Asıl kadın üniversitesi bu kitapta!

Asıl kadın üniversitesi bu kitapta!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Japonya’daki kadın üniversiteleri modelini Türkiye için de düşündüğünü söylemesi tartışmalara neden oldu.

Geçtiğimiz günlerde G20 Zirvesi için Japonya’ya giden ve incelemelerde bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkedeki kadın üniversiteleri modelinin Türkiye getirmek istediğini dile getirdi.

Erdoğan’ın açıklamaları tartışmaları da beraberinde getirirken sosyal medyada yapılan bir paylaşım dikkat çekti.

Ebulfez Elçibey ve Alparslan Türkeş’in de danışmanlığını yapmış, Hanım Halilova’nın 2015’te yazdığı Kahraman Türk Kadını kitabının hatırlatıldığı paylaşımdan Türk tarihine damga vurmuş kadınlarımıza kısa özetler halinde yer verildi.

O paylaşımlar şu şekilde:

KADIN HÜKÜMDARLAR

Tarihte "Devlet Başkanlığı" yapan ilk kadınlar da Türk toplumlarında görülmüştür. Tomris Hatun, MÖ. 6.yy .da yaşamış tarihte bilinen ilk kadın hükümdardır; Saka Türklerinin önderi idi.

Sakalar'ın yakın akrabası olan Medler'in hükümdarının torunu olan Kurus, Medleri yenip Pers hanedanını kurmuştu. 9 yıl Pers tahtında oturan Kurus, fetihten fetihe koşmuş ama Sakalar'ı bir türlü yenememişti. Bu duruma bir çare olarak Tomris'e evlenme teklif etmekte gördü.

Tomris, teklifi reddetmekle kalmadı; o güne kadar 7 düveli yenen Perslerin karşısına çıktı. Kendisi de ordusunun başındaydı. Savaştan Saka ordusu galip çıktı.(MÖ.528)

Sakalar, tarihin en kanlı savaşlarından biri olarak nitelenen bu savaştan sonra, Perslerin üzerine gitmedi. Gitseydi, tarihin akışı değişirdi. Eğer günümüzde İran'da, Pers varlığından söz edilebiliyorsa, bunun nedeni Sakaların Persleri iyice zayıflattıklarını düşünerek peşini bırakmalarıdır. Tomris Khatun, barışçı olarak tanınan, savunmaya önem veren, saldırgan politikalar gütmeyen bir hükümdardı. Persler ise başından beri tam tersineydi. (Bknz: Suzan Wise Bauser, Antik Dünya, sf.526-527)

Emrullah Özdemir'e göre de tarih MÖ. 528'i gösterdiğinde, Asya bozkırları, akıl.almaz bir savaşa tanıklık ediyordu. Başlarında Alp Er Tunga'nın soyundan gelen, Türklerin ilk kadın hükümdarı Tomris Han'ın bulunduğu Saka Türkleri için bu savaş tam bir ölüm-kalım savaşıydı. Tek silahları: İstiklal için ölümü hiçe sayan savaşçı ruhları idi. Bir tarafta 9 bini kadın olmak üzere, 13 bin kişilik Saka ordusu, diğer tarafta ise Pers İmp. Kurus'un kumandasındaki yüz bin üzerindeki askeri ile Pers ordusu. Kurus hayatında çok kan akıtmış bir hükümdardı.

Savaşı kazanan Türk ordusunun kahraman kadın hükümdarı Tomris, yok ettiği düşman ordudunun toprağa serilmiş bu kan akıtıcı hükümdarına, layık olduğu muamelede bulundu. Bir kadının baş buğluk yaptığı bir ordunun kazandığı zaferde, o kadına düşecek şan payı, imrenilecek kadar büyük sayılmaya değerdi. (Emrullah Ozdemir, Türklerin İlk Kadın Hükümdarı Tomris, Ankara, 2014)

Kirman'da Kutluk Devleti'nde: 1-Türkan (Terken) Hatun, 2-Padişah Hatun.(Doğumu 1256. Padişah Hatun hakkında yazılmış bir methiyede şu mısralar vardır: Eğer devran-ı cihanın destanını yüz defa anlatmaya başlasalar, hümayun görünüşlü, uğurlu, fallı, beğenilmiş tâlili, süslü süslü hasletli ve süs ve haşmeti ile şahlık tahtında onun gibisini padişahlık tahtı görmeyecektir.)

Iran'daki Salgurlu Devleti'nde (1147): Bibi Türkan, Salgar Türkmenlerinin Başkanı idi. (1261)

Ve yine; Salgurlu Devleti'nde Türkan Hatun'dan sonra Ebeş Hatun (1263) Yine, İran'da Hurşidoğulları Devleti'inde (1195) Devlet Hatun (1316) İlhanlı Devleti'nde, Satı Bey Hatun(1338)

Celayirli= Ilkaniyan Devleti'nde: Döndü Hatun (1415) Kasım Hanlığı'nda: Sultan Fatma Bike(Begüm) 1679 Büyük Selçuklu İmp.da Melikşah'ın eşi Türkan Hatun.(1092) Ve daha nice Türk kadın devlet başkanı örnekleri vardır.

Abbasi halifesi El-Mutasım'ın Türk eşi ve bir sonraki halife El Mütevekkil'in annesi, Türk asıllı Şuca Hatun ve yaşı küçük Halife El-Muktedir'in yerine devleti idare eden Hanım Sultan ve Şağab Hatun; Abbasiler döneminin siyasetine yön veren Türk kadınlarıdır.

Buhara Melikesi olan Kabac Hatun, Maveraünnehir'de Batı Göktürk hakimiyetinin zayıfladığı ve Göktürklerin Çin hakimiyetine boyun eğdiği dönemlerde, Buhara ve çevresinde yaşanan siyasi kargaşa ve otorite boşluğunu doldurmuştur.

Kabac Hatun, kocası Buhar Hudat Bidun'un ölümü üzerine, oğlu Tuğşad henüz süt çocuğu olduğundan, Buhara tahtına oturmuş ve oğlu adına şehri yönetmiştir.

On beş yıl kadar bölgede hüküm süren Kabac Hatun, başarılı idaresi sayesinde, bölge halkının gönlünde taht kurmuştu.(Bknz: Erkan Göksu, Buhara Melikesi Kabac Hatun, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 261)

Türk toplumlarında kadın, yalnız ev içinde değil, tarlada, pazarda ve hatta devlet işlerinde de esinin yardımcısı olmuş, özellikle sosyal etkinliklerde ön planda yer almıştır. Kadının meclislere katılması, söz sahibi olması, tek eşlilik modelinin yaygınlığı kadının taşıdığı değeri ortaya koymaktadır. (Bknz: Mustafa Erkal, Sosyoloji, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1987)

Görüldüğü gibi bir çok toplum ve devlette, kadına neredeyse hic bir hak verilmediği dönemlerde Türkler; kadına tam eşitlik vermislerdir. Türk toplumuna her dönemde yön veren, kadın olmuştur. Bu bir Türk yaşam tarzıdır. Türkler kadınlarına, sadece hak ve eşitlik olarak değil her anlamda büyük değer vermişlerdir. Kadına verdikleri değeri, kimi zaman destanlarda kimi zaman türkülerde kimi zamanda şiirlerde dile getirmişlerdir.

Turfan Harabelerinde bulunan bir Uygur türküsü, Türklerde kadına verilen değerin anlaşılması için aydınlatıcıdır. Eski Uygur Türkcesi ve bugünkü karşılığı ile sunduğumuz bu türküde evine bağlı bir kadına duyulması gereken saygı anlatılmaktadır. Ayıpsız tişike er/Ayıpsız kadın önünde, Boyunun sumış kerek/Başı eğmek (Erkeğin boynunu eğmesi) gerek. Ol anda tuzun birle/O zaman temizlik ile, Tiriglik kılmış erkek/Hayat kılmıs gerek. Akikat olsa tüzün/Hakikaten temiz olsa, Anga can birmiş kerek/Ona can vermek gerek.

Türk kadınına yazılmış şiirlerin en eskisi olarak kabul edilen ve Uygurlar zamanında görülen Mani kültür muhitinde yetismiş Vll. ve Vlll. Yy.larda yazılması muhtemel olan ve en eski Türk Şairlerinden kabul edilen Aprinçur TİGİN, bir şiirinde doğrudan doğruya sevgilisinden yani kadından bahsetmektedir. Sevdiği kadının güzelliğinden, güzel huyundan bahsettikten sonra onunla evlenmek istediğini şöyle şiirleştirmiştir. Küçlüg priştiler küç bırz-ün/Kudretli melekler kudret versin, Koz-i karam birle/Gözü karam ile, Külüşügin oturalım/Güle güle oturalım.(Bknz: Reşit Rahmeti Arat, Eski Türk Şiiri, sf,20-21 T.T.K. Basımevi, Ankara, 1965

Türk destan ve efsanelerinde kadın, daima bir seref, ahlak, kahramanlık ve fedakarlık sembolü olarak düşünüle gelmiştir. Hatta Türk muhayyilesinde kadın, çoğu zaman insan değil, karanlıkları aydınlatan bir ışık manzumesi, erişilmesi, dokunulması, koklanması, kısaca 5 duyuyla kavranması mümkün olmayan, ilahi bir nur/ışık huzmesi, iyiliği, yiğitliği telkin eden bir melektir.

Türk destanlarında, büyük kahramanlar, büyük kahramanların anneleri, kadınları, çoğu zaman ışık veya nur görüntüsündeki bir kadından doğmuştur. Mesela, YARADILIŞ DESTANI'nda Tanrıya yaratma ilhamı veren AK ANA, ışıktan bir kadın hayalidir ve Tanrı'nın yalnız AK ANA'nın yaşaması için yarattığı gökyüzünün on yedinci katı da fevkalade aydınlık bir ışık alemidir. Oğuz'un ilk karısı, ortalığı karanlık bastığı zaman, karanlığı yararak gökten inen mavi bir ışıktan, 2.karısı ise, kutsal bir ağactan doğmuş mukaddes kadınlardır. Aynı şekilde, Uygur Destanı'nda Böğü Han semavi bir ışıktan doğmuştur. Gorohov'un derlediği Yakut Türkleri ile ilgili bir efsanede, destan kahramanı AK OĞLAN doyunca kadın kaybolmuştur.

Başkurtlarin, Kazak ve Kırgızların türeyisini anlatan çok eski bir Altay efsanesinde, Kazak hükümdarı Sağın Han'ın kızı, sabahın erken saatlerinde, kırk cariyesi ile birlikte bir ırmağın kenarına gelir. Irmağın üzerine, semadan bir ışık sütunu iner; sular gümüş gibi parlar. Kızlar, suyun güzelliğine meftun olarak, parmaklarını suya daldırırlar. Bu temas neticesinde hepsi de gebe kalır. Aynı şekilde, Hıya sülalesinin ilk hatunu, gece dolaşırken bir yıldızdan hamile kalmıştır. Alan Gova menkıbesinde ise Alan adındaki prensin çadırına bir gün yeşil gözlü bir ilah inmiş, Alan Gova bu ilahtan hamile kalmıştır. Şecere-i Türkî ye göre, Kay Sulalesi bu prensesle yeşil gözlü ilahın, iki oğlundan türemiştir.

Bütün bu efsanelerde görüldüğü gibi, Türk milli muhayyilesi, kadına mutlaka bir kutsallık izafe etmiştir.

O'nu Tanrı'ya ilham veren ve diğer bazı milletlerin destanlarında olduğu gibi, gayri meşru ilişkiler sonucu değil, Tanrı'nın bir buz parçasının içinde gönderdiği kutsal buğday tanelerinden, ilahlardan, nurdan ve ışıktan hamile kalan bir namus ve şeref abidesi olarak görülmüş, düşünülmüştür.

Nitekim Türk Mitolojisinde, güzellik ilahesi olan, fakat Yunan aşk tanrıçası Afrodit gibi, namus ve fazileti temsil eden AYZIT, ancak namusunu muhafaza etmiş kadınların lohusalığına gidip onlara yardım ederdi; ahlaksız kadınlar ne kadar yalvarırsa yalvarsınlar, ne kadar kurban keserlerse kessinler, AYZIT onların yardımına gitmezdi.

Türk kolektif vicdanı, iyileri, doğruları temiz, ahlak sahibi olanları nasıl mükafatlandırıp, kötüleri nasıl kınayıp cezalandırıyorsa, AYZIT da aynı şekilde, bu kolektif vicdanın mitolojik görüntüsünü, Türk töresinin, Türk tefekkürünün ve çağımıza kadar devam edegelen Türk namus ve ahlak telakkisinin şaşmaz ve yanılmaz sembolüydü.

Oysa Yunan tanrıçaları, kavgalı idiler, birbiriyle dövüşür, rüşvet teklif eder, birbirlerini kıskanırlardı; hile yapar, birisinin karısının kaçırılmasına yardım ederlerdi. Yunan mitolojisindeki ATHENA, büyük tanrı Zeus'un hem karısı hem de kızkardeşidir ki, ... (devamını yazmayalım), böyle bir düşünce tarzı Türk töresinde asla yer almaz.

SÜYÜM BİKE HATUN

Tarihimiz farklı yönleri ile kahraman olmuş kadınlarla doludur. Kimisi savaşarak, kimisi büyük liderlerin arkasında durarak, kimisi sabrı ile kimisi şefkati ile kimisi bilgisi ile kahraman yüzlerce Türk Hanımı...

Nene Hatun, 93 harbi(1877-78), Kara Fatma ise Türk Istiklal Savaşı'nın kahramanlarıdır.

Süyüm Bike de; 16.yy.da Kazan'daki Tatar Türklüğü için kendisini feda etmiş bir kadındır. Ölümü Kazan'ın askeri ricalini ve ileri gelen bir çok beğini utandırarak kendisine getirmiştir. Süyüm Bike; onlara vatan için ölmeyi öğreten kadındır. Şimdi, Türk Dünyası kahraman kadınlara ne kadar muhtaç.

Eski Türk sosyal hayatında, kadınlara çok önem verilmekteydi. Bu, Türk-Tatar geleneğinde, daha büyük önem taşıyordu.

14.yy.da Kırım Altın Orda sarayını gezen ünlü seyyah İbni Batuta kadınlar için: "Bu ülkede gördüğüm ve beni epeyce şaşırtan tutumlardan birisi de buradaki erkeklerden daha üstün sayılmalarıdır." diyor.

Şimdi ki Türk âleminde kadın; bu derece itibarlı mıdır? (Yorum sizin...)

Bunun dinle alakası olabilir veya olmayabilir de... bu bir yozlaşma, medeniyet bozulması ve anonim hâlinin (ruh bozukluğu) sonucu olabilir... Türklerin son bin yıllık dini olan İslam'da bu süreç içerisinde yozlaştırılmıştır. Vatana dönerken uçakta sohbet ettiğim Menekşe Hanım'ın "Tataristan'da erkekler hanımlara hiç değer vermez" sözü hâlâ kulaklarımda çınlıyor.

Süyüm Bike'nin yaptırdığı HAN MESCİDİ'nin ayakta kalmış tek unsuru olan, kule ile minare arası abidevi yapının fotoğrafını çekerken bunları düşünüyorum... Beni her cihetten saran hüzün dolu düşünceler. Bu hayal aleminden bir türlü sıyrılamıyorum: Süyüm Bike'nin vefatından sonra gururları kırılan Kazan Beğleri, vicdanlarındaki nedamet hissiyatının telafisi için Ruslarla savaşa girmişler ve bunun sonucunda Kazan'da, sadece Süyüm Bike Minaresi kalmıştır. O yiğit kadının ifadesi ile" 1551 senesi; alçaklık, aptallığı yendi.."(Men Kazanga Baramen)

Türklerde kadın, toplum ve sanat hayatında kutsal yerini, İslamiyet öncesinde çoktan almıştır. Türk erkeği kadınını, her zaman yüce bir varlık olarak göstermiş ve daima yüceltmişti.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Öne Çıkanlar