12 Temmuz 1947 Beyannamesi bugün de geçerli!

12 Temmuz 1947 Beyannamesi bugün de geçerli!
Çok partili hayata geçişte Demokrat Parti ve CHP arasında, bitmek bilmeyen sert tartışmaların ardından, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün iki tarafa itidal çağrısı yaptığı açıklamayı Arslan Tekin köşesine taşıdı.

12 Temmuz Beyannamesi, çok partili hayata geçişte Demokrat Parti ve CHP arasında, bitmek bilmeyen sert tartışmaların ardından Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün Başbakan Recep Peker ve DP Genel Başkanı Celal Bayar ile Yapılan görüşmelerin ardından iki tarafa itidal çağrı yaptığı açıklamadır. 

Yeniçağ gazetesi yazarı Arslan tekin, “12 Temmuz Beyannamesi niçin yayınlanmıştı?” başlıklı yazısında, muhalefetin “tek adam rejimi”, “parti devleti” diye adlandırdığı yeni rejimde bu beyanneminin anlamılı olduğunu vurgu yapıyor.

Yazısı şöyle:

“12Temmuz Beyannamesi”ni duydunuz mu? 

1940’lı yıllarda çok parti hayata geçiş sancı olmuştur.
Mustafa Kemal Atatürk  zamanında da iki defa çok partili hayata geçilmek istenmiş, her ikisinde de netice alınamamıştır. 17 Kasım 1924'te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 1925’te patlak veren   Şeyh Sait isyanının da teşvikçisi görülmüş ve aynı yıl kapatılmıştır. Şunu hatırlatalım: Partinin programının bir maddesinde “Fırka fikirlere ve dinî itikatlara saygılıdır.” yazılıydı. (Dikkat! Şimdi FETÖ kılıcı, yeni kurulan ve kurulacak olan partilerin tepesine indi inecek!)
İkincisi 1930’da kurulan Serbest Cumhuriyet Fırka. Ancak halk birden aşırı teveccüh gösterince, üç ay içirişinde kapısına kilit vuruldu. Partinin programında “Serbest Cumhuriyet Fırkası cumhuriyetçilik, milliyetçilik ve lâiklik esaslarına bağlıdır.” maddesi de yer alıyordu.
Çok partili hayata “Millî Şef” İsmet İnönü’nün zamanında geçildi. İkinci dünya Savaşı Türkiye’nin de yüreğini ağzına getiren bir savaştır. Tedbir tedbir üzerine alınıyor, ama bütün zorlukları ister istemez halk çekiyor. Öyle ki; savaş biter bitmez milliyetçilerin üzerine geliniyor. Davanın adı da “Irkçılık Turancılık Davası”. Niye? Sovyetler Almanlar karşısında galip, tehdit Türkiye’ye yöneliyor. Ezelden beri bu tehdit var zaten.  İnönü, “Turancı” bilinenleri toplamakta çare buluyor veya öyle sanıyor. Stalin, Turancıların, Sovyetler’de, çok geniş alana küme küme yayılmış Türkleri uyandırmasından korkuyor. “Yok canım!...” demeyin. Ben de sizin gibi düşünüyordum ama gittim inceledim. Gerçekten Sovyetlerin korkusu Turancılardı! 
Türkiye’de Turancılığa en çok karşı gelenlerin kimler olduğu hiç aklınıza geldi mi? Komünistler! Sovyetler için tehlike olanlar, onlar içinde tehlike! İdeolojik işbirliği bunu gerektiriyor! Şu komünistlere hayranım! İç işlerinde birbirlerini yerler, dışa karşı ise birlikteler. Öğrencilik yıllarımızda buna çok şaşırmışımdır. Bir sürü ayrı ayrı gruplar olurdu. Mektepte saldırıya geçtiklerinde hep beraber hareket ederlerdi!
Demokrat Parti (DP) ve diğer partiler öyle kolay kurulmadı. Her birinin ayrı hikâyesi var. 
Bugün 12 Temmuz... 73 sene önce 1947’de Cumhurbaşkanı İsmet İnönü bir beyanname yayınlıyor. “12 Temmuz Beyannamesi” diye bilinen bu beyannameyi, İsmet İnönü “Cumhurbaşkanı” sıfatıyla partiler arası çekişmelerde oynadığı “arabuluculuk” rolünün esaslarını açıklama diye özetleyebiliriz. 
İnönü’nün aklı CHP’de ama, diğer tarafta partiler arası çekişmenin had safhaya varması, ülkeyi beklenmedik yere getirebilirdi. Allah’tan İnönü, “zamanımızdaki” gibi kendileri dışındakileri “düşman”, “ümmet dışı” ilan etmedi!
12 Temmuz 1947’de, radyodan okunan beyannamede meselâ şöyle cümleler yer alıyor:
“Sorumlu hükûmetin huzur ve asayiş vazifesi münakaşa götürmez. Fakat, meşru ve kanuni siyasi partilere karşı tarafsız, eşit muamele mecburiyeti, siyasi hayat emniyetinin temel şartıdır. Bu arada, siyasi partilere mensup olan veya görünen hususi maksat sahiplerinin şirretliklerini pervasız olarak tesirsiz bırakmak hususunda partilerin dikkat göstermeleri Siyasi partilerin hangisi iş başına gelirse gelsin, onlar idare mekanizmasında çalışanların haklarına ve itibarlarına karşı adaletli bir zihniyette olacaklarına inandıracaklardır.”
Politikacılarımız nereden nere gelindiğini bir inceleseler...”

İSMET İNÖNÜ'NÜN 12 TEMMUZ 1947 BEYANNAMESİ

“Hükûmet reisi ve muhalefet lideri ile son günlerde memleketin iç durumu üzerindeki konuşmalarımı ve bu hususta kanaatlerimi ve fikirlerimi söylemek zamanı gelmiştir.
7 Haziran tarihinde görüşmek üzere çağırdığım Bay Celâl Bayar bana, Demokrat Parti’nin, idare mekanizmasının baskısı altında bulunduğunu beyan ve şikayet etti. Haberdar ettiğim Başbakan aynı mevzuları daha evvel aralarında görüştüklerini hikaye ederek, böyle bir baskının olmadığını, idare mekanizmasının memleketin huzurunu bozacak mahiyette tahriklere karşı çok güç durumda kaldığını beyan eyledi. Bundan sonra, iki tarafı bir arada dinlemek için 14 Haziran tarihli buluşmayı tanzim ettim. Başbakan ve yardımcısı Devlet Bakanı ile Demokrat Parti Başkanı hazır bulundular. İki taraf arasında karşılıklı tartışma içinde iki buçuk saat devam eden bu konuşma, başladığı noktada bitti. Demokrat Parti Başkanı, partisinin baskı altında bulunduğu noktasında ısrar ve partisinin kanun dışı maksatlar ve ihtilal usulleri takip ettiğine dair ithamları reddetti. Hükümet reisi, idare mekanizmasının baskı yaptığı iddiasını kabul etmeyeceğini ve şikayet vesikalarını tetkik ve takibe hazır olduğunu tekrar söyledi ve muhalif partinin çalışma usullerini düzeltmesi lâzım oluğu iddiasında kaldı.
17 Haziran tarihinde Bay Bayar’ı tekrar kabul ettim. Bana vaziyeti arkadaşları ile görüştüğünü, benim durumuma karşı teşekkürle mütehassis olduklarını söyledikten sonra, baskı vardır kanaatinde olduklarını teyit eyledi. Bunun üzerine; iki defa görüştüğüm Başbakan, iktidar partisi ile muhalefet partisinin Büyük Meclis’teki münasebetleri ve karşılıklı çalışmaları yolunda hayırlı terakkiler olduğunu takdirle söyledikten sonra, “biz de kendimize düşen vazifeleri sadakatla ifa edeceğiz, size söz veriyorum” dedi ve iki ay sonra Büyük Millet Meclisi toplanıncaya kadar partilerin münasebetlerinde itimadı artıran terakkiler olacağına ümidi[nin] kuvvetli olduğunu ilâve eyledi.
Bu beyanatı Bayar’a 24 Haziran tarihinde naklettim. Bay Bayar bana, fiili neticeye intizar edilmesi lâzımgeleceğini bildirdi. Bundan sonraki tartışmalar, muhalefet liderinin Sivas nutkunda ve hükümet reisinin 2 Temmuz tarihli beyanatında ve ondan sonraki karşılıklı cevaplarda görülmüştür. Vaziyet hulâsa olunursa, iki taraf şikayetlerinde ve savunmasında ısrar etmiş ve şiddetli tartışmalar esnasında karşılıklı iyi niyetlerinin ifadesi olan bazı tatmin edici parçalar hatırda kalmıştır. Siyasi havayı yumuşatan bir iyilik olmak üzere, dertleri bilenlerin, kendilerinden, karşı tarafı teskin edici tedbirler alacakları ümidi uyanmıştır. Bunun dışında olarak, durum muhalefet partisi liderinin “fiili bir netice bekleme” şeklinde ifade ettiği hükümde görülür. Yani, bir başka türlü söylenirse, vaziyet karşılıklı iddialar bakımından düğüm halini muhafaza etmiştir.
Şimdi ben, bu düğümü çözmeye çalışacağım. İki tarafın şikâyet ve müdafaalarının delillerini tafsil etmekte fayda görmüyorum. Zaten bunlar umumi efkarca da kafi derecede bilinmektedir. Gördüm ki taraflardan hangisinin haksız, yahut hangisi[nin] daha evvel karşısını kırmaya başlamış olduğunu aramakta da fayda yoktur. Ben, idare mekanizmasının baskı yaptığını hükümet reisinin kabul etmesini, bir teminat ifadesi olarak aldım ve bunu Bay Bayar’a söyledim. Ben, muhalefet liderinin kanun dışı maksatlar ve metodlar isnadını reddetmesini, muhalif parti çalışması için şart olan kanun içinde kalmak esasını göz önünde tutulduğuna ve tutulacağına dair tatmin edici bir teminat olarak kabul ettim ve Başbakana bunu söyledim. Her iki tarafla uzun konuşmalardan çıkardığım bu neticelere inanmak istiyorum ve inanıyorum. Bizi bu inanışa getiren bugünkü durumu, memlekette siyasi partilerin çalışıp gelişebileceğine kati ümit veren en mühim merhale sayıyorum. Şimdiye kadar, memlekette geçen iktidar ve muhalefet tecrübesinin muvaffak olmamasını bir seneden beri geçirdiğimiz tecrübelere, onların dayanamamış ve bugünkü siyasi durumu elde edememiş olmalarında görüyorum. Benim kanaatimce, bir buçuk seneden beri geçirdiğimiz tecrübeler ağır ve bazen ümit kırıcı olmuştur. Ama gelecek için her türlü ümitleri haklı çıkaracak bir muvaffakiyet de temin edilmiştir. Bu durumu muhafaza etmek ve onun gelişmesini sağlamak, iktidar ve muhalefet partilerinin vazifeleri olmak lazım gelir. Gelecek için tedbirler, benim kabul ettiğim gibi, şu noktadan hareket etmekle bulunabilir. Benim bu son dileğim karşılıklı şikâyetler içinde mübalâğa payı ne olursa olsun, hakikat payı da vardır. İhtilâlci bir teşekkül değil, bir kanuni siyasi partinin metotları ile çalışan muhalif partinin, iktidar partisi şartları içinde çalışmasını temin etmek lâzımdır. Bu zeminde ben, devlet reisi olarak kendimi her iki partiye karşı müsavi derecede vazifeli görürüm.
İdare mekanizması, yâni valilerimiz ve maiyetleri bir seneden beri çok ağır bir tecrübe geçirmişlerdir. Öyle zamanlar oldu ki, memlekette hükümetin mevcut olup olmadığı bile şüphe götürür idi.
Sorumlu hükûmetin huzur ve asayiş vazifesi münakaşa götürmez. Fakat, meşru ve kanuni siyasi partilere karşı tarafsız, eşit muamele mecburiyeti, siyasi hayat emniyetinin temel şartıdır. Bu arada, siyasi partilere mensup olan veya görünen hususi maksat sahiplerinin şirretliklerini pervasız olarak tesirsiz bırakmak hususunda partilerin dikkat göstermeleri icabeder.
Siyasi partilerin hangisi iş başına gelirse gelsin, onlar idare mekanizmasında çalışanların haklarına ve itibarlarına karşı adaletli bir zihniyette olacaklarına inandıracaklardır.
Zannediyorum ki, hükûmet reisi ile muhalefet lideri arasında son tartışmada, iki tarafı sebat ettikleri noktadan ayırmak gayretine düşmeksizin, her iki tarafın bekledikleri şeyleri söylemiş ve temin etmiş oluyorum.
Vatandaşlarıma, Hükümetle ve iktidar Partisi ile Muhalefet arasında görüşme ve araya girme safhalarını olduğu gibi anlatmış olduğumu ümit ederim. Varmak istediğim netice, başlıca iki parti arasında temel şartın, yani emniyetin yerleşmesidir. Bu emniyet, bir bakımdan memleketin emniyeti manasını taşıdığı için gözümde çok ehemmiyetlidir. Muhalefet, teminat içinde yaşayacak ve iktidarın kendisini ezmek niyetinde olmadığından müsterih olacaktır. İktidar, muhalefetin kanun haklarından başka bir şey düşünmediğinden müsterih bulunacaktır. Büyük vatandaş kütlesi ise, iktidarın şu partinin veya öteki partinin elinde bulunması ihtimalini vicdan rahatlığı ile düşünebilecektir. Bu neticeye varmak için karşılaştığım güçlükler, çok zaman yalnız ruhi mahiyette olan âmillerdir. Bu güçlükleri yenmek için siyasi hayatımızı idare eden, iktidarda ve muhalefetteki liderlerin samimi yardımlarını isterim.
Bu beyanatımı, neşrinden önce, Başbakanla muhalefet lideri görmüşlerdir.”
 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Öne Çıkanlar