Beşiktaş yağmurda çamurda ite kaka da olsa yine kazandı: Zafer Arapkirli, ruhsuz oyunla gelen galibiyeti açıkladı

BEŞİKTAŞ İTE KAKA

AMA YİNE KAZANDI..

“Çileli Günler” diye bir filmin çekimlerine başlamışsınız.

“Çileli Aylar” diye bir filme evrilmiş çalışmalarınız.

“Çileli Yıllar”a dönüşme eğilimi göstere göstere devam eden bir sürecin girdabına düşmüş, yorulmaya başlamışsınız.

Arada, yönetmen üstüne yönetmen değiştirerek, oyuncu üstüne oyuncu değiştirerek devam ediyorsunuz...

İzleyicide sabır – mabır bırakmamışsınız.

Tam da bu durumdaki bir Beşiktaş, “kış mevsiminin" kendisi tam anlamıyla hissettirmeye başladığı bir günde samsun deplasmanına gitmişti.

2 hafta önceki “Merhaba” maçında Rıza Hoca’yı İnönü’de 1-0’lık Başakşehir galibiyeti ile karşılayan camia, milli maç arasında “Acaba bundan sonra neler olabilir?” diye düşünse de, her 100 Beşiktaşlı’dan 99’u, “Yok abi bu kadro ve bu ruhla hiçbir şey olmaz bu sezon” görüşünde birleşiyordu.

Nitekim Samsun’da sahaya çıkan oyuncuların performansına bakınca, “Soldan Sağa Necip, Sağdan sola Amir, bir de kalede Mert” demenin ötesine gidemiyor kimse.

Süper Joker Necip, hem yanındaki Colley’in hem de neredeyse bütün takımın, ama özellikle de bugün top kaybı rekoru kırmaya adeta yemin etmiş Gedson’un açıklarını kapatmaktan, sırtından dökülecek ter bırakmıyor.

Aynı kronik eksiklikler ve buna bağlı hatalar devam ediyor Beşiktaş’ta.

Birinci sıradaki eksiklik: “Ruh”...

Zaten gerisini yazmaya bile gerek yok.

Hani, Napolyon sormuş ya: “Ne eksik?” diye...

“Beş eksik...” deyip saymaya başlamışlar.

Birinci sırada “Barut” dediklerinde, durdurmuş.

“Gerisini saymanıza gerek yok” diye.

Tam o hesap.

“Ruh”u, yani “Büyük takım olma bilincini” yitirmiş bir kadroya kimi koysan fark etmez. Kaldı ki, eldeki kadro da, artık hiçbir takımı “Eyvah Büyük Beşiktaş” diye korkutacak ürkütecek bir performansı kalmamış, bu takımın.

Her maçta olduğu gibi “Panik halini” daha sahaya çıkar çıkmaz belli eden ve Samsunspor forvetlerine pozisyon üstüne pozisyon veren, adeta cömertçe pozisyon ikram eden bir defansı bir yana koyalım. İleride kiminle gol arayacağını merak ettiğimiz bir Beşiktaş var sahada.

“Bir zamanların ünlü golcüsü” unvanının ötesinde hiç bir özelliği kalmamış Cenk Tosun mu?

Aldığı her topu geri veren ve adeta “Bana atmaşyın buralarda şu topu abi. Kale önünde olsa amenna da...” izlenimi veren Cenk mi?

Maçın daha başlarında, Rosier’nin ceza sahasına girerken düşürülmesiyle kazanılan (doğru karardı – neden itiraz ettiler anlamadım) penaltıyı bile “16 dakika olmuş. Mecalim kalmamış. Güçlü vuramam öyle...” deyip kaleciye ikram eden, dönen topa bile plase yapmaya gücü zar zor yetip, durumu 1-0 yapan “Tosun Paşa” mı?

Kendisine verilen her şansı aşağının tersi ile geri iten Muleka mı?

Belki de şu anda takımda “birikimi ile” beklenmedik işler potansiyeli taşıyan ama bir türlü o sorumluluğu almaya yanaşmayan Chamberlain mi?

Kim çıkacak sahneye de, bu takıma maç kazandıracak?

Özellikle ilk yarıda bunları merak edip durduk.

Samsunspor’un ilk yarıda kaptığı (genellikle Gedson’un ve Maluka’nın hatalarıyla) kaptığı topların hemen hepsinde Beşiktaş kalesinde tehlike yaratmasının ardında da hep bu faktörler yatıyordu.

Düşük viteste koşular nedeniyle ileride çoğalamayan, orta sahada sık sık amatörce top kaptıran ve geride de “kesik başlı tavuk gibi çırpınan" bir takım anlayışı.

Özetle:

Şenol Hoca zamanında her maçtan sonra yazdığımız ve Rıza Hoca’ya ağır bir miras olarak kalan bu arızalar, aynen devam ediyor.

İkinci yarıya Onur’un yerine Aboubakar’ı alan Rıza Çalımbay, “Belki o birşeyler yapar” diye düşünmüş olsa da, Aboubakar’ı ilk kez ne zaman gördük “kadrajda”, biliyor musunuz?

62’nci dakikada.

Tam 17 dakika bir şey yapmamış adam.

Sonrasında Cenk’e tahammülünün sınırına gelen Rıza Hoca, onun yerine Tayfur’u aldı ama, adamı unuttular sol kanatta. Sol kanatta sürekli ellerini yana açıp, “Abi beni niye görmüyorsunuz?” işareti yapmaktan yoruldu.

72’nci dakikada Aboubakar’ın topu açık farkla auta yollamasına tanık olduk. Üstelik hiç bir markaj altında değilken.

70-78 arasında Beşiktaş kalesini muhasara altına alan Samsunspor golü de buldu ama ofsayttan geçerli sayılmadı.

Nihayet hücum etmeye karar veren Beşiktaş, 84’te 2’nci golünü kaydetmeyi başardı.

Kornerden gelen topa önce Colley vurdu. Çizgiden çıkardılar. Sonra Gedson zorladı, o da kaleciden döndü. Colley yine vurup golü yaptı.

Durum 2-1

Sonrasında çaresiz yüklenmeler, Muleka’nın saç baş yoldurmaları ve maç böylelikle sona erdi.

Zor dönemde zor deplasmanda kazandı Beşiktaş.

Ama Rıza Hoca’nın işe çok zor.

Bu kadar eksikle, bu kadar “ruhsuz bir oyunla” yine de 2’de 2 yapmak bir başarı sayılır mı?

Bence sayılmalı.

Rıza’nın hakkıdır.

İstanbul’a dönerken, en azında “yukarılardan kopmayan” bir takım hüviyeti ile dönüyor.

Ama yeni seçilecek Beşiktaş kulüp yönetimi, bunlarla övünülecek bir miras devralmıyor.

Onu da not düşelim...

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları