Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Dünya tarihi ve biz... -1-

Yüz yıldan önce ve devamındaki dünya tarihinde var mıydık? Ya da asırlardır süregelmiş bir Millet-Devlet ve imparatorluk yokmuşçasına yeni bir tarih yazıldı da bize silah zoruyla mı kabul ettirildi...

Tarih şuuru (bilinci) geçmişlerin doğrularıyla teması (irtibatı) bilmek zorundayız. Eğer ki tarihi anlatımlarında doğruları istiyorsak belgelere bakmak durumundayız. Varsayımlarla kodlu hamaset öncelikli hale getirilecek olursa, bu yazılan ya da okutulan tarih hiçbir zaman gerçek tarih değildir.

Ancak tarihe çok uzaklardan, üstelik kara bir gözlükle bakar gibi: "Keşke şu ya da bu şekildeki olaylar yaşanmasaydı, yöneticilerin tamamı ulu-orta herkesi kıymışlar ve hatta soykırım bile yapmış şu Osmanlılar..." derdik, peki bunlar kim dedik mi?

19. yüzyıl sonlarından ve günümüzde var olan Anayasaların değiştirilmemişse, "Devlet'i yönetenler, ülkelerini iç ve dış tehlikelerden korumak ve kollamak zorundadırlar..." denilmiyor mu? Bu açıdan da bakınca Tanzimat sonrası Meşrutiyet ile birlikte de dünya devleti sayılan bir ülke değil miydik?

O zaman da kendimize en azından yakın tarih için bu temel sorunun başındaki sebep-sonuç mantığını sormak gereğini duymadıysak, kabahat tek bizdedir.

Değerli okuyucularım, 2020 yılına girilirken bu ilk köşe yazımızda köşe yazımızı iki ana kutupta toplamak zorunda kalacağız. Başlangıçta ülkelerin temelindeki yapılanmada asırlardır süregelen yönetim biçiminde ilk gördüğümüz gerçek şuydu: "Dünyada temsili saltanat bittiğinde, atılımla gelen Meşrutiyet'in desteğindeki Monarşiler hakim olmuştur..."

20. yüzyılın sonlarına kadar dünya tarihinde en tepedeki tam yetkili ya da karar merciindekilere Kral, Şah, Padişah, Hakan, Çar ya da İmparator denilegelmiştir. Ancak 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sözde, halkı sosyal yapılanmalar için destekleri adına Monarşi gelmişti.

Amaç, kısmen seçilmiş, kısmen halkın çoğunluğunun da destek ve kabulünü almış kimselerin, devletin yönetim alanında tahsis edilmiş bir mecliste toplanmasıydı. Sözde, halkın adına doğan istekler, liste haline gelip mecliste kabul edilir ve son imza mercilerince de onaylanarak, kanunlaşırdı, adına demokrasi dedikleri...

NOT: Evet, bu uygulama hemen tüm dünya ülkelerinde de aynen olagelmiş, fakat sonuçta yasa ya da kararı sanmayın ki meclisteki temsilciler hazırlardı. Evet, yazılan tarihlerde böyle denilirdi ama işin aslı -birkaçı hariç, örneğin Atatürk dönemi gibi- hemen zorunluluğunu iktidarınışığındaki kişilerce önceden hazırlanıp adı geçen meclise yazılı verilip, onaylanması oldu. -Çok merak ediyorsanız, günümüze bakınız.-

Eğer tarihimize bakmak istediğimizde asıl olan dil, din, atasal töreler, vatan ve millet şuuru ile vazgeçilmez sayılan ordu konumuna bakmaksızın tarihe bakacak olursak, karşımıza ya da önümüze çoğu kez hamaset ve destanımsı, varsayımlı olaylar çıkıverir.

Öte yandan kalan gerçek soruları kenara atıp bu kez halkın seveceği varsayımlı, KAHRAMAN ya da KURTARICI tiplemelerini öne çıkarmayı çok sevmiş tarihçilerimiz. Kuşkusuz insanların çevresinde seriliverilen kümeleşmeler, bu kez toplumla-kişi arasında başka bir bağnazlık hareketi öne çıktığı zaman, gerçekler ve de olaylarda ne duyarlılık ne de düşünce öne çıkar. Sadece sıcak sevecenlik tamamen cahiliyete dayalı oluverir.

Hele öne çıkarılan kahraman tiplemesini, devlet değil, ULUS (halk) yaratır. Hatta olayı ya da vakaları öne çıkarmamaya çalışan ise sanılan gibi aydınlar değil, bu kez halktan destek alacağını sanan olumlu ve fakat millî şuura sahip aydınlar öne çıkacaktır.

Onlar bu dönemlerde tabela etmek adına milletin adına MİLLÎ ŞUUR ve MİLLİYETÇİLİK-VATAN tabelası arkasında öne çıkıverirler. Değerli oyuncularım, işte kötü olan bizim yazılagelmiş tarihlerimizde asıl olan gerçeğin, asırlardır süregelen Osmanlı-Türk İmparatorluğu devletinin resmi Erkan-ı Harbiye kayıtları ve devamı olan Genel Kurmay Harp Tarihi evrakları sanki hiç yokmuş gibi, düzmece öykülerle tarihler yazılır ise bunun gerçeğini hiçbir zaman anlamak mümkün değildir.

Değerli okuyucularım, hemen tüm dünya ülkelerinde kabul edilen gerçekleri kenara atıp, kendimize "Neden Birinci Dünya Harbi'ne girmiştik?" sorusunu soramıyorsak öğrenilecek hiçbir şey yoktur artık.

Yüz yıl önceki tebaa ve devlet mantığındaki bir ülkeyi, eğer son imparatorluk sayıyorsak, bu kez de "Yedi düvel bize saldırmıştı, amaçları dünyadaki son İslam İmparatorluğunu bitirmekti..." sözü ya da sorusu hiçbir zaman doğru değildir! Gerçeklere bakalım mı? (Konuya devam edeceğiz.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları