Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Dr. Onur Akbaş

Dr. Onur Akbaş

HİSBOYU

Tanpınar, alegori ve mistizm

                                                                          

Efendim malumunuz, üstadın vefatının yıldönümü, 24 Ocak'a denk geliyor. Biz de bu münasebetle sanatına dair birkaç şeyi hatırlayalım dedik. Tanpınar'ın sanat anlayışında yegâne gaye, yegâne sevgili sanatın kendisidir. Dolayısıyla Tanpınar'da sanatın mevzusu yine sanattır. Tanpınar bunu Orfeus hikâyesi üzerinden şöyle alegorize eder: "Her sanat eserinin başında bir Orfeus hikâyesi vardır. Ölüm diyarından sarışın Eurydice'yi geri almak. Orfeus, ölmüş olan karısını ahrette sazının kuvvetiyle bulur. Gerçekte saz ile Eurydice birdir." (Tanpınar, 2014, s.36) Yani sanatın nesnesi yine kendisidir.

Ebediyet arayışı içinde olan, Prof. Dr. İbrahim Şahin'in teşbihiyle, "Abasız ve postsuz bir yirminci yüzyıl dervişi" (Şahin, 2012; 180)olan Ahmet Hamdi Tanpınar, her şeyden önce bir mistiktir. Onun mistisizmi Yunus'tan, Şeyh Galip'ten tevarüs edilen bir mistisizmdir. (Şahin,2012, s.181)

Şiiri bir büyü olarak gören Tanpınar'a göre: "Şiirin büyü olması, şeyleri farklı tekniklerle oyunlarla değiştirmek/dönüştürmek kabiliyetinden gelir. Şiir hali de zaten büyücünün trans halidir. Bu hal mistik haldir ve beş duyunun dışına çıkmakla mümkündür. (Şahin, 2012, s.183) Çalışmamızda da görüleceği gibi bu mistifikasyon ve onun etrafında gelişen alegorik/sembolik metinler sadece onun şiirinde değil hikâye ve romanlarında da vardır. Tanpınar roman ve hikâyesinde eşya ve kahramanlar gerçek hayatın dışında bir absürtlükle tasvir edilir. Zira onun şiirde olduğu gibi roman ve hikâyelerinde de var olan bu muğlaklık, onun kendisini bu bağlamda "metni esrarlı kılmak için çoğu zaman mübalağalı zarf ve sıfatlar kullanmasından" (Şahin, 2012, s.348) kaynaklanmaktadır. Bir sanatkâr öznesi olarak üç Tanpınar'dan bahsetmek mümkündür. Birincisi "Antalyalı Genç Kıza Mektup'tan yola çıkarak bütün şiir, hikâye ve romanlarındaki sırrın peşinden koşan adamın Tanpınar olduğunu söyleyebiliriz. İkincisi tahkiyenin kahramanıdır. İster anlatıcı formunda olsun, ister sıradan bir kahraman olsun, Tanpınar kahramanları esrarın peşinden yürürler." (Şahin, 2012, s.348) Öyle ki çalışmamızın esasını teşkil eden bölümde inceleyeceğimiz hikâyelerden biri olan "Abdullah Efendi'nin Rüyaları"nda bu mistisizmi şöyle sezeriz: "Abdullah'ın felaketi, rolünü yaparken sık sık uyanmasında, etrafındaki şeniyetle en zalim ve müstehzi manasında temasa gelmesindeydi. Onun içindir ki bütün hayatı yarım kalmış jestlerden tamamiyetini bulmamış hareket başlangıçlarından ibaret kaldı. O bütün ömrünce büyülü bir eşiğin önünde adımlarını tecrübe etti; fakat bu defasında içinde vaktinden evvel uyanan bir itiraf onu bu eşiği atlamaktan ileriye geçmekten men etti. O bütün bir ömründe bir küçük tereddüt ve şuur jestinin olduğu yerde dönmeğe mahkûm ettiği bir bostan dolabı oldu. Buraya kadar olan kısmını pek beğeniyordu. Acaba Cervantes'ten ve Don Kişot'tan bahsetmeli miydi, ne lüzumu vardı? Kısa kesmek daha iyiydi. Yalnız bir noktayı anlatması lazımdı: Bu mudil ruh makinesinin en mühim tarafı istikrah hissiydi. Abdullah büyük bir mistikti. Allahsız bir mistik. Aşk bu mistikliğin gayesi olmuştu. Fakat Abdullah aşkı o kadar çok idealleştirmişti ki realitedeki manzarasına artık tahammül edemiyordu... O, istikrah yılanının topuğundan ölesiye ısırdığı adamdı. İşte bu hayatın ikinci faciası..." (Tanpınar,2017, s.37

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları