Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

115 yıl önce Türk-Müslüman dünyası-Gaspıralı İsmail

M.Ö. Yazılı eski Çin tarihlerine göre TÖRK ya da 12.yy. adlandırmasıyla TÜRKLER asırlar içinde dünya tarihlerinde vazgeçilmez şart tanımadan muhtelif adlarla devletler kurmuş, bazıları ise Dünya tarihçilerine göre İmparatorluk oldu

Ancak batılı kaynaklar asırlar boyu onlara BARBAR da demişlerdi. Üstelik orta çağların var olan şartları içinde Gazneliler sonrası bu kez iç Asya'dan batıya yönelip, Harzemşahlar ve güneyde Karahallılar adıyla devletler kurdular.

Onların takip eden asırlar içinde Gazneliler ve Selçuklular ile giderek batıya yönelip, Anadolu'yu da içine alan coğrafyalarda uygar medeniyet kurdu. Temel şuurlarında vazgeçilmez olan arzuları, kitle birliktelikleri ile aynı dil ve aynı inanç düşüncesini öncelikli sayıp hâkimiyetler kurmuşlardı.

Değerli okuyucularım, tasada, kıvançta, kaderde geçmişlerden gelen tarihiyle, diniyle, kültürleriyle ve sahip oldukları vatanlarını kurtarmak adına da bazen çok yükseldiler, bazen de geriye düştükleri olmuştu. Dünya tarihine baktığımızda milletlerin ise belli coğrafyalarda yerleşim, yasamaları için sahip oldukları devletleri için, önce yasamalarını çok öncelik saydıklarını, mali imkânlarını, devletlerini ayakta tutmak için, ATEŞ GÜCÜ denilen ordularını da geliştirip, yenilmez konuma taşımak zorundaydılar.

Evet, bilinen tarih anlatımlarında Asya'dan durmaksızın batıya yönelmeleri, onları bu kez de tam dağılmadan egemen kalacakları vatanları içinde her tür ve milletten, dinden insanlar olsa bile aynı bayrak altında tutmaları öncelikli sayılmıştı.

Selçukluların devamında akın akın Anadolu'ya gelen ve aynı bayrak altında toplanan bölgelerdeki muhtelif boylar vardı. Ancak onların 12 ve 13. yy'da kendini korumak adına batıdan yardım isteyen Doğu Roma ya da Bizans'ın başlattığı HAÇLILAR dönemi Anadolu'da yaşamakta olan bu Türkler için iki asır boyunca süren çatışmaları getirmekte gecikmeyecekti.

Ancak bu büyük sayılardaki Türk-İslâm olan milletlerin, yeni bir diriliş hareketiyle13.yy. biterken KAYI boyu etrafında toplanıp, adına da OSMANLI denilen yeni bir devletin kuruluşu yaşandı. Bu başlangıç, durmaksızın hızlanıp, 1,5 asır içinde bu kez, doğudan batıya yayılmasını, hâkimiyetini tam olarak geliştirip 15.yy. ikinci yarısından itibaren batılıların OTTOMAN EMPİRE dedikleri imparatorluk oldular.

Böylece sağlam temeller üzerine kurulmuş olan bu Türk devleti, sahip oldukları atasal törelerinden, dini inançlarından, dillerinden, Asya'dan beri var olan kültürlerini, bilim ve çalışmalarla zenginleştirdi. Sahip oldukları güçlü Ateş gücü ordularıyla, Doğudan Batıya Avrupa içlerine kadar hâkimiyet kurdular.

Bu dönemlerde bir yandan giderek artan nüfuslar ve insanların yaşamları için zorunlu olan Ticaret olgusu bu sefer enflasyon denilen yeni yeni çıkmaz sıkıntıların yaşanmasını getirmeye başlamıştı, 19.yy'da bu sarsıntıların engellenmesi için Devleti yöneten ve adına batı tanımıyla bürokrat kadrolarının bir kısmının iltizam ve malikâne gibi bireysel tür hedeflere yönelmesi. Bu kez devletin yönetimi için ilgili vilayet ve kazalarda yeterince başarılar kazanamadıkları görülmeye başlamıştı.

Üstelik 18.yy'la kadar orta çağ mantığı ile zaman zaman yaptıkları, ülkeler arası savaşların her şekilde getirdikleri harp ganimetleri olamıyordu. Buna mukabil, ülkenin parasal kaynakları için var olan ticaret, /ya da AHİLİK/ teşkilatı da kaybedilmişti. Bunun ötesinde, 22 milyon kilometrekarelik topraklarda devletin azınlıkları olan Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler ise bu ticaret işlerini ele geçirdi.

Yazılmış tarih kitaplarımızda öncelikli olan Devleti yöneten Padişahların ve haremin ülkelerini har vurup harman savurdukları… Gibi anlatım yoktur.

Oysa bunun gerçeklerin gelin size 19.yy. ikinci yarısından Rusya'da ortaya çıkan Kırım Bahçesaray'ın belediye reisi, gazeteci GASPİRALI İSMAİL söylesin.

Kırım'da yayınlandığı TERCEMAN gazetesi sonucu Avrupa'yı, Asya'yı, Anadolu'yu bire bir gezmiş birisi olarak Kahire'de hazırlanan İSLAM ÜLKELERİ KONFERANSI sırasında söylediklerini okuyalım:

"HAZERATLAR (hazır olan dinleyiciler)

Bilesiniz ki İslamiyet âleminin bugünkü haline bakılırsa, her hatta muhtelif fikirler yürütülmekte, lâkin güzel görünen düşüncelere de aldanıp gaflet atmak ise CAİZ (doğru) değildir. Bilakis büyük hatadır.

Bugün 300 milyonu geçen Müslüman milletlerin Türk, Arap, Acem, Afrikalı, Balkanlı ve benzerleri hiç değilse 30 vapurluk (ticaret gemisi) bir denizcilik şirketleri, hatta 3 milyon sermayeli müesseseleri, bankaları bile yoktur.

Oysa ticaret merkezleri olan Avrupa ve Amerika kıtalarında hemen hiçbir beldede (şehir, liman) Müslüman insanlara, tüccarlara hiç rastlamadım ki pek mümkün olamıyordu. Bizzat ben araştırıp gördüm. Üstelik onların çoğu ŞARKİ (doğulu) dedikleri muhtelif tacirlerdi.

Fakat bunlar aslen şark kökenli olan ancak dil ve dinleri Hristiyan kökenli Rumlar, Ermeniler ve dahi Musevi Yahudi tacirlerdi. Üstelik onların meslekte edindikleri ticaretleri asırlardır zaten vardı.

Sayın HAZERAT…

Yağmur yağsa içeriz, yerden hububat çıkarsa onu da yeriz. İşte bu anlayışla bugün dünyada ömür tüketmek mümkün ise, yarın böylesine hayvanca günü geçirmek ve dahi bu miskin, bu hürmetsizlik (beceriksiz) elbette ki bilmelidir, bitecektir.

İşte bu KAVİM, var olan bu faziletsizliktir ve de bizlerde devam ettikçe, dahası bu kavim ve de Milletler SİYASİ İSTİKRARINI (kararlığını) ve de istiklâllerini kaybetse ki bu zaman içinde olacaktır, üstelik bu tehlike oldukça yakındır.

Demişti, değerli okuyucularım. Galiba yaşanmış olan geçmişteki tarihlerin, sanki tekrarlarını yaşıyoruz. Hani yaşamak için zorunlu olduğumuz ticaret, bilim ve dahi eğitimle yetişen aydınlarımız neredeler?...

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları