Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

18. yüzyılda Avrupalı sömürgeciler biz Türkleri nasıl görmekteydi?

Bir şeye samimiyetle ilerleyen insan, menfaatlerinin kılavuzluğunda 99 kişiye bedeldir… Ne yazıktır ki şimdiye kadar biz ne kendimizi ne de atalarımızı anlamadık ya da anlamak istemedik… Oysa 19. yüzyıl sonlarında Lord Byron derdi ki:

"… Türkler ne iki yüzlüdür ne de yalancıdır. Bu gerçek birçok dönemlerde devletleri yıktı, alçalttı ancak kendileri hiçbir zaman alçalmadılar…"

İşte bu ve buna benzer birçok örneği alırsak o zaman Batılı Hristiyan devletlerin biz Türklere de nasıl, neden ve hangi gözlerle baktığını anlarız.

Gelin bundan tam 220 yıl öncesine kadar gidelim ve karşımıza döneminde Yeni Sezar dedikleri Fransız İmparatoru General Napoleon Bonaparte'ın o yıllar Mısır seferinden sonra Osmanlı Türkü için neler söylediklerine bakalım:

"… İnsanları yükselten iki büyük meziyet var: Erkeğin cesur, kadınınsa iffetli olması… Bu iki meziyetin yanı sıra her iki cinsi, kadınıyla erkeğiyle şereflendiren de bir fazilet vardır… Vatana icabında her şeyini feda edecek kadar bağlı olmak duygusu…

Bu meziyetler ve faziletler ise en büyük kahramanlığı, hayatın temeline, kaderine karşı fütursuz kalmayı ve de ağır olayların da acılıklarına göğüs germeyi doğurur… İşte yer yüzünde TÜRKLER bu çeşitte kahramanlardır ve ondan dolayı diyebilirim ki TÜRKLER ÖLDÜRÜLEBİLİR FAKAT ASLA MAĞLUP EDİLEMEZLER…"

Peki, Avrupalı Hristiyan milletler, 15. asırdan itibaren devletleşme dönemine girdiklerinde Osmanlı-Türk İmparatorluk devleti için fikren düşmanlık gütmüş de olabilirler. Ancak onların planladıklarındaki esaslar sanıldığı gibi değildir, gerçeği de şuydu:

"… Bir devleti zayıflatmak, tamamen veya belli oranlarda bağımlı kılmak, parçalamak ve de istenilen rejim ve biçimlere sokmak doğuya karşı Hristiyanların her zaman asıl hedefleri ve görevleri olmuştur.

Buna mukabil kısmen veya tamamen işgal etmeyi hedefleyen dış ülkeler doğmuştur. Onlar çeşitli yollar ve yöntemlerle hedef sayılmış ülkedeki siyasi, etnik ve gelişim mesafelerini etki altına alarak kendi amaçlarına uygun düzenlemelerle çalıştıkları bilinen her tür stratejileri daha yararlı saymıştır."

Önemli bir Çin atasözünde:

"… Ağaç ne kadar yüksek olursa olsun, yaprakları yine de yere düşer…" der. Bilinmelidir ki dünya tarihinde asırlardır süregelen Türk devletleri için, şu ya da bu sebeple içten onu karıştıracaklar olagelmiştir.

Fakat bilinmekteydi ki 19. yüzyıla girildiğinde Avrupalı devletlerin Osmanlının azınlık halklarını yönlendirme ve etkileşim altına sokmak gibi uğraşları yaşanmıştı. Fransızlar bu sebeple İstanbul'a büyükelçi olarak Sebastian'ı yönlendirmiş, o da raporunda:

"… Majesteleri, Ermeniler Osmanlı topraklarındaki muhtelif bölgelerde hayatlarından o kadar memnunlar ki böyle işlere karışacak siyaset oyunlarına pek de girmezler. Bizler kadar sabırlı olmayan bu insanlar böyle işlerden de pek anlamazlar…" diyordu.

19. yüzyılın ikinci yarısına girerken, o dönemlere kadar Orta Doğu bölgelerinde seyahatler yapan Gerard De Nerval yazdıklarında kısaca şöyle diyordu:

"… Osmanlı İmparatorluğundaki doğu topraklarında dört millet; Türk, Ermeni, Yahudi ve Grek (Yunan) hep beraber bir arada ve huzur içinde yaşamaktadırlar. Yıllardır bu böyle devam etmektedir… Hatta birbirlerinden asla nefret etmezler, düşmanlık dahi duymamışlardır… İşte bu gördüklerime karşı bizlerin halklarında bu örnek davranışlardaki dayanışmalar ve hoşgörü çeşitleri illerde, hatta partilerimiz arasında bile görebilmek mümkün değildir…"

Değerli okuyucuların, bize anlatılan taraflı-tarafsız tarih kitaplarının dışında Osmanlı halklarının kendileri için söyledikleri birçok acı gerçekler de vardır. Örneğin aslen Orta Avrupa'daki Macar Ermenilerinden Adriyani, Ermeni tarihini anlattığı kitabında açıkça şöyle diyordu:

"500 yıl hâkimiyetleri altında rahatça yaşadığımız Osmanlı Türkleri, bizlere hayat hakkı tanımamış olsaydı neler olurdu? Hatta Batılı ülkelerin anlattığı gibi günde yalnızca bir tek gayrimüslim öldürülmüş olsa neler olurdu? Bugün, bu topraklarda yaşamakta olan Grek (Yunan), Sırp, Ermeni, Yahudi hatta Bulgar halklarından bahsetmek ve hatta varlıklarını da görmek hiç de mümkün olmazdı…"

Evet, asırlardır süregelmiş Osmanlı-Türk İmparatorluk Devleti'nden bahsediyoruz. Yazıla gelmiş tarih kitaplarının aksine, en azından 120 yıl öncesindeki başkentimizde olan Konstantinopolis ya da İstanbul halkı neydi? Örneğin iki kez İstanbul'a gelen Fransız yazar Pierre Loti der ki:

"… Doğu hülya ve efsaneler âlemidir… İşte Türkler, o rengarenk âlemin gözüdür, dilidir, ışığıdır ve de birebir asırlardır yaşayan gerçeğidir…"

Gelin yine size Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki Alman generali, mareşalliğe kadar Osmanlı ordularında birebir hizmet etmiş Von Moltke'nin anılarından bir paragraf aktarayım:

"… Dünyada bu müsellah (donanımlı, silahlı) milletin en canlı örneği Türklerdir… Gördüğüm bu diyardaki köylüsünün orak, katibinin kalem ve hatta kadınlarının etek tutuşunda silaha sarılmış bir pençe kıvraklığı vardır… Onlar doğduğu günden beri müsellahtır, silahlıdır… Bundan dolayı da hayata ve de olaylara güvenle bakarlar…"

Değerli okuyucuların, bu köşe yazında diyeceksiniz ki neden bize bizi anlatmaya çalıştın!.. Evet, ne yazıktır ki 21. yüzyılın ilk çeyreğini yaşarken, 100. yılına da gelmekte olduğumuz Türkiye devleti sarsılıyor mu? Ya da sadece biz değil, tüm dünya artık değişim mi gösteriyor?

60 yıl önceleri tanıdığım, rahmetli dostum, ağabeyim, ünlü şair Halil Soyuer 1975-1980'lerde ülke ve dünya karmakarışık hâldeyken şiirinde der ki:

"Bu iş nereden geldi başımıza nereden?

Bekleyip duruyor, yardım bizlerden

Tutun kaldıralım düştüğü yerden,

Hep birlikte kucaklayın dünyayı…"

Fikir akımları kuvvetle ve şiddetle reddedilmez, aksine bunlarda gerçekler olup, buna karşılık en etkili çare, gelen fikir cereyanlarına akıllı fikirlerle karşılık verebilmektir…

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları