Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Fatih Ergin

Fatih Ergin

25. SAAT

Afgan ordusunu durduran gizli el

Dünyanın kilitlendiği, gelişmelerin endişeyle izlendiği Afganistan ile ilgili herkes aynı sorunun cevabını arıyor; ABD ve NATO müttefikleri tarafından Batılı modern ordular gibi dövüşebilecek şekilde eğitilip donatılan ve 300 bin mevcudu bulunan Afganistan Ordusu, nasıl oldu da 70 bin kişilik Taliban'a direnemedi? 

Taliban karanlığı, Kabil ve bütün ülkenin üzerine nasıl bu kadar kolay çökebildi?

Bu durumu izah etmek için tüm dünyanın önüne bir resim konuluyor; "Afgan Ordusu savaşmayı denemedi bile. Afganlarla olmuyor. Zaten Afganların askerlik eğitimi almaya uygun bir yapısı yok. Kabile aidiyetleri baskın çıkıyor. Ulus bilinçleri yok…" vs vs.

Aslında durum böyle değil. Yani pek de öyle değil…

NATO tarafından modern Batılı ordular nasıl savaşıyorsa, o şekilde eğitilip donatılan Afgan Ordusu, hava ve lojistik desteği ile ağır silahlarına ve istihbarata güveniyordu. Bu sayede Taliban'la 2021 baharına kadar bir şekilde mücadeleyi dengede götüren bir görüntü sergiliyordu.

 Evet, uzun vadede ne olacağına dair endişeler vardı ama kimse ağustos ayında ordunun çöküp Kabil'e Taliban'ın gireceğini beklemiyordu…

Öyle ki; Afgan Ordusu'na bütün lojistiği sağlayan, hava kuvvetlerinin idamesi, istihbarat toplanması ve analiz edilmesi gibi konularda destek veren özel güvenlik şirketleri nisan ayında ABD'nin o zamanki çekilme tarihi olan 11 Eylül'ü de geçecek şekilde Afgan Hükümetiyle kontratlar yenilediler.

Yani gitme niyetleri yoktu…

Mayıs başında ise Doha'daki görüşmelerden sonra ABD'nin Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad senatodaki dış ilişkiler komitesine "Kabil'in bir anda düşmesi tehlikesi abartılmıştır. Dayanır dayanmaz o ayrı ama Afganistan'da şu an hükümet ve ordu yerinde."  minvalinde konuştu.

Arkasından her ne olduysa, çok garip bir şekilde temmuz itibariyle Afgan Ordusu'nun modern bir ordu gibi dövüşmesini sağlayan şirketler "Bizim artık burada korumamız yok" diyerek bavullarını topladılar ve gittiler.

Çöküşün ilk adımı onların gidişiyle başladı.

Kimsenin söylemediği şey şu; "Afganlara 20 yıl boyunca Batılı ordular gibi dövüşmeyi öğrettiniz sonra da bunu yapabilmeleri için en temel kaynak olan lojistik desteğini çektiniz…"

O zaman Afganistan'da neler olduğunu anlamamız için sorulması gereken ilk soru şudur; orduya lojistiği sağlayan bu firmaların gitmesini kim sağladı?

Çünkü bu şirketler gittikten sonra, hava kuvvetleri uçmaz, ağır silahlar kullanılamaz oldu. İstihbarat toplama ve analiz etme gerçekleştirilemedi.

Sonuçta kaçınılmaz olarak Afgan Ordusu felç oldu. Hızla arazi kaybetmeye başladı.

Merak ediliyor ya, "300 bin kişilik ordu 75 bin kişiye bu kadar hızlı nasıl yenildi" diye, işte ilk cevap bu.

Lojistik destek çekilince, Afganlar "teslim olalım" demediler. Bildikleri eski usulde dövüştüler…

 Afgan hükümeti, Afganistan'ın eski savaş modeli olan savaş ağalarına ve milis güçlerine dayalı savaşma modelini geri getirmek üzere, bu işin uzmanları olan İsmail Han, Raşit Dostum, Ata Muhammed Nur gibi savaş ağaları/ komutanlara çevirdi yüzünü…

Raşid Dostum ağustos başında Ankara'daydı. Milli Savunma Bakanı  Hulusi Akar'la görüştü. Türkiye'den ayrılmadan önce bir şey söyledi, ilginç ki gözden kaçtı.

Dostum dedi ki; "Eğer bu işi başaracaksak, karşı karşıya olduğumuz küçük bir komplo değil. Bütün siyasilerin ve generallerin kişisel çıkarlarını kenara bırakıp iş birliği yapması lazım."

Dostum ardından Kabil'e gitti, Devlet Başkanı  Eşref Gani ve Savunma Bakanı ile görüştü. Sonra Mezar-ı Şerif'e geçti.

Ağustosun ikinci haftasında ise, Dostum ve Ata Muhammed Nur'un milisleri ile hükümet güçleri Mezar-ı Şerif'te mevzilenmişlerdi. Herat'ta ise, İsmail Han'ın milisleri yine hükümet güçleri ile birlikte mevzilenmişti. Böylelikle Taliban yenilgiye uğratılacak ve masaya oturmaya zorlanacaktı. 

Sonra mı?

İsmail Han'ın Herat'ta tuzağa düşürülüp Taliban'a teslim edildiği haberi geldi. Ertesi gün Mezar-ı Şerif'e yaklaşmakta olan Taliban, hükümet güçlerinin, yani Afgan Ordusu'nun silah ve teçhizatlarını teslim edilerek geri çekilmesi sonrasında şehre direnişle karşılaşmadan girdiler.

 Ata Muhammed Nur ve Raşit Dostum'un birlikleri Özbekistan sınırına kaçarken Ata Muhammed Nur şöyle bir açıklama yaptı; "Korkakça ve büyük bir komploya maruz kaldık. Beni ve Raşit Dostum'u da tuzağa düşürerek ele geçirmeye çalıştılar. Ama bunu başaramadılar."

Gerçek resim ortaya yavaş yavaş çıkıyor, farkında mısınız?

Neydi ilk soru; Afgan Ordusu'nun Batılı ordular gibi savaşma yeteneği ve donanımını elinden kimler aldı?

İkinci soru ise şu; bu yetenek elinden alındıktan sonra ordu Afgan usulü savaşmaya kalktığında, bu mücadelenin komutanlarını kim tuzağa düşürüp Taliban'a teslim etmeye çalıştı?

Kabil bunlar yaşandıktan sonra düştü.

Bu soruların cevaplarını bilmeden Türkiye'yi yönetenlerin Taliban ile görüşmesi de çok ama çok anlamsız olacak. Çünkü bu tezgâhı kuran her kimse, Türkiye'nin muhataplarından biri o olacak.

Ve o muhatap ne istiyor?

TALİBAN KİMİN ÜRÜNÜ?

Bu sorunun cevabını hemen verelim; Taliban, Pakistan askeri istihbaratının bir ürünüdür.  Bunu ABD'li uzmanlar da ABD 2000'li yılların başında Taliban'la savaşırken ifade etmişlerdi.

Taliban, dünyanın en güçlü istihbaratlarından biri olan Pakistan askeri istihbaratının resmen değil ama fiilen bir koludur. Tıpkı Afganistan gibi uluslaşma sorunu yaşayan Pakistan, kendi güvenliği için Afganistan'ı kontrol altında tutma politikası izliyor…

Pakistan'da bu politikanın iki senaristi vardır; biri Kara Kuvvetleri Komutanı diğer İstihbarat Başkanı. Pakistan hükümeti, Afganistan için ne karar alırsa alsın, bu iki isim kabul etmeden bir adım dahi atılamaz.  

Yaşananlar arasında gözden kaçan bir başka detay ise şu; Kandahar'da ABD için çalışan yetkililer ve Afganistan'ın eski devlet başkanı Karzai, hem Taliban'ın 1996'da ilk gelişi sırasında hem de ikinci gelişinde aracılık rolü üstlendiler.

Orta seviyedeki komutan ve yöneticilerin direnmemesini istediler.  Direnmeden teslim olmaları konusunda çaba harcadılar.

Sonuç olarak ortaya çıkan resim şu;

Aslında Afgan hükümeti ve ordusunun Taliban'a karşı çok daha uzun süre direnme kabiliyeti vardı. Fakat bu kabiliyet Afganistan'la Taliban'la yenişebilmesine yetecek bir kabiliyet değildi. Hele ki, arkasında uluslararası toplum ve koalisyon güçlerinin desteği olmadan…  

Bu da kaçınılmaz bir şekilde çok uzun ve büyük bir ihtimalle ülkenin yegâne temel gelir kaynağı olan uyuşturucu parasıyla finanse edilecek bir iç savaşa yol açacaktı. Bu istenmedi…

Bunun yerine Taliban'ın daha sorunsuz bir şekilde ve bütün ülkeye hakim olmasını sağlayacak bir plan uygulamaya konuldu. Bu senaryoda Pakistan büyük ölçüde başrolü oynadı.

Dolayısı ile "Taliban ile konuşacağız" dediğinizde, önce Pakistan'la konuşacaksınız. Çünkü senaryoyu uygulamaya koyan ve Taliban'ın 75 bin kişilik güçle felç edilmiş Afgan Ordusu'nu kenara itip ülkeyi ele geçirmesini sağlayan onlar…

Tabi bir de Pakistan'ın bu işte müttefikleri var. Bu müttefiklerden biri de ABD.

Çünkü Pakistan, askeri istihbaratının ABD Afgan Hükümetinin arkasında dururken böyle bir şey yapabilmesi mümkün değil.

Hayır, Biden'ın kararı falan değil bu. Böyle şeyler genelde ABD Başkanı'na kadar gitmez o sistemde. Bilinçli olarak götürülmez. Belli ki ABD'de de bir grup insan bu işin bu şekilde olmasının ABD'nin çıkarlarına olacağına karar verdi. Ve bu yönde Pakistan'la iş birliği yaptı…

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları