedi Sekiz  Hasan Paşa çok geçmeden merdiven altına saklanmaya çalışan Ali Suavi'yi bulur bulmaz tanımaksızın başına ayağıyla çengel atıp bastonu ile başına birkaç kez vurduğunda, Galatasaray okulu müdürü Ali Suavi öldürülmüş oldu.

Ali Suavi'yi Abdülhamit öldürmüştü sözlerinin hiçbir doğrusu yoktur.

 

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları