Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Yozlaşmış kahvelerin aslı nedir, nasıldır?

En azından yaşadığımız geçmişteki asırları anlamadan öğrenmeden, sadece 100 yıl önce yeniden kurtuluş aşamasında başlayan Cumhuriyet'i yeterli saymak, altı boş kuru bir varsayım.

yaşamış ve yaşamakta olan dünyadaki tüm milletlerin asıl kökleri bilinmeden, şöyle ya da böyle iyilerdi, kötülerdi diye yazmak sadece güncel hikayelerden anlatımlar olmuştur her zaman. Değerli okuyucularım, eğer gideceğiniz yeri bilmiyorsanız, vardığınız yerin pek önemi yoktur.

Kuşkusuz istenilen noktaya ulaşmakta bir hedef tayini ve sahibi olmak önemi tartışılmaz. O zaman da bire bir günümüzde halen devam etmekte, ettirilmekte olan hemen hemen her sokak başındaki sıradanlaşmış ve de adına kahveler denilen sözde dinlenme yerlerinin aslı nedir -ya da ne değildir- diye sanırım hiç sormamıştık.

Şöyle bir geride kalmış asırlara ve köklerimize bakarak, en azından Selçuklu sonrası altı asrı da geçirmiş son Osmanlı-Türk İmparatorluğu dönemine dalıverelim. Karşımıza 16. yy'dan itibaren gelmiş geçmiş özellikle kasaba ve kentlerdeki adına kahveler denilen yerler var mıydı ya da nasıldı?

Hatta adı geçen tarihlerde bunların hangi saatte nasıl açıldıkları bile pek bilinmezdi, ama halkın şu ya da bu sebeple en azından soluklanma adına oturarak kahve içip, sohbet edebilecekleri yerler olduğu açıktır.

Kahve tanımı nereden gelmiştir diye soracak olursak "Kahve Yemen'den gelir" sözcüğünden türetildiği açıktır. Ancak bilinen şekliyle kahve eski adıyla Konstantinopolis'i fethettikten sonra Fatih'in torunu Süleyman döneminde geldiği kabul edilmiştir.

İlk resmî kahvenin 1555 yılında Peçevi Tarihi'ne göre Halep'te "Hakem" veya Şam'da "Şems" adlı birileri tarafından getirilip, payitaht denen Konstantiniye çarşısında açıldığı olur.

Aynı konuda Evliya Çelebi, 1630'larda bu kez İstanbul mahallelerini tek tek dolaşıp notlar almış. Daha çok mahalle aralarında yaklaşık 53 kadar kahvenin olduğunu yazar. Ancak anlatılana göre o yıllar, önceleri ak sakallı insanların yanı sıra ellerinde torbalarıyla, açıp kitap okudukları görülen insanların da çokça buralarda buluşup sohbet ettikleriydi.

Anlaşılıyor ki böylece ortaya çıkan ve sayıları da gün geçtikçe artan yerler de halkın toplanıp fikir ve düşünce ürettikleri yerler haline gelmiş. Daha sonraki yıllarda Naima Tarihi'ne göre padişah 4. Murat(1637) bu defa da Osmanlı topraklarında kahvelerin kapatılması için gerekeni yapmış.

Bazı kaynaklara göre bu dönemlerde yazları sık sık rastlanan ahşap evlerdeki yangınların artma sebebinin bu kahvelerdeki ocaklar olduğu şeklindeydi. Ancak bu kapatma kararlarının daha çok da limanda bulunan kahvelerdeki levent denilen askerlerin arasında kavgaların çıktığı yerler olmasında saklıydı.

Özellikle, payitaht İstanbul merkez olmak üzere Edirne ve benzeri şehirlerde okulların giderek artması ve aydınlanma adına eğitim gören gençlerin de okul dışı zamanlarında aynen bugün olduğu gibi bir tür günümüz adıyla çayevi, o yıllarda ise bu tanıma sadece kahveler denilirdi. Buraya gidip de oturup dinlendikleri, diğer öğrenci arkadaşlarıyla en azından bilim sohbeti yapmaları doğallaşmış oldu ve bu tarihten itibaren buralara verilen kahveler adını kıraathaneler almış...

19. yy'nin ikinci yarısından itibaren İstanbul Tophane'de, Galata yöresinde bölge azınlık halkları Rumlar, Yahudiler ve Ermenilerin de buluşup sohbet ettikleri mekanlar haline getirilmiş.

Değerli okuyucularım bizler yani 20. yy'nin üçüncü kuşakları bu tür kıraathaneleri gençliğimizde bire bir görenlerdendik. İstanbul'da Osmanlı döneminden beri devam etmekte olan matbaalar ve basın kuruluşları Eminönü, Sirkeci ve Cağaloğlu'nda bulunmaktaydı.

Osmanlı dönemindeki, bugün valilik yeri olan bina devletin yönetim merkeziydi. Bu sebeple devlet memurları da burada görevliydiler. Onların da görev saatleri dışında bir araya gelip dinlendikleri, sohbet ettikleri yerler de vardı ki, bunlara da kıraathane denirdi. Bunlardan en meşhuru bizim de gördüğümüz, adına Meserret Kıraathanesi denilendi. Sirkeci'den Babıali'ye çıkan yokuşun solunda Ankara Caddesi ile Ebussuud Caddesi köşesindeki üst katında ise Meserret Oteli denilen altı kahve ve pastane mevcuttu. Çok kalbur üstü bir oturma mekanıydı. Ayrıca İttihatçıların da sıkça buluştukları, bir çok önemli kararların alındığı mekandı.

I. Dünya Harbi yıllarında Mustafa Kemal ve dönemin öne çıkan subayları, aydınların da bir araya geldikleri bir yerdi.

Ben bizzat 1955-58 döneminde Kuleli Askeri Lisesi'nde öğrenci iken, rahmetli dayım İstanbul Postası Gazetesi sahibi Basın İlan Kurumu Başkanı Orhan Özkırım ve çokça buluştuğu Peyami Safa ile birkaç kez gitmiştim.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları