Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Çetin ceviz Çanakkale

- Dünya topraklarında güneşin batmadığı iki büyük imparatorluğun meydana getirdiği büyük savaş gücüne, insan gücüyle karşı gelinebileceğine inananlar aslında pek yoktu...

- Ancak unuttukları şuydu; Türk subayları savaşı masadan değil cepheden yönetiyorlardı. Komuta-kontrolleri düşmandan daha etikiliydi. Bir de NUSRAT gerçeği vardı...

Sevgili okurlarım bugün 18 Mart. Çanakkale deniz savaşlarının 105. yılı. Bu konuda bilinenlerin dışında belgelere dayalı bir şeyler yazmak istedim. Ne yazıktır ki yakın tarihimizi bile -Orta Çağ'ın getirdiği mantık içinde- destanlar, kahramanlıklar ve de ulu-orta öyküler ile süsleyip, çoğu abartılı basit tanımlarla Çanakkale Destanı yapıvermişiz.

Ancak bunu yazanların genellikle doğruları, belgelerinden uzak, hatta askerî bilgileri de hemen hiç anlamaksızın varsayımlara dayalı sevecen heyecanlar oldu. Ele geçen sonuç sıradan savaş öykülerinden ibaret kaldı.

Oysa 20.yy'da yaşanmış milletlerarası elliyi geçen savaşlardan sadece 5'i birbirinin benzeri ve dünya tarihini değiştiren çıkarma savaşlarıydı. İşte bizim Çanakkale ya da Gelibolu Savaşı dediğimiz yaşanmış olan bu büyük olay, bu beşlerden birisi hatta en önemlisi sayılır tüm dünya devletlerinin harp tarihlerinde.

Fakat ne yazıktır ki bizlere, sade ve etkili mitolojik mantık içinde öne çıkardığımız, Atatürk, Nusrat Mayın gemisi, abartılı bir 276 kiloluk top mermisiyle Seyit Onbaşı'ndan ve şehit olan 57 Alay menkıbelerinden ibaret kaldı.

Üstelik bahsi geçen 57 Alayı da basitçe 250 bin şehitle kazanılan zafer dedik, tamamen yanlıştır da. Çünkü adı geçen 57. Alay sadece 2500 subayı, asker ve onun bağlı olduğu 19. Tümen'in ise komutanı da Kurmay Yarbay Mustafa Kemal'dir.

Sizlere gelin sizin bildiğiniz savaşların gerçeğini Gazi Mustafa Kemal söylesin:

"... Millet boşuna ölmez, kan boşuna dökülmez, eğer zafer o milletin hayatında derin izler, değişimler de yapmaz ise, ona millî güven bağlayamaz isek, bu sefer bazı budalaların böbürlenmesinden başka şey vermez..."

Eğer tarihi yapan bir kuşak için en büyük talihsizlik kendilerinden sonra dünyadan bihaber kalanlarca konuşulan yazarlar olduğu açıktır.

Örneğin 500 yıl önce dünya imparatorluğu sayılan Osmanlı hakanı Kanuni Sultan Süleyman;

"Cümlenin maksudu bir, amma rivayet (var sayılan sözler, hikâyeler) muhtelif" diyordu...

Dünyada yaşanılan ve 19.yy'dan itibaren bütün bu Avrupalı ve Asyalı devletlerin, özellikle Hıristiyan kitleler tarafından oluşturulan sömürgecilik olayı konusunu kendilerine millî hedefleri sayıp, yüz yıl içinde nasıl kapitalist sermayelerle süratle büyüdüklerini bilin.

İşte bu açıdan bakılırsa görülür ki gerçekte büyük dünya harbinin asıl sebebi hiçbir zaman Osmanlı Devleti olmamıştır. Bilinen şekliyle sanayi devriminin getirdiği fabrikalaşma, demiryolları ve ekonomideki büyük kalkınma, aynen şimdi de devam ettiği gibi büyük Pazar Ekonomisi'nin sağlanmasını hedef almışlardı.

Sonuçta bilindiği gibi Ağustos 1914 günlerinde başlayan büyük harbin ateş gücü yüksek ordularından olan Almanların Rusya'ya saldırısı oldu. Öte yandan henüz İngilizler ve Fransızlar ile Almanya harpte değillerken, biz Almanların Ege'deki ünlü zırhlıları Goben ve Breslau ile komutanları Amiral Shason'u ülke topraklarına alıverdik.

Nitekim 1914 Ekiminde gemilerin adlarını da değiştirip Osmanlı ordusunun Yavuz ve Midilli harp gemileri olarak Karadeniz'deki Rus limanlarına 29 Emik 1914'te doğrudan saldırdık. Odessa, Sivastopol ve Nevaroski kentlerini ulu-orta bombalayıp geri döndük.

İşte bu büyük Dünya Harbi'ne zorunlu katılma sebebi tamamen budur, başkası, hele bize anlatılan gibi de "yedi düvel bize saldırdı" masalına gerek yoktur.

Büyük Harbin taraflardaki askerî cephesine de bakacak olursak, karşımıza, Rus Çarı II. Nikola'nın çok önemli gördüğü bu durumda, ortakları olduğu İngiliz, Fransızlardan Aralık 1914 Noel zamanı yardım ister. Çünkü Rusya, Almanlara karşı Tonenberg'de 145.000 askerini kaybetmişti. İçlerinde ise ünlü Lenin başkanlığında Bolşeviklerin iç isyanlarını yaşıyorlardı.

İtilaf Devletlerinin bu istek üzerine Londra'da toplanıp, hedef olarak sadece Rusya'ya yardım amaçlı tarihin en büyük donanmalarını kurmaya başlarlar.

Savaş Bakanı Lord Kishener ve Amirallik dairesinden olan Sir Winston Churchil'lin kararlarıyla 10 Ocak 1915 günü Akdeniz'e yollanan harp gemileri olmuştur. İngilizlerin 14 zırhlısı, Fransızların 4 zırhlısı ve takviye harp gemilerine rağmen, Çanakkale'de ise Müstahkem Mevki komutanı Cevat Paşa ve Kurmay Başkanı Yb. Rauf Orbay komutasında topçularıyla ile beraber koruyacak olan sadece 7 bin askerimiz mevcuttu.

++++++++++++++

20. YY'ın en önemli 18 Mart deniz savaşı nedir? Destan dışı ne değildir?..

++++++++++++

Ne yazıktır ki, şimdiye kadar genellikle destansı yüceltilen kahramanlıklar anlatılageldi. Üstelik bu tür tarih anlatımlarının, okullarımızda kısaca tarih dersi kitaplarımıza da aynen yansıtıldığını okuyarak getirildi.

Hatta alışılmış Çanakkale kutlamaları sırasında 18 Mart esas alınıp, bir de Atatürk'le pekiştirip sanki bu savaşı kazanan tek komutan gibi de söylenegeldi. Dahası bu anma gününün mutlaka 18 Mart'ta yapılması zorunlu gibi ısrarlar yapıldı. Oysa 18 Mart, bilinen 23 Nisan, 30 Ağustos, 29 Ekim ve 10 Kasım gibi değil. Aylar süren savaşların sadece başladığı tarihtir.

Nitekim bunun doğru biçimde açıklamasını en iyi Mustafa Kemal Paşa'nın yazdığı NUTUK kitabından görelim:

"... Boğazlarda yapılan bu tamamen bahri (beyaz) harekatı'dır. Boğazların sahil muhafazası Cevat Çobanlı Paşa hazretlerinin emrinde olup, kurmay başkanı ise yarbay arkadaşım Denizci Rauf'la birlikte emirleri sonuca ulaşılmış başarıdır.

Benim bu harekât ile alakam dolayısiyledir. Ben Çorlu'da yeni tümen çalışmalarında idim. Düşmanların mağlubiyeti ile neticelenen bu Muharebe-i Bahriye'ye (Deniz savaşı) daha sonra sadece kara mıntıkasının (Gelibolu) güney bölgesinin muhafazası benim tümene verilecekti." diyordu.

Boğazı geçmeye hazırlanan donanmaların ise ilk yapacakları, kendilerini deniz altında yerleşmiş olan mayınlardan arındırmak olacaktı. 15 Mart'tan başlayarak, Dardanel Koyu deniz altındaki 3-5 m derinlikteki mayınlar tarama çalışmaları oldu. Bu hazırlıklar sırasında Birleşik Filo Komutanlığı tarafından boğaza yalnız denizden yönelinecek hareket konusunda 16 Mart günü Queen Elizabeth büyük harp gemisinde komuta için karargah kurulmuştu.

Filo kom. Koramiral Robeec, kurmay başkanı Tugamiral Keyes, Limni Üs Komutanı Tugamiral Wöymss, Fransız filo komutanı Tümgeneral Guepratte, Akdeniz Sefer Kuvvetleri Kom. Korgeneral Hamılton, Fransız Doğu Sefer Komutanı Tümgeneral Ammade ve diğer üst rütbe komutanlar oldu.

Toplantıdaki generallerin en büyük korkuları da boğazı koruyan Türklerin sürekli yer değiştirebilen topçu obüs birliklerindeki komutanların başarılı harp taktikleri tehlikesiydi.

Öncelikle Dardanel Koyu'na yönlendirilen, İngiliz mayın tarama gemilerinin 2 günlük çalışmaları, Kepez-Soğanlı hattına yaklaşırken, 350 kadar deniz altı mayınları kısmen yerlerinden ya değiştirildi ya da imha ediliyordu.

Bütün bunlar İngiliz harp gemilerinin ışıldakları altında aydınlatılarak yapılırken, bunlara karşı da boğazların müstahkem mevziler komutanı Cevat Çobanlı Paşa 17 Mart sabahından itibaren yardımcısı Kurmay Başkanı Deniz Kur. Yrb. Rauf Orbay ile Kurmay Bşk. 1. Şube Müdürü Bnb. Osman Zeki Bey'in odasında acil harp oyunları masasında çalışmaktaydılar.

Bu konuşmalar sırasında Almanların verdikleri 26 kadar mayınların derhal, Nusrat mayın gemisine yüklenilmesine başlanmıştı. Nitekim alınan haberlere göre, İngiliz ve Fransızların geniş çaplı çıkarmaya yönelik harekata hazırlandıkları şeklindeydi. Bunun için de acilen yollanan kuryeler ile de Gelibolu'daki 26., 72. ve 77. piyade alayına derhal birer ağır makineli tüfek bölükleri yollandı.

Bu toplantının sonunda Çanakkale'nin Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa'nın dönüp Mayın Grup Komutanı Yzb. Hafız Hakkı Bey'e masada duran Kur-an'ı Kerim'e el atarak:

"... Oğlum... Sana ve arkadaşlarına çok önemli bir görev veriyorum... Vatan'ın selameti bu görevin yerine getirilmesiyle mümkündür. Bu gece Nusrat'ın son kalan 26 mayınını, şu karşıda gördüğün Karanlık Liman'da karaya paralel döşeyeceksin...

Eğer düşman hareketinizi sezer ve size saldırıya kalkışırsa, talimat gereği kıyı toplarımız, önceden de aldıkları talimata uygun olarak hareket edecek ve sizi himaye ateşleriyle koruyacaktır. Kendinizi göstermemeye çaba gösteriniz... Allah yardımcınız olsun..." der. (Savaşlarda Harp emri.)

Deniz harp tarihinde bahsi geçen mayınların bütün ışıldaklı kontrollere rağmen kıyıya paralel dökülmesi ve bölgenin Karanlık Liman olarak seçilmesi son derece de dahiyane fikirdi. Bu fikri tekrarla belirleyen yürekli komutan ise Atatürk'ün arkadaşı olan ve ileri tarihteki Müdafa-i Hukuk kurucularından Yrb. Rauf Orbay'dı.

Nitekim düşmanların ilk öncü gemileri boğaza girip, görevlerini tamamlayarak, arkadan gelenlerin de yollarına engel olmamak için Karanlık Liman'da dönüş yapmak zorundaydılar. Böylece de Nusrat'ın döktüğü bu mayınlar ise kıyıya paralel olup, manevra hattına dik yerleşti.

Mayın gemisi tam bir sessizlik içinde hareket ederken, tüm kıyıdaki ve kendi ışıkları dahil söndürülmüştür. Düşman projektörlerinin aralıklarından emin görünmeksizin hareket ederek, Anadolu yakasındaki Akyarlara birer birer sessizce mayınlar yerleştirilmekteydi artık.

Öte yandan bu sıra sanki bir mucize gerçekleşti, Nusrat'ı korumakla görevli, kıyıdaki Türk devriyelerinin var olan ışıldak ve projektörleri düşmanları Nusrat'a karşı karambole getirip, bu ışık karmaşasının cümbüşü içinde yapıldı.

Ancak geminin komutanı Yzb. Tophaneli Hakkı Bey şehit olmuş ve yanındaki 4 asker de boğulan ilk şehitlerdi. Nitekim bu mayınların etkisiyle ilk olarak 639 kişilik mürettebatı ile Bouvet adlı zırhlı batar, ardından da İngiliz zırhlısı Inflexible denize gömülecekti.

Bütün bu gece olanlardan yeterince haberleri de olmayan düşman filoları, hazırlandığı ve emirlerin yazılı olarak verildiği gibi. Bunun için de sabahtan itibaren harekete geçen müşterek filoların tamamen tam hazırlıklı olarak boğaza yönelmesi başlamıştı. Koramiral Bebeek, bu planı başarıyla gerçekleştirebilmek için savaş gemilerini üç kümede ayırdı. Birinci kümede Queen Elizabeth, Agememnen, Agamemnon, Lord Nelson, Inflexible ve Triumph bulunuyordu.

İkinci küme, Amiral Fuepratte komutasında ki, dört Fransız zırhlısından kurulmuştu. Bouvet, Gaulois, Souffren ve Charlemagne. Bunların ilk ikisi boğazın Asya kıyılarını, diğer ikisi Rumeli kıyılarını dövecek şekilde talimat almışlardı.

Üçüncü küme ise: Irresistable, Albian, Vengeance, Swithuare ve Majestik yedekte bırakılmış ancak, bu küme gemilere sıra gelince ikinci kümenin yerine de alacak şekilde tertip almışlardı.

Son olarak da, Cerwallis, Cepanus, Darthmount ve Dublin kurvazörlerini devreye sokulacaklardı. İlk ikisinin görevleri mayın taramak ve diğeri de bataryalara karşı ateş açmakla görevlendirilmişlerdi.

Nitekim 18 Mart 1915 yılı, saat 10.58'de savaş düzeni almış olan bu Büyük Armada'daki görevler belliydi.

Harbin özetinde görülen, başladığı anda 12 İngiliz ve 4 Fransız gemisi boğaza girmeye başladılar. Amaçları Kepez ve diğer tabyaları ateş altında ezip, tahrip ederek, Mesudiye hizasından, Çimenlik tarafına kadar genişlikte bir yol açıp, ilerlemekti. Filonun önündeki muhripler, muharebe alanını taramakta iki harp gemisi de sancak ve iskele yönlerinde kayma işlerine girmiş durumdaydılar.

Ne var ki bu gemiler, saat 12'ye doğru bu kez Kumkale gerisinden açılan obüs topçu ateşlerinin etkisi altına girmişlerdi. Ancak Queen Elizabeth harp gemisinin 33,5 ve 38,5'luk toplarıyla Türk tabyalarına ateşi başladı.

Öte yandan karadaki Türk tabyaları komutanlıkları ise durumun aleyhe döndüğünü görmekte gecikmemişlerdi. Öncelikle Çanakkale Boğazı'nı kapayan Kumkale ve Seddülbahir bataryalarını yok etmeyi amaçlamışlardı.

Birleşik filonun etkin karşı ateşlerinden hasar gören batarya bu sırada komutanı Üstg. Hasan, Teğmen Mevsur ile Yedek Subay Halim ve 4 er şehit olmuştu. Ancak batarya komutanlığına getirilen deli yürekli, harp deneyimli Yüzbaşı Muhittin ise durumu çabucak toparlamakta gecikmeyecekti.

Saat 12.30 sırasında Amiral de'Robeck, Fransız gemilerinden kurulmuş ikinci kümenin kıyılara yaklaşmasını isteyince durum değişecekti artık. Bu durumda Dardanel ve Baykuş'taki ünlü Mesudiye Tabyaları ateşe katılmışlardı.

Saat 13.30'dan itibaren de Anadolu Hamidiye'de tabyanın sert ve sürekli ateşlerine başlanmış oldu. Üstelik hava koşulları Türklerin lehine olup gemi bacalarından çıkan dumanlar, Türk tabyalarını görünmez duruma getirmekteydi.

İşte bu sırada Türklerin ağır sahra toplarıyla başlattıkları ateşler sırasında bahsi geçen ve nedense sadece Seyit Onbaşı'nın öne çıkarıldığı tabyanın ateşiyle İngiliz Inflexible'in kaptan köşküne isabet eden top mermisi ve peşinden Bouvet'in aldığı isabetle de yangın çıkmaya başlamıştı artık. Oysa bu tabyada 1 üsteğmen Yunus, 2 uzman çavuş (ya da erbaş) ve 17 asker vardı. Neden tek Seyit?

Fransız gemilerinin yıprandığını gören Amiral de'Robeck, emri ile geri dönüş ve üçüncü kümedeki gemilerin onların yerlerine sevk edilmesini ister. Saat 14'ten itibaren sahneden çekilmeye çalışanlar bu sefer de Nusrat mayınlarına takılarak yara aldı.

Böylece Bouvet'siz olarak diğer Fransız gemilerinin sahneden çekilmesi Türklerin moralini yükseltti. Müttefik harp gemilerinin aşırı ısrarları ve de denizde kalmış, yanmakta olan gemilerdeki personelin kurtarma çalışmalarını da yürütmekteydiler. Anadolu tarafındaki Hamidiye tabyaları ise hasar görmemiş olduğundan sürekli ateşlerini söndürmekteydiler.

Saat 15.15'te ise Irresistable zırhlısı da Beyaztepe hizasında mayına çarpıp yan yatmıştı. Öteki gemiler ise tabyaların ateş güçlerini yok etme mücadelesi içinde sürekli ateş etmeye devam ettiler. Saat 15'i geçip 17'ye gelinirken artık böylesi büyük harbin galibi Türkler olmaya başlamışlardı. Bu sırada mayın yiyen başka bir İngiliz gemisi Ocean'ın da boğazın karanlık sularına gömülüşü vardı.

Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa ve Kurmay Bakanı Yrb. Rauf Orbay derhal, başarıyı sağlayan Mecidiye tabyasına gelince, Allah Allah nidaları başlamıştı.

Harbin özetini İngiliz yazar Cerbet Culien, "Harekat-i Bahriye" adlı kitabında şöyle yazar:

"... 18 Mart gecesinde Türkler, bizim haberimizde olmayarak Erenköy Körfezi içine ve kıyıya paralel 20 civarı mayın demirlemişlerdi. Mayın tarama ve balıkçı gemilerimiz arama sırasında bunlara rastlamamıştı. Türkler bunları özel amaçla bizim sürekli olarak manevra yapacağımız alana koymuşlardı… Göstermiş olduğumuz tüm ihtiyat ve basirete rağmen Türkler baş döndürücü bir zaferi kazanmışlardı..."

[1915'te 10 ay süren Çanakkale Savaşı  hakkında 105 yıldır belki de binlerce kitap yazıldı. Halen de yazılmaya devam ediyor. Zaten tarihçi George Cassar'a göre Çanakkale Savaşları üzerine yazılan kitapların sayısı Birinci Dünya Savaşı'ndaki diğer herhangi bir cephe hakkında yazılanlardan kat kat fazla. Peki bu 10 aylık savaş hakkında anlatılamayan, henüz bilinmeyen ne var? Bu savaşı diğerlerinden ayıran ne var ki bu kadar çok kitaba konu olabiliyor? 'Çanakkale Savaşı: Ateş Altında Komuta'nın yazarı Edward J. Erickson'un bu soruya bir cevabı var. Ona göre Çanakkale'deki savaşın her boyutu için yazılmış eserler olsa da savaşın 'operatif' yönü halen boşlukta. Erickson 'operatif' boyutu, 'komuta-kontrol' faaliyeti olarak açıklıyor. Hangi tarafın komuta-kontrol kabiliyeti ve faaliyeti diğerinden üstündü? Musa Kesler/Hürriyet Kitap]

+++++

İtilaf devletlerinin denizdeki yenilgisi yani 18 Mart sonrasındaki kara harekatı başlıyor

+++++

Londra artık sarsılmaktaydı, Savaş Bakanı Lord Kishener ve Deniz Bakanı Winston Churchill, artık söyleyecek söz bulamamışlardı. Denizlere güveni kaybedilince, kara Generali Hamilton öne çıkarılmakta gecikmeyecekti.

20 Mart 1915 günü Harp stratejisi olarak Hamilton'a çekilen mesajında:

"... Biliyorsunuz, benim görüşüm, Çanakkale Boğazı da denizden zorlanacak ve Gelibolu Yarımadası'nda ise kara birliklerimizi tarafından yolumuzun açılması için geniş çaplı bir kara sevkiyatı yapılacaktır." şeklindeydi.

Nitekim 18 Mart'tan 28 Nisan'a kadar geçen süreler içinde General Hamilton süratle Mısır'da asker toplar. Ancak Mısır'dan gelecek askerî birliklerin ise gerekli mühimmatının ve nakliyesinde yaşanacak zorluklardı.

Osmanlı ordusunda ise 5. Ordu'nun 3. Kolordu Komutanı olan Esat Bülkat Paşa ise,1915 yılının daha Mart ayı başında, Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa ile doğabilecek kara desteği için görüşme trafiğini hızlandırdığını ne yazık bilmiyoruz. Çünkü bu büyük savaşı, destanımsı kahramanlarının birkaçıyla anlatıp, öykülerle söyleyegeldik. Oysa ordular bir bütündür, ekipleriyle, askerleriyle, komutanlarıyla ve lojistik imkânlarıyla bilinmeli.

Öte yandan da İstanbul'daki 1. Ordu Komutanı da olan Alman, Mareşal Liman Von Sanders, Çanakkale'yi savunmak için oluşturulan bu kara ordusu komutanlığına ve Gelibolu'ya tayin edilmiş oldu. (22 Mart 1915)

Yani İngilizlerin verdiği karar ile General Hamilton'un Londra'dan Limni'ye gelişinden 1 hafta önce yeni görevini -1. Ordu komutanlığını- arkadaşı Alman Mareşal Von Der Goltz paşaya bırakıp derhal Gelibolu'ya intikal ettiğinde 26 Mart'ta görevini teslim aldı.

Aynı zamanda onun da Erkan-ı Harbiye Kurmay Başkanı Yarbay Kazım (Özak) Bey olmuştu. (Mustafa Kemal'in arkadaşıyla aynı zamanda, ekibe bakın.)

Öte yandan General Hamilton'un emrinde hazırda yapılan sadece 75,000 askeri kuvvetler oluşmuştur. Takviye edilmiş 2 tümen, 30 bin kişilik Avustralya ve Yeni Zelanda dominyon alayları 17,000 kişilik İngiliz 29. Tümeni, 16,000 kişilik Fransız tümeni 10,000 kişilik deniz kuvveti, 1600 at ve katırla 300 kadar küçük taşıma kamyonları bulunmaktaydı.

İşte asıl vurucu tümenin hazırlıklarına tayin de edilmiş olan Erkan-ı Harp Piyade Yarbay (Kaymakam) Mustafa Kemal'in Liman Sanders Paşa ve 3. Kolordu Komutanı, hatta Harbiye'de öğrencisi olduğu Esat Paşa ile yakınlardı. Harp tarihindeki en önemli çıkarma harekâtı da sayılan Gelibolu çıkarmasının, bölgenin içinde askerî birliklerin intikal ettirilmesi, savaşların hangi güzergahlar üzerinde yapılabileceğini çok iyi bilen kurmay subaylara ihtiyaç vardır.

İşte devletlerin de hemen bütün askerleri, Harp Akademileri bu derslerin de üç yıl gibi sürdürülmesiyle mezun olabilmiş olan subaylarına o dönem Erkan-ı Harp, şimdi Kurmay denir. Bahsi geçen Esat Bülkat Paşa, Cevat Paşa, Kazım Albay, Mustafa Kemal Yarbay ve bilhassa Sarıkamış'tan sonra Çanakkale'ye intikal eden Fevzi Çakmak Paşa bunlardı.

O günlerin yanılanlarını 19. Tümen komutanı olarak Kurmay Yarbay Mustafa Kemal şöyle anlatır:

"... Maydos tarafındaki kuvvetlerin yaydırılması için 9. Tümenin geri kalan kısımları Anadolu'dan Maydos'a kaydırılıyordu geceleri. 22 Nisan 1915 günü Müstahkem Mevki komutanlığından gelen bir emirde, 9. Tümenin Maydos mıntıkasında bulunan 26. ve 27. Alaylarından başka geri kalan kuvvetlerin de söz konusu mıntıkaya nakil edileceği ve Müstahkem Mevki mıntıkasının Rumeli mıntıkası komutanlığına, 9. Tümen komutanı Albay Halil Sami Bey'in tayin edildiğini.

Komutanı bulunduğum 19. Tümenin Maydos'ta toplu olarak genel ihtiyat birliği olacağını, tümenin ise gerektiğinde 3. Kolordu emriyle hareket edeceğiydi."

24 Nisan 1915 günü akşamı, savaş gemileri, nakliye gemileri, kömür gemileri ve römorkörlerden kurulu 200 gemilik muazzam bir donanma grubu, Limni ve diğer adalardan demir alarak sakince Türk sahillerine doğru harekete geçmişlerdi.

Böylece mıntıkanın tüm yetkisi 3.Kolordunun komutanı Esat Buklat Paşa ve kurmay başkanı Süvari Yarbay Fahrettin Altay (M. Kemal'in dönem arkadaşı) emrinde harekatı yöneteceklerdi.

24 Nisan gecesi, harekatın başlaması için öne çıkan Gnl. Sir Ian Hamilton'un komutasındaki 77,000 askeri birliğinin ötesinde, Gnl. De Ammande'nin komutasında 17,000 kişilik Fransız tümeni de vardı. Bunların yanı sıra bölgeye intikal ettirilmekte de olan 29. İngiliz Sefer Tümeni ise Gnl. Birdnard'ın komutasında hazırlıklarını sürdürmekteydiler.

İşte tam bu sıralarda, 19. Tümen Komutanı Yrb. Mustafa Kemal Bey, 25 Nisan sabahı saat 6,15'de telefonlarla Kolordu komutanlığına şöyle diyordu:

"... Düşman birlikleri Arıburnu ile Kabatepe arasındaki sahillere birçok savaş ve taşıt gemileriyle yayılarak çıkarma harekatına girişmişlerdir. Bu kez geniş bir kuvveti Arıburnu yöresine çıkardıkları da öğrenilmiştir... bilgilerinize..."

Bu çıkarmanın yapıldığı yörede ise sadece 57. Alayın bir bölüğü vardı. Düşmanların acilen başlattıkları ateş karşısında, harekete geçip 7,15'e kadar Conkbayırı güney yamaçları ve Düztepe bölgesine ulaşabilmişlerdi.

19. Tümen ise 5. Ordunun gizli ihtiyatı (yedek vurucu timleri) olarak Bigalı Köyü, güneydoğu tarafındaki Maltepe, Mesirtepe civarında ordugahını kurmuş bekler durumdaydılar.

Aynı sürede Yrb. Mustafa Kemal'in tedbirleri:

"... Karargahın bulunduğu Bigalı Köyüne en yakın tümenimizin 27. Alayı ile cebel bataryaları vardı. Derhal bu iki birlik komutanı Binbaşı Hüseyin Avni'ye harekat hazırlıklarının tamamlanması ve emrin detaylarını süratle yanıma gelmesini emretmiştim" der.

Bu sırada İngilizlerin Akdeniz Sefer Kuvvetleri Komutanı Sir Hamilton ise 25 Nisan 1915 çıkarması için:

"... Bütün yapılan işler ile Fransız birliklerinin Kumkale'ye başarılı bir darbe indirdikleri, Gelibolu Yarımadasındaki, üç plaj bölgesindeki x ve w kotlu plajları kazanılarak düşmanın müdafaası kırıldı.

Öte yandan askerlerimizi hemen her şey anlatılmıştır. Niçin savaştıklarını biliyorlar, boğazlarını geçip, Rus dostlarımız ile el ele tutunacağımızın da elzem olduğunu biliyorlar artık..." diyordu.

Çanakkale'de yaşanan bu ilk Gelibolu harplerini bizzat komuta eden 3. Kolordu Kom. Esat Paşa'nın anısında:

"... Mustafa Kemal Yarbay tümenin 57. Alayını ve 9.Tümene bağlı olup Arıburnu, Kabatepe gerisinde bulunan 27. Alayı da kimseden izin almaksızın Arıburnu'na doğru cesaretle sevk etmiş. Tümenin de 72. ve 77. Alaylarını ise Maltepe ve Kocatepe arasında ihtiyatta tutmayı başarmıştı.

Aynı sırada Erkan-ı Harp Yrb. Mustafa Kemal yanıma gelip, Tümenini birçok ateş yağmurunda kaldığı için geri çekeceğini söylerken, yanımda topçu tabur komutanı Bnb. Hasan Rıza Bey ve süvari Yzb. Selami Beyler de bulunuyordu.

Kendisine, -Beyefendi, askerimizin eğitimi henüz noksan olduğundan, tarihteki örnekleri gibi bunu da bozgun sayarak kaçmaya yönelebilirler... Bunun için tümenin her haliyle karada yerinde kalarak, düşmanlarına saldıracaktır... Ölmek var dönmek yok, demiştim..."

İşte bu emri çok iyi uygulayan Kurmay Subay 19. Tümen komutanı, bahsi geçen önemli emrini askere bizzat vererek, başarının en tehlikeli adımını attı. Çanakkale'nin çetin bir ceviz olduğunu herkese gösterdi...

İşte o savaşa bizzat ölüm pahasına katılanlar, Esat Bülkat Paşa, Alb. Fahrettin Altay, Kur. Yrb. Mustafa Kemal, Albay Halil Sami, Bnb. Hüseyin Avni, Bnb. İzzettin Çalışlar, Bnb. Münir, 33. Alay Kom. Yarbay Şevki, Yrb. Zeki, vb. birçok subaylar, komutanlar ve askerlerin zaferiydi bu. O günleri sadece birkaç komutanla saymak ise tamamen harp tarihini yanlışlar dolu mitolojik destana döndürür.

[Ordunun iyi eğitiminin ve savaşa hazırlık seviyesinin yüksekliğinin altını çiziyor. Bir tarafa Alman ve Osmanlı subayları ile tahkim edilmiş Osmanlı karargahını; diğer tarafa da sömürge savaşlarından tecrübeli, omuzları yıldız yüklü  İngiliz mareşal ve generallerini koyan kitap, nihai hükmünü çok açık bir şekilde veriyor: "Savaşı Osmanlı Ordusu kazandı; çünkü komutanları rakiplerinden daha etkili bir komuta-kontrol icra ettiler." Musa Kesler/Hürriyet Kitap]

 

*********************

(Ne yazık ki aradan 100 yıl geçmiş, hâlâ günümüzde gerçek tarihi bilmez siyasetçiler Çanakkale'yi sözde anlatıyorlar.

"57. Alay'ı yöneten Başkomutan Atatürk'tü" derler. Oysa tamamiyle yanlıştır.

57. Alay 19. Tümen'e bağlı bir alaydı. Başkomutan tanımı en az 45.000 kişilik Kolordu komutasına denir. Oysa 57. Alay 1450 kişiyle Bnb. Hüseyin Avni komutasındaydı.)

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları