Hayrettin Karaman’a en sert tepki öğrencisinden!

Hayrettin Karaman’a en sert tepki öğrencisinden!
“AKP Fetvacısı” olarak bilinen “fıkıh âlimi” Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın 23 Haziran’da İstanbul’da yapılacak belediye başkanlığı seçiminin yenilenmesi öncesi verdiği iki “fetva” ile AKP adayına oy istemesi “İslâmcı” kesimde de tartışmalara yol açtı.

Karar gazetesinin “İslâmcı” yazarı Ahmet Taşgetiren, “Hayrettin Hocamla Hasbihal” başlığıyla İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nden hocası olan Hayrettin Karaman’ın “Ak Parti’nin günahlarını görmeyin, oy verin” anlamına gelen yazılarına en sert tepkiyi gösterdi.

Ahmet Taşgetiren şunları yazdı:

“Hayrettin Hoca’nın Yeni Şafak’ta yayınlanan (12-13 Haziran) iki yazısı. ‘Ayıkla Pirincin Taşını’ ve ‘Doğrucu Davut Olmak.’

Taha Bey yazdı, Yıldıray Oğur yazdı, Akif Beki yazdı.

Ben de yazmalıyım, çünkü o yazıyı Hoca benim yazılarımı da düşünerek yazmış gibi okudum. Yazının özünü şu ifadeler yansıtıyor denebilir:

‘….. iktidarın bir kısım mensuplarında ahlak, liyakat, adalet, hakkaniyet… bakımından arızalar, eksikler, çürüklükler oluyor, iyi niyetli bazı insanlar da yetkili sorumlular bunları niçin ayıklamıyorlar diye “haklı olarak” yakınıyorlar; yakınmakla kalmıyorlar, Doğrucu Davutluk adına olur olmaz zamanlarda biraz da abartarak ve genelleme yaparak şikayetlerini yayıyorlar. Siperde bekleyen muhalefet -ki, kendilerinde de ayıklanacak pek çok unsur olduğu halde bunu yapmazlar- fırsatı kaçırmıyor, iktidar dostlarının yersiz ve zamansız ifadelerini kullanarak amaçlarına ulaşmaya çalışıyor, bazen de ulaşıyorlar.’

Hoca ortaya çıkan sonucu ‘Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak’ olarak niteliyor, bunun ‘akla ve hikmet’e uymayacağını ifade ediyor. Ardından ‘Islah niyetine dayalı olup hikmete de uygun olan her uyarı, tenkit, gayret makbuldür elbette’ şerhini düştükten sonra ‘ama’ diye başlayıp ‘Doğrucu Davutluk adına düşmana fırsat vermek ve bindiğimiz dalı kesmek de makul ve meşrudur diyemem!’ şeklinde noktalıyor.

Hoca daha önce de benzer bir uyarıyı ’Doğrucu Davutluk’ yerine ’Ahlakçılık’ ifadesini kullanarak yapmıştı. O zaman da ona göre ’Ahlakçılık’ adına ’Düşmana hizmet edecek’ eleştiriler yapılmamalı idi.”

“Bu yazılarından Hoca’nın mevcut ’….. iktidarın bir kısım mensuplarında ahlak, liyakat, adalet, hakkaniyet… bakımından arızalar, eksikler, çürüklükler olduğunu’ gördüğünü anlıyoruz.” diyen Ahmet Taşgetiren şöyle devam etti:

“Hoca’nın bu çürüklüklerin sadece söz konusu kişileri ya da sadece iktidarı yıprattığını düşünmeyeceğini, bunun Hoca’nın da ömrünü uğruna sunduğu bir ’davaya - misyon’a zarar verdiği kanaatinde olacağına inanıyorum. Yanılıyor muyum?

‘Misyon’ ile böylesine bütünleştiğine inandığımız bir siyasi hareket adına yapılan hataların da misyonla irtibatlanacağını dikkate almamak doğru olmaz.

Eğer öyle ise, ve eleştiren insanlar tam da bu sebeple, yani ‘Bu işten davamız zarar görüyor, hiç olmazsa biz kendi içimizde bir ikaz, düzeltme mekanizması geliştirmeliyiz, bunu yapamıyorsak, insanlar kötülüğün bizim iktidarımızda da devam ettiği kanaatiyle asıl misyona yönelik tepkilere yönelecekler’ diyorlarsa buna ‘Ahlakçılık’ ya da ‘Doğrucu Davutluk’ adına karşı çıkmak sağlıklı olur mu?”

Ahmet Taşgetiren, “Muhterem Hocam, şöyle bir sorun var: Dindar kadroların iktidarında, iktidarı korumakla yanlışları düzeltmek arasındaki denge nasıl kurulacak?” diye sorduktan sonra tenkidini yine sorularla sürdürdü:

“İktidarı ’Din’ ile aynileştirip her eleştiriyi ’Dine karşı’ göstermek mi, yoksa insanların hata yapabileceğini kabul edip, eleştiri boyutunu açık tutmak mı? Dindar kadroların iktidarına karşı çıkanların Din ile ilişkileri sorgulandığında Türkiye adına ortaya nasıl bir manzara çıkacağı üzerinde de düşünmek gerekiyor değerli Hocam.”

Şöyle bir soru var Hocam: Dindarların iktidarında bir yanlışlık yapıldığında ’Hocalar’ iktidarın bir uzantısı haline mi gelir, yoksa insanların vicdanı mı olur? Din bu konuda ne der?

Hocanın yazısında şöyle bir cümle var: ‘Dünyayı güce dayalı zulümle yöneten güçler ne yazık ki, bazı adı Müslüman olan liderleri/ülkeleri teslim aldılar, ümmetin malını ve canını bu hainler sayesinde çalıyorlar.’

Bu ifadelerin adresi belli. ’Bazı adı Müslüman liderler – ülkeler’ den bahsediyoruz. Oralarda o liderlerin fetva aldığı, hatta o liderleri kutsayan ‘Hocalar’ da var. Demek ki o liderlerin o hale dönüşmesini de onaylamıyoruz, onlara fetva veren Hocalar’ın konumunu da. Burada keşke her Müslüman ülkede bir iş yapılırken hata etmemek için kendisine bakılan ’Mihenk taşı’ gibi Hocalar olsa…”

Ahmet Taşgetiren yazısını hocasına kitap tavsiyesiyle bitirdi:

“Muhterem Hocam, haddim olmayarak sizden Stefan Zweig’ın ’Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Castellio Calvin’e’ isimli kitabına bir bakmanızı istirham edeceğim.”

Stefan Zweig ne demişti?

Viyanalı bir Yahudi ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Stefan Zweig (1881-1942) romanları, denemeleri ve biyografileriyle dünya çapında bir üne sahiptir. Hitler’in Avusturya ile birleşmesinden önce İngiltere’ye İngiltere için tehlike çanları çalınca ABD’ye ve ardından Brezilya’ya geçen Stefan Zweig, umutsuzluğa kapılarak, karısıyla birlikte bu ülkede intihar etti. Güçlü kalemiyle ortaya koyduğu eserlerinin her biri bir başucu kitabı.

Ahmet Taşgetiran’in Hayrettin Karaman’a okumasını tavsiye ettiği “Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Castellio Calvin’e” kitabı, Ak Parti hükümetleri devrinde vicdanların erozyona uğradığı Türkiye’nin tasviri gibi... Alıntılar:

“Bütün despotların trajedisi, politik açıdan etkisizleştirdikten ve seslerini kestikten sonra bile bağımsız insanlardan hâlâ korkmalarıdır. Onların susmaları, susmak zorunda kalmaları yetmez. Evet demedikleri, başlarını eğmedikleri, dalkavuklar ve hizmetkârlar sürüsüne katılmadıkları için varlıklarını hala sürdürmeleri onlar için bir kızgınlık sebebidir.”

"Her zaman etkileyici olan şeylere kapılan insanlık, asla sabırlı ve adil olanlara değil, sabit fikirlilere, kendi hakikatlerini mümkün olan tek gerçek, kendi iradelerini dünya kanununun temel biçimi olarak ilan etme cesaretini gösterenlere biat eder."

“Bizim âdaletimiz baştan sona adaletsizliktir, faziletimiz pislik, kahramanlığımız şerefsizliktir. Ve bizden doğan en iyi şeyler bile her zaman için etin kirliliğine bulaşmıştır ve fenadır, kirle yoğrulmuştur.”

“Bir fikrin savunucusu için gerçek tehlikeyi, ona farklı bir düşünceyle karşı çıkan bir insan oluşturur.”

“Bir halkın, diktatörlüğün sağladığı, sıkı disiplin ve artan ortak vurucu güç gibi geçici avantajların bedelinin daima bireyin kişisel haklarıyla ödendiğinin ve her yeni kanunun, kaçınılmaz olarak eski bir özgürlüğe mal olduğunun ayırdına varması çoğunlukla zaman alır.”

“Örgütlenmemiş bir memnuniyetsizlik, örgütlü bir terörle asla baş edemez.”

58cbb615c03c0e1104c34f98.jpg

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Öne Çıkanlar