Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

İsyanlar ve gerçekler...

Devlet olmuş milletlerin tarihinde isyanlar var mıydı ya da gerçekteki isyanlar ne demektir?

Ne yazıktır ki Milliyetçilik penceresinden bakan konuları anlamaktan sadece 19. yüzyıldan itibaren bu kavramın ne olduğunu da anlayamamışlardı. Kabul edilen şudur ki, yazılı tarih kayıtlarında 3000 yılını taradığımız insanlık tarihinde insan gruplarının kabilelere, kabilelerin aşiretlere, aşiretlerin de boylara dönüşmesi devlet kapılarını açmıştır.

Asırlar geçtikçe, boylardan devletlere de yükselen Asya merkezli, kökenleri Türk ya da Torik de denilen halkların göçebelikten yerleşik oluncaya kadar yükselişi dünyaca bilinirdi.

Devletleri ayakta tutan parasal imkânların da ele geçirilmesinin getirdiği ticaret kulvarını dünya topraklarında İpek Yolu ile aşan Uygurlar Devleti, Asya merkezli bu halkların milletler arası kulvar içinde sahip oldukları ticaret ve diplomasi becerileri onlara artık Dünya için vazgeçilmez bütünlüğün yolunu açmıştı.

Karahanlılar, Gazneliler ile Kınık boyundan Selçuklular'ın devamında Oğuzların Kayı Boyu, bu kez Osmanlılar olarak dünya tarihinde zemin bulmuşlardı. Ancak giderek büyüyen ve birçok milletlerin tamamen kendi egemenlikleri altında boyun eğmek zorunda kalmaları, artık onları kuşkusuz rahata erdirmişti.

Bu egemenlik seyrinin zorunlu etkisini yaşayan ve Osmanlılara tabi konumu da olan Avrupalı Hristiyan milletlerin bilindiği gibi 19. yüzyıldan itibaren Rönesans ve Reform yıllarını etkin biçimde yaşamaya başlamışlardı artık.

Dünya tarihinde Devlet olmak, hele yaklaşık 22 milyon km2 coğrafyalara sahip tarihin en büyük imparatorluğu, egemen oldukları haklarını ne kadar uzak olursa olsun yönetmek ve sahiplenmek zorundadır. İşte konumuz olan isyanlar meselesinin ilk gelişimi Devlet yapısındaki yönetimin yokluğundan istifadeyle yöresel ve geneldeki cahiliye halklar arasında bu kez öne çıkan Din ve Tarikat konusunu işleyenlerdi.

Değerli okuyucularım konu üzerindeki tanımıyla isyanlar kelimesini kendimize soralım. Konuyu etkin biçimde kendime sorup, yaptığım araştırmanın sonucunda İsyanlar-Osmanlı'dan Cumhuriyet'e adıyla araştırmalara dayalı bir kitap yayınlamıştık (Kamer Yayınları 2016, İstanbul).

Ne yazıktır ki son Osmanlı-Türk İmparatorluk devletini yazarlar, genelde onların asırlarca isyanlarla uğraştı demeyi yeğlemişler. Bu ise tamamen yanlıştır. Çünkü toplam 24 kadar isyan yaşanmış, eğer bunu 620 yıllık yaşanmış tarihine bölerseniz, karşınıza 22 yılda bir isyan çıkar ki, işte hatanın büyüğü de budur.

Genel olarak yaşanmış bu yöresel isyanları da üç bölüme ayırabiliriz:

1. Yörelerdeki cahiliye halkın zayıf karnı "din"i kullanan, tarikat hareketleridir. Bu iletişimin İran, Orta Doğu, Kuzey Afrika topraklarında hakimiyet kuran Osmanlı topraklarında olması son derece doğaldır. Üstelik kullandıkları tanımlama biçimine bir de Hristiyan dünyasındaki Mehdi hayalini ve onların Mesih diye tanımladıkları, hayali güçleri bağlarsanız, çok daha kolay olacaktır. Kuşkusuz 15. asırdan başlayıp zamanla da geliştirilerek adına Kızılbaş Celali İsyanları derseniz, uydurma tarih yazanların eline malzeme verilir.

2. 17. asra kadar zaman zaman süren doğudaki böylesi isyanlar durdurulmuşsa da bu kez devlet yapısındaki halkı yöneten, günümüzde polis dediğimiz kurumlar, o dönemlerde Yeniçeri dedikleri düzmece paralı askerler ile sözde sahiplenildiğini yazarlar, eksik olan budur. Eğer bu eksik yönetim biçimi bu kez devletin yönetim merkezine kadar ulaşabilirse, etkinlik kısa süre de olsa öne çıkmaya başlamış olur. Sadece satır başıyla yazılan gibi Patrona Halil türü isyanların etkili olduğu sanılırsa da aslı bu değildir.

3. 19. yüzyıla girilirken konuyu çok iyi izleyen III. Selim Han ile birlikte adı geçen yöresel isyanlar hareketlerinin etkileşimini yaşadığımız bilinirdi.

Özellikle başıboş ve yönetilemez hale gelmiş olan güneydeki Arabistan topraklarında öne çıkan sözde tamamen bağımsız bir devlete dönüşmesini ilk kez yaşadılar.

Üstelik 14. yüzyılda başlamış olan Avrupalı Hristiyan devletlerin büyüme adına başlattıkları Rönesans ve Reform hareketlerinin geçen üç asır içinde oldukça etkin yükselişlerini getirmeye başladığını biliyoruz.

Bütün bunların ötesinde sadece 13. yüzyılda kaldığını da sandıkları Haçlı döneminden kalan Oryantalizm yahut da Şark Meselesi artık Avrupalı devletlerin Osmanlı'ya karşı kitlesel azınlıklarını karıştırma görevine döndü.

İşte isyanlar meselesi de bu asırdan itibaren başlığını açık biçimde biliyoruz. Bu asra kadar sözde Osmanlılar isyanlarla uğraştılar tanımı hiç de önemli değil, sıradan işler iken, bu kez ciddi mesele olacaktı.

Özetlenecek olursa, 19. yüzyılın başlarında Arabistan'da başlayan isyanlar, 15 yıl sonra bu kez Mora'da dış destekli isyanların, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu kez henüz Doğu Avrupa'ya yansıtılan Milliyetçilik akımların Balkanlara yansıtılması, artık öne çıkan ve de dış destekli büyük çaplı isyanları getirecektir.

Bu dönemi en iyi anlatan diplomat Mehmet Ali Paşa:

"... Halkımızın tartışma mevzuu etmemek için, Avrupa'yı halkımızdan ayrı tutmaları ve de kalkınma yolunda ciddi biçimde olduğumuzu da göstermek mecburiyetindeyiz, bu bilinmelidir..." demişti ama sadece dedi. Yöneticiler ise bu konuyu hep örtbas etmeyi yeğliyorlardı.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları