Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

2. Dünya Harbi ve Varlık Vergisi

Tarihte anlatıldığına göre, "Avrupa ülkeleriyle iç zorlukları varken, kıyaslayacak olursak kitlesel olarak ekonomik zorluklar var ama Türkiye'nin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün tam tarafsızlık politikası sayesinde savaşa girmemiştik" denildi yıllar boyu bize.

Bu deyiş şeklen de olsa doğrudur. Fakat dünyada ünlü-ünsüz tüm devletlerin katıldığı böylesine büyük bir savaşın, nasıl olup da dışında kalabilmiştik? Bu sorunun cevabını belki de fazla bilmek de istemedik.

Aslına bakılırsa bölgedeki gelişmelerin içinde 7 Nisan 1939'da "Millî Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu" daha sonra da 26 Ocak 1940'ta da Millî Koruma Kanunu kabul edilip, uygulamaya konulmuştu ülkemizde.

Bunun bir maddesinde "Fevkalade hallerde icra vekilleri heyetine bu kanunda gösterilen şekil ve de şartlar dairesinde yeterince vazife ve salahiyetler verilmiştir" deniyordu. Tarih tekrardır derler işte 75 yıl sonra günümüzde, sözde başkanlık sistemi savıyla, tekli Cumhurbaşkanı'nın acil haller adıyla kullandığı "Kanun Hükmünde Kararname" tarih tekrarıdır.

O yıllarda 2. Dünya harbi çıkmış ve oldukça da etkili Alman ordusunun 2. Tümeniyle birlikte Romanya'yı kuşatıp, Bulgaristan'a girmiş ve Türkiye sınırlarına kadar dayanmış durumdaydılar. Tarih 14 Şubat 1941 idi.

Böylece Türkiye çevresinde ateş çemberi daralmaktayken olası bir taarruzla Almanların Türkiye üzerinden de hareket edip, Basra'ya kadar ulaşacakları denilmekteydi. Olası Alman saldırılarına ihtimal verilerek Ankara'da çalışmalar yapılırken Cumhurbaşkanı İnönü'nün acilen Alman Lideri Adolf Hitler ile görüşüp, Alman ordularının Türk topraklarına girmesini sağladığı bilinir. Hatta bunun güvencesi için de Almanların Ankara'daki Büyükelçisi Franz Von Papen, Dış İşleri Bakanlığında bir toplantı yaparak "Ülkesinin Türkiye'ye hiçbir zaman saldırmayacağını" söylemişti.

Her şeye rağmen bir taraftan müttefik ülkelerin temsilcileri de aynen I. Dünya Harbi'nde olduğu gibi müştereken Türkiye'nin de savaşa girmesini istemekteydi.

Aslına bakılırsa oluşan kuşkularda "Türkiye savaşa girecek miydi? Yoksa ani bir saldırı ile savaşa girmek zorunda mı bırakılacaktı."

Aslında bunun cevabını I. Dünya Savaşı döneminde aramalı. Almanların Geoben ve Breslau zırhlılarına sahip olup, Rus limanlarına saldırarak zorunlu savaşa girmiştik. Bütün bunların ötesinde bu gizli-açık temaslar devlet temsilcileri arasında devam ederken Hitler'in ise Türkiye'ye saldırıp, saldırmayacağı cevabını 4 Mart 1941 günü Alman Büyükelçi Von Papen, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'ye sunulmak üzere Hitler'in mektubunu iletir. Üstelik Hitler bu mektubunda savaşı kendisinin çıkarmadığı da iddiasını sürdürmekteydi.

Nihayet Nisan 1941'e gelindiğinde Mihver Devletleri Yugoslavya'yı işgal eder, Almanlar Yunanistan'a girer, Türk deniz sınırına kadar Akdeniz'i de uluslararası savaş bölgesine döndürmüş oldular. İşte bu şartlarda Türkiye'nin Avrupa ülkeleriyle demir yolu irtibatları da kesilmiş oldu.

Bütün bu gelişmelere rağmen Türkiye ile yapılmış olan saldırmazlık antlaşması ile güney cephesi güvenliğini sağlayan Almanya 22 Haziran 1941'de müttefiki Rusya'yı işgal ve ordusunu imha ile alakalı şekilde iki Kolordusu ile 'Barboros Harekâtı'nı başlatır.

Savaş bölgesinde aralık 1942

Avrupa, Almanya'nın sebep olduğu büyük harbi yaşamakta. Almanya'nın Rus cephesinde istediği gibi üstün başarı sağlayamadığı yazılmaktaydı. Türkiye'miz dünyanın ateşle oynadığı ortamların dışında kalsa da kendi ülkesince nasıl ekonomik gücü sağlayacaktı.

Henüz 18 milyon nüfusa sahip, sanayileşme imkânı bulamamış toplumu bu özelliği ile fakir Türkiye savaşın yarattığı ekonomik sıkıntıları da yaşamaktaydı. Bir yandan ekonomik imkânsızlıklar, halkın ekmek ve şeker karneleri kullanmasını gerektirmişti.

Diğer yanda piyasalarda oluşan mal darlığı sonucu spekülatif kazanç elde eden çeşitli gayrimüslimlerden oluşan iş adamlarının varlığı rahatsız edici boyuttaydı. Böylece de Kasım 1942'de mecliste Varlık Vergisi yasası çıktı. Yasaya göre Varlık Vergisi borcunu ödeyemeyen yükümlülerin mal varlıklarına el konulacak, vergisini ödeyemeyen çoğu gayrimüslim iş adamlarının Aşkale'de kurulmuş olan iş ocaklarına yollanacağı söylendi. 

cumhuriyet-001.jpg

4 Aralık 1942 tarihli Cumhuriyet gazetesinde de devletin mecliste almış olduğu bu varlık vergisi de halka yayın yoluyla duyurulmuş oldu. Gazetenin üst yazısında "Varlık vergisi kanunu bütün şartlarıyla da tatbik edilecektir" deniliyordu detayları da verilerek.

Bu kanuna göre "Kimin ne kadar vergi ödeyeceğini, il ve ilçelerdeki kurulu komisyonlarca tespit edilip, komisyonlara verdiği vergi miktarlarına ise itiraz yolu kapalıdır. Ödeme süresi en fazla bir ayla da sınırlı olup, bu sürede ödeyemeyenlerin malları da haciz edilecek, icra yoluyla satılması uygundur."

Bütün bunlara rağmen borcunu ödeyemeyen mükellefler ise borçlarını "bedenen çalışarak da ödemek amacıyla Aşkale'deki çalışma kamplarına gönderileceklerdir." deniliyordu bütün çıplaklığıyla.

Bu oldukça garip gibi gösterilir. Fakat örneği Almanya'da Nazi Partisi lideri Adolf Hitler'in kararlarıyla, Alman zenginleri olan Yahudilerin acil mal varlıklarına el konulmuş, Auschwitz toplama kamplarına da 1934'ten itibaren yollanıp, esir alınmışlardı.

son-posta.jpg

Ancak, bu yıllarda Osmanlı'dan beri vatandaşta olan azınlık halklarının sermaye ve ticaretin ise büyük kısmı, Ermeniler, Yahudiler ve Rumlar'da idi. Bu kanunun uygulanmasını 5 Ocak 1943 tarihli Son Posta gazetesinde şu başlıkla açık biçimde görürüz: "Varlık vergisini ödeyemeyen ilk kafile dün akşam Aşkale'ye yollandı."

Ancak o yılları yaşayanların yazılı, gerçek belge ve kitaplarına bakacak olurlarsa oldukça etkili biçimde ülkemizin büyük bir mali kriz yaşadığını anlarlar. Bu sebeple aydınlar ve bürokratlar, Devleti Varlık vergisini çıkarmakta haklı görmekte.       

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları