Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ömer Erbıyık

Ömer Erbıyık

Baktığım Yerden

Çanakkale demek

Dünyada eşine asla rastlanamayan, büyük kahramanlıklar gösterilerek yazılan büyük destan, büyük zafer.

"Çanakkale zaferi."

Geçen sene bugün yayınlanan aşağıdaki yazımı, Çanakkale destanının yazıldığı aynı günde tekrar yayınlamayı uygun değerlendirdim.

 

***

 

18 Mart 1915.

Çanakkale deniz savaşları.

Denizden geçemeyen küffar bu sefer 25 Nisan 1915 tarihinde karadan şansını deniyor.

Silahta, mühimmatta, teknolojik imkanlarda, insan gücünde, giyimde kuşamda, yiyecek dahil lojistik bütün imkanlarda bizden kat ve kat üstünler.

Ama karşılarındaki yürekleri vatan sevgisi ve iman dolu, mermiye göğüs geren,

"Ya istiklal ya ölüm." diyen Mehmet'leri hiç düşünmemişlerdir.

Şu husus unutulmamalıdır ki; "En güçlü silah ölümü göze almış insandır."

 

 * * *

 

Evet şimdi başlayalım;

 

"Ne demektir Çanakkale?"

Çanakkale demek; Vatanı uğruna canını vermiş yüzbinlerce şehit demektir.

Parçalanmış kafalar, gövdeler, bacaklar, kol, çene, parmak, el ve ayaklar.

Eli, ayağı, kolu, parmağı kopmuş, gözleri kör olmuş yüzbinlerce yaralı.

Dışarı fırlamış iç organlar.

 

***

 

Her yer cesetlerle dolu.

Doktor, sağlık malzemesi, morfin çok kısıtlı.

Sadece yaşama şansı olan askerlerle ilgilenebilen doktorlar.

Yaralı çok.

Ağrıdan kıvranan, inin inim inleyen yaralılar.

Sadece kurtulma ihtimali olanlara kullanılan ağrı kesiciler.

Kurtulma ihtimali olmayan yaralı Mehmet'lerden yükselen feryatlar.

Nihayetinde ruhunu teslim eden Mehmetler.

İşte Çanakkale bunlar demektir.

 

 * * *

 

Bu yaralılardan yarası çok ağır bir nefer getirildiği doktora;

"Babaa, babaa" der.

"Tanımadın mı baba beni? Ben senin oğlunum." 

Evet bu ifadelerin ağızdan zorlukla döküldüğü o nefer.

 

 * * *

 

Doktor, çaresizlik içinde oğlunun kanlı yüzünü siler.

Oğlu çok acı çekiyordur.

Hem de çok.

Kurtulma ihtimali zayıf mı, hem de çok zayıf.

Oğlunun yarası çok ağırdır.

Kurtulma şansı yoktur.

Yaralı askerleri ameliyat eden doktor sedyecilere seslenerek;

"Bunu gölge bir yere kaldırın." der.

 

 * * *

 

Baba elindeki ağrı kesiciyi çok acı çeken oğluna değil, sadece kurtulma ihtimali olan yaralı Mehmetlere şırınga eder.

Saatler geçmiş, doktor bitap düşmüştür artık. 

Görevini başka bir doktora teslim eder.

Koşarak gölge bir yere bırakılan oğlunun yanına gider.

Oğlu son nefesini vermiştir artık.

Doktor baba kanlar içerisindeki oğluna sarılarak hıçkıra hıçkıra göz yaşı döker.

 

 * * *

 

İşte ölmek üzere olan oğluna kısıtlı miktarda olan ağrı kesiciyi vurmayan, kurtulma ihtimali olan Mehmet'lere o morfini saklayan, fedakar böyle doktorlar demektir Çanakkale.

 

***

 

276 kg. mermiyi sırtlayarak topa yerleştiren Seyit Ali yani Seyit onbaşı.

İngiliz gemisi Ocean'ı batırır 3'üncü atışında  o Seyit onbaşı.

Karşılığında sorar komutanı;

"Ne istersin Ey Seyit onbaşı?"

Karnı aç olduğu için bir ekmek ister.

Sonra da "Arkadaşlarımın hakkı geçer" diye onu da almaz o asker.

Cumhuriyet'in ilanından sonra teklif edilen maaşı da;  "Ne yaptıysam vatanım için yaptım." diyerek geri çevirendir bu kahraman.

Evet Çanakkale, yeryüzünün henüz böylesini görmediği "Seyit onbaşı" demektir.

 

 * * *

 

Havada çarpışan mermiler.

Birkaç dakika sonra şehit olacağını bile bile "Allah Allah"  nidalarıyla taarruza geçen Mehmet'ler.

Yüz binlerce etrafa yayılan şarapnel parçası.

Şahadet getiren dudaklar.

Silah arkadaşlarının, komutanlarının kollarında son nefesini veren o kınalı kuzular demektir Çanakkale.

 

 * * *

 

Ezine ilçesine bağlı Geyikli beldesinden Halil Helvacı.

Çanakkale'de Arıburnu Cephesi'ndeki 27'nci Alay'daydı. Bir keresinde 3 gün süngü harbi yaparlar düşmanla.

Üç gün sonunda koskoca alaydan 7 kişi kalmıştır.

Bunlara 10 er daha verirler ve Halil'i çavuş yaparlar.

Bir gün düşmana Arıburnu'ndaki mevziden ateş ediyordur çavuş Halil.

Tetiği çekiyor ama tüfek patlamıyor.

Yanındaki arkadaşa;

"Tüfek bozuldu galiba."der.

Arkadaşı kontrol ettikten sonra yüzüne acı acı bakar.

"Senin tüfekte bir şey yok. Tetiği çeken parmağın kopmuş be adam."  deyince Halil çavuş;

"Parmağımın acısını o an duydum." diye anlatır o anı.

Bir kurşun gelmiş, tetiği çektiği parmağını alıp götürmüş orta yerinden.

Savaşırken parmağının dahi koptuğunu anlamayan kahraman "Halil çavuştur." Çanakkale.

 

 * * *

 

Çanakkale demek binlerce yan yana, sırt sırta yatan Mehmetçikler.

Bir hilal uğruna batan binlerce güneşler.

Anasına, babasına, evladına, eşine doyamadan vatanı için canını veren babalar, evlatlar ve de eşler.

Siperlere mermi, silah taşıyan analar, kadınlar.

Evlatlarını; "Ya gazi ya da şehit olacaksınız." diyerek gönderen o yürekli analar.

Köylerde, kasabalarda erkeğin kalmadığı,  diğer cephelerden asker getirilemediğinden, en yakın çevreden başlayarak,  gençliklerinin baharındaki "15 yaşındaki gençlerin" dahi, Çanakkale'ye sevk edildiği yerdir  Çanakkale.

 

* * *

 

Evet 18 bile yoktu çoğu askerin yaşı.

Hey on beşli on beşli. 

Tokat yolları taşlı.

Onbeşliler gidiyor.

Kızların gözü yaşlı.

 

Türküsünün düğünlerde oyun havası olarak dinleyip utanmadan oynadığımız bir ağıtın öyküsüdür Çanakkale.

(Konuya bir sonraki yazımda devam edeceğim.)

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları