Lozan Antlaşması’nın 96. yılı

Lozan Antlaşması’nın 96. yılı
Arslan Tekin, Lozan Antlaşmasının 96'inci yıldönümünde çarpıcı bir yazı kaleme aldı.

Arslan Tekin'in yazısı şu şekilde:

Bugün, zaman zaman tartışmaya açılan, Lozan Antlaşması'nın 96'inci yıldönümü. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hukuki, iktisa­di ve siyasi anlamda bağımsızlığının belgesi olan Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1923’te Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve ilerleyen yıllarda kurulacak olan Yugoslavya'nın temelini oluşturan Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı tarafından imzalandı.

Osmanlı Devleti’nin 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi ile I. Dün­ya Savaşı’ndan mağlup çıktı. Yabancı güç yurdumuzu istila etmeye başladı. Anadolu’da Mustafa Kemal önderliğinde millî direniş başladı.

Yunanların Türkler karşısında mağlup olması sonucunda Müttefik devletlerin (İngiltere ve Fransa) Türkiye nezdinde barış istemleri doğ­rultusunda 3 Ekim’de başlayan görüşmeler 11 Ekim 1922’de Mudanya Mütarekesi’nin imzalanmasıyla sonuçlanmıştı. Buna göre, Doğu Trakya en geç 15 gün içerisinde boşaltılacaktı.

Mudanya Mütarekesi’nin imzasından sonra Müttefikler, Türkiye ile yapı­lacak bir antlaşmasını geciktirmek istiyorlardı. Fakat 4 Ekim’deki Türk notası­na 27 Ekim’de cevap verdiler ve Türkiye’yi Doğu’da yapılacak savaşa son ver­mek amacıyla İsviçre’nin Lausanne (Lozan) şehrine davet ettiler. Bu arada Müttefikler, görüşmelere sadece Ankara Hükümeti’ni değil, filen bir hükmü olmayan İstanbul Hükümeti’ni de davet etmişlerdi.

İstanbul Hükümeti adına Sadrazam Tevfik Paşa, biri 17 Ekim’de Mustafa Kemal’e, diğeri 29 Ekim’de TBMM’ye çektiği telgraflarla İstanbul ve Ankara heyetlerinin aynı görüşte anlaşmalarını, Mustafa Kemal’den gizli bir talimat almış bir kişinin de derhal İstanbul’a gönderilmesini istiyordu. İstanbul Hükümeti’nin bu tavrı yüzünden 1 Kasım 1922’de Saltanat ilga edildi.

Saltanatın ilgasından sonra TBMM’de Lozan Konferansı için İsmet Paşa’nın başkanlığında Türkiye’yi temsilen bir heyet se­çildi.

İsviçre Konfederasyonu Cumhurbaşkanının açılış konuşmasıyla 20 Kasım 1922’de başlayan konferans, kapitülasyonlar, Osmanlı borçları, İstanbul’un ve Boğazlar’ın Müttefik askerle­ri tarafından boşaltılması üzerindeki anlaşmazlıklar yüzünden 4 Şubat 1923’de kesintiye uğradı.

Konferansa Türkiye’den başka “4 Müttefik Devlet” olarak İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya; bütün görüşmelere davet edilenler, Amerika Birleşik Devletleri, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı ve Yuna­nistan; Boğazlarla ilgili görüşmelere Sovyet Rusya; Boğazlar ve Batı Trakya ile ilgili görüşmelere Bulgaristan; kapitülasyonlar ve bazı borçlarla ilgili görüşme­lere Belçika ve Portekiz katıldı.

23 Nisan 1923’te yeniden başlayan konferans, 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması’nın ve buna ekli diğer belgelerin imzalanmasıyla sona erdi. Antlaşma, 23 Ağustos 1923’te TBMM’de 14 red oya karşı 213 oyla kabul edildi ve onaylandı.

LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI’NIN ÖNEMİ

Lozan Konferansı ve Barış Antlaşması’nın Türk tarihinde ayrı bir yeri vardır.

Bu antlaşmayla, on bir yıl süren savaş döneminden çıkıldığı gibi, kapitülasyonlar, Duyun-ı Umumiye ve diğer problemleri aşılarak Yeni Türkiye Devleti kurulmuştur

Lozan Barış Antlaşması senedi, bağımsız ve millî bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisini dünyaya kabul ve tescil ettirdiği bir belge olmuştur.

Kimileri Lozan’ı “tam bir başarı” olarak değerlendirirken, kimileri de Lozan’ın aslında bir başarı olmaktan çok, aksine Lozan’ın bir hezimet olduğunu iddia etmişlerdir.

Osmanlıcı zihniyet antlaşmada bir takım gizli maddeler bulunduğunu ve bu gizli maddelerle ülkenin feda edildiğini söyleyegelmiştir.

Lozan Antlaşması’nın önemini anlayabilmek için özellikle I. Dünya Savaşı sonunda Müttefiklerle mağlup devletler arasında imzalanan diğer barış antlaşmalarıyla bilhassa Osmanlı Devleti ile imzalanan 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Antlaşması’yla karşılaştırmak ve günümüz şartlarıana göre Lozan’a bakmak gerekmektedir.

Türkiye, Millî Mücadele’den galip devlet olarak çıksa da İtilaf Devletleri, Türkleri yenilmiş bir millet sayıyor, ona göre hareket etmek istiyordu. Ancak Trük delegelerin başkanı İsmet Paşa, Misâk-ı Millî’den taviz verilmemesi konusunda TBMM Hükümeti’nden 14 maddelik bir talimatname almıştı.

Lozan’a gidecek heyette Başdelege İsmet (İnönü) Paşa’nın beraberinde, Trabzon Milletvekili Hasan (Saka) Bey ve Dr. Rıza Nur Bey de görevlendirildiler. Bu üç delegenin dışında 21 danışman, 2 basın danışmanı, 1 genel sekreter ve 1 mütercim olmak üzere toplam 33 kişi daha Lozan’a gidecek heyette yer aldı.

BAŞDELEGE İSMET PAŞA’NIN KONUŞMASI

İsmet Paşa, daha konferansın ilk gününde yaptığı şukonuşmada; “Dört seneden ziyadedir, Vilson esası ve imanı üzerine kurulmuş bir mütareke, Osmanlı İmpa­ratorluğu’nun girişmiş olduğu muhasamatı, resmi surette tatil etmişti. Sulhun nimetlerinden daima mahrum kalan Türk milleti, o tarihten beri hak ve adalet istihsali için, yaptığı mükerrer sulh teşebbüslerinin kifayetsizliğini ve faidesizliğini idrak ederek, artık hiçbir kurtuluş ümidi kalmadığını anlayarak, varlığını korumaya ve maddi manevi kendi vasıtalarıyla istiklalini sağlamaya muvaffak oldu. Bu yolda birçok ıstıraplara katlandı. Hadsiz hesapsız fedakârlıklara rıza gösterdi.

Hür milletler, bu hale teveccühlü bir gözle şahit olmuşlardır. Her yaşta ve her mevkideki Türkler, kadın ve çocuk, bu müdafaa harbine iştirak ettiler. 1918 tarihinden sonra Türk milletinin maruz olduğu sonsuz hücumları ve ıstırapları, burada hatırlatmaktan kendimi menedemiyorum. Gerek bu hücumları ve ıstırapları, gerek hiçbir askeri mecburiyet olmak sızın, Türkiye topraklarının en zengin ve en mamur kısımlarında münhasıran mahvetmek ve yıkmak fikriyle muntazaman yapılmış tahribatı, hiçbir veçhile mazur göstermek kabil değildir.

Hâlâ bu dakikada bile, bir milyondan ziyade masum Türk’ün, küçük Asya ovalarında ve yaylalarında, evsiz ve ekmeksiz, serseri gibi dolaştıklarını da hatırlatmak isterim. Türk milleti, bu insan takati üstündeki fedakârlıklara katlan­mak suretiyle, medeni insanlar arasında derin bir ha yat kuvvetine malik milletlere has olan mevcudiyet ve istiklal hakkı ile sulh ve sükûna çalışmak unsuru olmak üzere büyük bir mevki kazanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kati gayesi, bu mevzii muhafaza ve tahkim etmekten ibarettir. Son senelerin hadi­seleri beşeriyetin vicdanında umumi sulh ve sükûnun devletler tarafından bir­birlerinin haklarına ve hürriyetine saygı gösterilmedikçe gerçekleşemeyeceği hakikatini bir akide haline koyduğu cihetle, bu vakaların hatırasının istikbal için bir sulh ve sükûn teminatı teşkil edeceğini ümit eylerim.

Tasavvuru kabil olan azami derecede hüsnüniyetle mütehassis olan Türk heyeti murahhasasının, sair heyeti murahhasalarda da aynı veçhile bir hüsnüniyete tesadüf edeceği ve bu suretle konferans mesaisinin memnuniyet verici bir neticeye iktiran edeceği ümidini besliyorum.

 

Reis efendi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti namına, İsviçre Cum­huriyetine, konferansımızın burada toplanmasını kabul etmek sure tiyle lütfen göstermiş olduğu misafirseverlikten dolayı teşekkür ederek sözlerime nihayet vereceğim. Tarihi şanlı, necip bir milletin kendi istiklaline ne kadar büyük bir kıymet atfettiğini inkâr edilemez surette gösteren bu memleketin, konferansa toplanma yeri olarak intihap edilmesinden dolayı kendimi tebrike şayan gö­rüyorum.”

EŞİT ŞARTLARDA MÜZAKERE

Lozan Konferansı, Türkiye’nin I. Dünya Sava­şı’nın galipleri ile eşit şartlarda katıldığı bir müzakere sürecidir.

Konferansın en çekişmeli dönemlerinde Yu­nanistan, Trakya sınırına yığınak yaparak tehdit unsuru olmaktaydı.

Konferans yerinin İsviçre’nin Lozan şehri olması da bir tesadüf değildi. İtilaf Devletleri bilhassa İngilizlerce seçilmiş Lozan, İngiliz Gizli İs­tihbarat Servisinin merkezi durumundaydı. Bu sebeple İngilizler, Ankara-Lozan haberleşmesinde, TBMM Hükümeti’nin Lozan Temsilci Heyeti ile yaptığı ya­zışmaları öğrenebiliyorlardı.

Müttefikler, her meselede önce Türkiye’nin görüşünü alıyor daha sonra ortak bir tavır belirleyerek Türkiye’nin karşısına blok şeklinde çıkıyorlardı.

Böyle olmakla beraber, Türkiye, Avrupa Dev­letlerine önemli ölçüde kendi taleplerini kabul ettirmiştir.

İngiliz Hariciyecisi Lord Curzon, konferans oturumlarından birinde yanında ABD delegesinin de bulunduğu bir esnada İsmet Paşa’ya şunları söy­lemiştir:

“Konferansta bir sonuca varacağız ama memnun ayrılmayacağız. Hiçbir konuda bizi memnun etmiyorsunuz. Hiçbir dediğimizin makul olduğuna haklı olduğuna bakmaksızın kabul etmiyor, hepsini reddediyorsunuz. En sonunda şu kanıya vardık ki, neyi reddediyorsanız hepsini cebimize koyuyoruz. Ülkeniz haraptır, imar etmeyecek misiniz? Bunun için paraya ihtiyacınız olacaktır. Parayı nerden bulabileceksiniz? Bugün para dünyada bir bende bir de yanım-dakinde. Unutmayın, ne reddederseniz hepsi cebimdedir. İhtiyaç sebebi ile yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman, bugün reddettiklerinizi birer birer çıkartıp size göstereceğiz.”

Ünlü İngiliz tarihçi Arnold Toynbee’de Lozan hakkında şu değerlendirmede bulunuyordu:

“Hemen hemen her konudaki Türk millî istekleri, Lozan’da Müttefikler tarafından kabul edilmiştir. Ve dünya tarihinde eşi olmayan bir olayla karşılaşmıştır: Yenilmiş, parçalanmış bir ulusun bu harabe içinden ayağa kalkması ve dünyanın en büyük milletleri ile tam eşit şartlar içinde karşı karşıya gel­mesi ve Büyük savaşın bu galiplerini dize getirecek her isteğini kabul ettirmesi şaşılacak bir şeydi.”

Mustafa Kemal Atatürk, antlaşmayla ilgili Nutuk’ta uzun uzun bilgi vermiştir, Türk’ün ölüm antlaşması olan Sevr Antlaşması ile Lozan Antlaşması’nı karşılaştırarak neler kazandığımızı göstermiştir:

1-Hudutlar

a-Trakya Hududu:

Sevr’de: Bütün Doğu Trakya Yunanistan’a bırakıl­mış ve Edirne için özel bir statü tanınmıştır.

Lozan’da: Karaağaç’ta bizde ol­mak üzere Meriç Hattı.

2-Boğazlar

Sevr’de: İstanbul ve Boğazlar için, Müttefik Devletler azalarından oluşa­cak bir Boğazlar Komisyonu kurulacaktı. Boğazlardan geçişi bu komisyon tan­zim edecektir.

Lozan’da: Türk murahhas başkanlığında Boğazlar Komisyonu kurulacak, savaş ve barış dönemlerinde değişen statülere göre denizden ve havadan serbest geçiş sağlanacaktı. Ayrıca Boğazların her iki yakası askerden arındırılacaktı.

3-Kapitülasyonlar

Sevr’de: Muhtevası daha da genişletilerek önceden faydalanamayan devletler halkına da şamil kılınarak geri gelmesi kabul edildi.

Lozan’da: Kapi­tülasyonlar tamamen kaldırılmıştır.

4-Kürdistan

Sevr’de: Fırat’ın doğusunda ve Ermenistan, Irak ve Suriye arasında ka­lan mıntıkada İtilaf Devletleri murahhaslardan mürekkep bir komisyon mahalli muhtariyete ihzar edecektir. Antlaşmanın akdinden bir sene sonra Kürdistan, Türkiye’de çoğunluğunu Cemiyet-i Akvam’a ispat ederse her türlü hukuktan istifade edecektir.

Lozan’da: söz konusu olmamıştır.

5-İstanbul

Sevr’de: Türklere kalacak ancak bir karışıklık çıkarsa geri alınacaktır. Lozan’da, söz konusu olmamıştır

6-Azınlıklar

Sevr’de: Doğu Anadolu’da ABD gözetiminde bir Ermeni Devleti kurulacaktır.

Lozan’da, İngilizlerin dayatmasına rağmen konferans gündemine dahi sokulmamıştır.

Sevr’de: azınlıklara birtakım ayrıcalıklar tanınacaktır.

Lozan’da: İstanbul’daki Rum Ortodoks Patrikliği Türkiye’de bırakılmış, İtilaf Devletleri isteği üzerine 150’likler hariç olmak üzere genel af ilan edil­miş ve İstanbul Rumları ile Batı Trakya Türkleri hariç olmak üzere Türkiye ve Yunanistan’da bulunan Türk ve Rum ahalisi karşılıklı olarak mübadele edile­ceklerdir. Bu mübadiller, Türk ve Yunan Hükümetlerinin müsaadesi olmadan bir daha bu alana yerleşemeyeceklerdi.

7-Osmanlı Borçları

Sevr’de: Türk maliyesini idare etmek üzere İtilaf Devletleri temsilcile­rinden oluşan bir komisyon kurulacak, bu komisyon Duyun-u Umumiye vari­datı hariç ülkenin bütün gelirlerini toplayacaktı. Duyun-u Umumiye gelirleri de doğrudan ve bütün Türkiye’ye teşmil edilerek toplanacaktı.

Lozan’da: Osmanlı Devlet borçları, topraklarından ayrılan ülkeler arasında pay edilerek ödene­cekti. Ayrıca Duyun-u Umumiye İdaresi kaldırılacak ve borçların ödemesi Milletler Cemiyeti gözetiminde bir komisyon aracılığı ile yapılacaktı.

SÜREGELEN PROBLEMLER

Batı Trakya Türk Federasyonu, Lozan’da varılan antlaşmaya göre, azınlıkların karşılıklı hakları doğduğu hâlde, Antlaşmaya Türk tarafı uyarken, Yunan tarafının uymadığını belirten bir açıklama yayınladı.

Lozan Barış Antlaşması'nın "Siyasî Hükümler" adını taşıyan I. kısmının III. faslı, "Azınlıkların Korunması" adı altında Türkiye'deki Müslüman olmayan azınlıkların statüsünü belirleyen birtakım hükümler getirmektedir. 37.-44. maddelerini oluşturan bu hükümlerden sonra gelen ve Faslın son maddesi olan 45. madde hükmüne göre "Türkiye'nin Müslüman olmayan azınlıklarına tanınmış olan haklar, Yunanistan'ca da, kendi ülkesinde bulunan Müslüman azınlığa tanınmıştır".

Böylece kabul edilen 45. madde ile Lozan'da azınlık koruma hükümleri Batı Trakya Türklerinin özel azınlık koruma rejimi olarak ortaya çıktı. Batı Trakya Türklerini ilgilendirdiği biçimiyle (yani Yunanistan'ın yükümlülükleri açısından) şöyle özetlenebilir :

37. maddeye göre Yunanistan, bu hükümleri temel yasa olarak tanıyacak ve hiçbir yasa vb. metin ve resmi işlemin bunlarla çelişmesine izin vermeyecektir.

38. maddeye göre hiçbir ayrım yapılmaksızın herkesin hayat ve özgürlüğü korunacak, herkes dinini özgürce uygulayabilecek, dolaşım ve göç etme özgürlüğüne sahip olacaktır.

39. maddeye göre Müslümanlar tüm medeni ve siyasal haklardan yararlanacaklar, yasa önünde eşit olacaklar, din ayrılığı bu haklardan yararlanmada, özellikle amu hizmetine girmede ve yükseltilmede engel oluşturmayacaktır. Maddenin son iki fıkrasında bütün Yunan vatandaşlarının çeşitli işlerinde istediği dili kullanmasına imkân verdiği gibi, Müslümanların mahkemelerde de kendi dillerini kullanabilmeleri için gerekli kolaylıkların sağlanması hükmünü getirmektedir.

40. madde, Müslümanların, giderlerini kendileri ödemek şartıyle, her türlü hayır kurumu, okul ve benzeri kurumları kurarak bunları yönetmek ve denetlemek hakkını güvence altına almakta, buralarda kendi dillerini özgürce kullanmak ve dinî törenlerini yapmak imkânını getirmektedir.

41. maddeye göre, Müslümanların önemli oranda oturdukları yerlerde Yunan yetkilileri Müslüman çocuklarının ana dilinde öğrenim görebilmeleri için gerekli tedbirleri alacak, bu azınlık bu tür yerlerde kamu bütçelerinden eğitim, din ya da hayır işleri için hakça bir pay alma hakkına sahip olacaktır.

42. madde hükmüne göre Yunan hükümeti Müslümanların aile hukukuyla ve kişi halleriyle ilgili durumlarını bu azınlığın gelenek ve göreneklerine uygun biçimde çözümlenmesini güvence altına almakta, bunların dinî müesseselerini tam bir koruma altına almanın yanı sıra, vakıf ve dinî kuruluşlarına her türlü kolaylığı sağlamayı ve bu nitelikte kurulacak yeni kurumlardan gerekli kolaylıkları esirgememeyi üstlenmektedir.

43. madde Müslümanların inançlarına aykırı davranışta bulunmaya zorlanamayacağı, bu inançlar yüzünden yasanın öngördüğü bir işlemi yerine getirememeleri durumunda haklarını yitirmemeleri hükmünü getirmektedir.

44. maddeye göre Yunanistan'ın yükümlendiği hükümler uluslararası nitelikte sayılarak Milletler Cemiyeti'nin güvencesi altına konmakta, Cemiyet Konseyi'nin çoğunluk kararı olmadan değiştirilememekte, Konsey üyelerinden herhangi biri bu hükümlere aykırı davranış gördüğü zaman bunu Konsey'in dikkatine sunabilmekte, Konsey de bu konuda gerekli göreceği yönergeleri verebilmektedir. Bir anlaşmazlık durumunda Uluslararası Daimi Adalet Divanı'na gidilecek ve Divan'ın hükmü kesin olacaktır.

Yunan Sevr'i olarak bilinen ve Yunanistan'da ekalliyetlerin himayesine dair 10 Ağustos 1920 tarihli antlaşma, Lozan'da Müttefik devletlerle (İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya) Yunanistan arasında imzalanan 16 numaralı protokolle teyid edilip Lozan’la birlikte yürürlüğe girmesi sağlanıyor. Böylece Batı Trakya Türklerinin hak ve hukuku Lozan'da iki belge ile tespit edilmiştir. Bu belgelerden biri Müttefik devletlerle birlikte Türkiye'nin de taraf olduğu "Azınlıkların Himayesi" başlıklı 37.

-45.maddeler, diğeri de Müttefiklerle Yunanistan arasında imzalanan Yunan Sevr'ini geçerli kılan 16. numaralı protokoldur. Batı Trakya Türkleri birincisinde Yunanistan'ın baskıları karşısında statülerini korumada, hak ve hukukunu aramada Türkiye'ye müracaatta bulunabileceklerdir. İkincisinde ise hak ve hukuk arama mücadelesini Milletler Topluluğunun devamı olan Birleşmiş Milletler bünyesinde sürdürebileceklerdir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Öne Çıkanlar